Türkiye’den AB’ye
Turgay Düğen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü’nde Orta Asya Araştırmaları Merkezi’nde araştırmacı olarak çalışıyor. Erzurum’da yayınlanmakta olan Pusula gazetesi için bir yazı kaleme aldı. Bugün öneminden dolayı bu yazıyı sizinle paylaşacağım. Yazı şöyle:
“Türkiye’nin bir şehrinden başka bir şehrine uçakla seyahat ederken önünüzdeki koltuğun arka cebindeki dergiler arasından Türkiye Cumhuriyeti Avrupa Birliği Bakanlığı’nın hazırlamış olduğu, İngilizce bir broşürle karşılaşabilirsiniz. Broşür, Türkiye’nin neden Avrupa Birliği’ne alınması gerektiğini anlatmak için hazırlanmış ve Kültürel Farklılık, Küresel Bir Aktör Olarak Rol, Savunma ve Güvenlik, Küresel Ekonomide Başarı, Enerji Güvenliği ve Sosyal Dinamizm adlı başlıklardan oluşuyor. Başlıklar arasında Avrupa’nın Kültürel Çeşitliliğinde Türkiye başlığı ilgi çekici fakat içindekiler daha da ilginç.
Nedir Türkiye’deki kültürel farklılık diye baktığınızda, Broşürde, “Türkiye; Hititler, Lidyalılar, Firigler, Romalılar, Bizanslar, Selçuklu Türkleri ve Osmanlıların tarihi ve kültürel mirasına sahiptir” cümlesinin ardından Anadolu’daki Hıristiyan kültürel mirası anlatılmıştır. “Türkler 11. Yüzyıldan bu yana, Anadolu’daki Musevi ve Hıristiyan Kültürlerinin yanı sıra Roma ve Bizans’dan kalan zengin Grek-Latin mirasına sahiptirler. Türkiye, Avrupa Medeniyeti’nin temel sembolleri olan Tales, Heredot, Diyojen, Aziz Nicolas, Aziz Pavlus gibi isimlerin doğdukları yerdir. Hıristiyan Dünyası için Vatikan ve Kudüs’ten sonra üçüncü en kutsal yer olan İznik de Türkiye’dedir.”
Avrupa tarihinde bu cümleler 11. Yüzyıldan sonra Haçlı Seferlerine asker toplamak için kullanılmış olabilir fakat “Türkiye neden Avrupa Birliği’ne girmeli?” sorusuna bu cevabı vermek gereksizdir. Herhalde bu cümle, Avrupalı için bir yabancının “Beni evinize alın çünkü bende size ait ve değerli şeyler var” demesi gibi bir şeydir.
Aynı başlık altında Türkiye’nin toplumsal yapısı da anlatılmıştır. “Türkiye’de yüzyıllardır farklı etnik ve dini topluluklar bir arada yaşamışlardır. Bugün Türkiye hâlâ birçok etnik ve dini topluluğun evidir.” Bu farklı etnik ve dini toplulukların kimler olduğu da tek tek sayılmıştır. Etnik ve dini farklılar bir arada sayılmıştır ki, etnik olarak farklı olmayalar dini farklılıkları ile, dini olarak farklı olmayanlar ise etnik farklılıkları ile gösterilerek, Avrupa’ya “biz çok hoşgörülüyüz” imajı verilmek istenmiştir. Bu farklı topluluklar arasında yazılabilecek ve yazılamayacak herkes vardır. “Asurlulular, Araplar, Ermeniler, Çerkezler, Lazlar, Rumlar, Romanlar, Museviler, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Aleviler ve diğer topluluklar Türk toplumunun mozaik yapısını oluşturan unsurlardır.” Müslümanlar ile Aleviler niye ayrı ayrı yazılmıştır ya da Türkler ile Aleviler niye ayrı ayrı yazılmıştır, bilmiyoruz. Aslında söylenmek istenenin Alevilerin Müslüman olmadığıdır. Böyle bir iddianın devlet eli ile Avrupa Birliği’nden Sorumlu Bakanlık eliyle yapılması İslam dininin bir yorumuna inanan Alevi yurttaşlarımızın inancına yapılmış çok vahim bir saldırıdır.
Bu broşür, özel bir kuruluşun yayını olarak Avrupa’da dağıtılmış olsaydı normal karşılanabilirdi. Hatta Türkiye’de bir turizm firması tarafından dağıtılmış olsaydı anormal olmasına rağmen yaşadığımız akıl tutulması sürecinde o da artık normal karşılanırdı. Burada yazılanlar Batılı bir broşürde olsaydı, kötü niyetli bir broşür olarak nitelendirilirdi. Fakat artık bunları Türkiye’de hem de “Devlet” yazıyor. Yıllarca karşı konulan propagandaya yenik düşmüş, bunları kabul etmiş hatta aynı propagandayı kendisi yapmaya başlamış bir “Devlet” ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte, bu broşürde yazan diğer başlıklar Türkiye’nin Avrupa Birliği için neden önemli olduğunu, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne neden girmesi gerektiğini anlatmaktadır. Burada Türkiye’nin “parça parça olmuş mozaik yapısı” Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesinde nasıl bir öneme sahip olduğu anlaşılmamaktadır.
Avrupa Birliği ekonomik kriz içinde kendi geleceğini tartışırken, Türkiye kendini sevimli gösterebilmek adına kendi kendine kara propaganda yapmaktadır. Artık Avrupa Birliği’ne niye girmeliyiz sorusunun cevabını “Avrupa’nın bize ihtiyacı var” şeklinde değiştiren Türkiye, kurtarıcı rolüne soyunmaktadır. Bu rolü oynarken de konuyla alakalı olmamasına rağmen, Türkiye’nin toplumsal yapısının ayrıştırılması, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikenin sadece bir yansımasıdır.”
Turgay Düğen’in yazısı burada bitiyor. Ancak konunun burada bittiğini zannetmiyorum. Yazıyı size aktarmadan önce Prof. Dr. Özcan Yeniçeri ile paylaştım. Özcan Hoca da TBMM’de bir soru önergesi ile gündeme getirecek. AKP’ye oy veren vatandaşlarımız Türkiye’nin oy verdikleri parti tarafından nereye sürüklendiğinin farkında değil. Sanıyorum bir çok AKP milletvekili de değil ve farkına varanlar da bundan olağanüstü rahatsız.