Türkiye yuvarlanmış valisini bulmuş
Allah biliyor, kuldan mı saklayacağım... “İsmail Saymaz’la aynı derecede ikna olarak ’hıh tamam’diyebileceğin bir konu başlığı var mı” diye sorsanız;
Düşünüyorum:
Yok!
Ona göre biz -amiyane tabirle- paçasından nefret akan manşetler atıyoruz;
Bana göre de o, sırf ideolojilerinden ötürü, zinhar kabullenmediği önyargılarına kurban ediyor kişileri.
“Hak”, “hukuk”, “adalet” üçlemesinde “teoride” (lafta yani) benzer düşünüp, iş gerçek olaylar ve insanlar üzerinde uygulamaya gelince ayrışıyoruz;
Ne kadar övünsek de “objektifliğimiz”le, gazeteci de olsa insanın dilinde, üslubunda bas bas “ben ölmedim” diye bağıran “mahalle kültürü” diye bir şey var işte!
Ama bugün, -kendi adıma- yaptığı kimi haberlere, analizlere, yorumlara itiraz -hem de şiddetle itiraz- hakkımı saklı tutarak Saymaz’ın tarafında, daha doğrusu olaya konu “isim”lerin üzerini kapatarak gazeteciliğin tarafında saf tutuyor ve “yok artık” diyorum
“Millete hizmet”le yükümlü olduklarını zaten çoktan unutmuş, çoktan “devlet”i “millet”ten koparıp ruhsuz, vicdansız, insafsız bir mekanizmaya çevirme yoluna girmişlerdi, şimdi bir de partileştirip üzerine tüy diktiler tam oldu;
“Devletin valisi(!)”, aydınlatılması konusunda herkesten önce ve herkesten çok devletin sorumluluk alması gereken bir “cinayet”in, bir kara delikte unutulmaya terk edilmesine izin vermiyor, gencecik bir çocuğun “faili meçhul”ler listesine eklenen “rakam”lardan birine dönüşmemesi için uğraşıyor diye “düşman” beller mi gazeteciyi?
O gencecik çocuk “AKP’ye karşı” çıktıysa sokağa, kafadan “anarşik!” midir, kafadan “terörist” midir; “ölüm” onun için “hak edilmiş bir akıbet” midir? Ve hatta öldürenlerin eylemi “haddini bildirmek” mi sayılır “devletin valisi”ne göre?
Hiç hakaretlere, tehdit gibi de algılanabilecek imalara gelmeden, daha en başındaki o “oğlum” var ya, o tek başına yeter “AKP’lileşen bürokrasi”nin mesleğimize bakışını idrak etmeye;
“Yaz oğlum...”, “yaz kızım...” makamındayız biz onların gözünde. “Klavyelere özgürlük”müş; sevsinler! Nokta, virgül; imlasına kadar onlar karar vermek istiyorlar klavyelerimizdeki tuşların gazete sayfalarındaki izdüşümüne.
“Sen sordun, ben söyledim. Ben ne dersem o; daha ne kurcalıyorsun” kafası; “araştırma”nın karşılığı “kaşınmak” onlara göre!
Adliye koridorlarında, cezaevlerinde, işsiz güçsüz-parasız pulsuz halde evlerinde ve hatta yerin altında bolca “kaşınmışı” da var nasıl olsa ya... Küçük bir “hatırlatma” yeter sanıyorlar susturmaya!
Daha garabeti, yurdum gazetecisinin, aydınının hali...
Dün sabah televizyon kanallarından birinde, bir genel yayın yönetmeni, olanca iyi niyetiyle diyor ki;
“Türkiye gibi bir hukuk devletine yakışmıyor böyle bir vali!”
“Yuh”un büyüğü bu lafı edene; sen bir de “gazeteci” sin şimdi öyle mi?
Tam da “Türkiye gibi bir hukuk devleti”ne yakışıyor aslında bu vali!
Türkiye gibi hukuku klişeleşen izahla “guguklaşan” bir devlete yakışıyor.
“Balık baştan kokar” derler ya;
Tam da Türkiye gibi, Başbakanından bakanına siyasi iktidar mensuplarının gazetecilere “tasmalı” dediği, “namert” dediği, “kaleminden pislik akıyor” dediği, “ağzından lağım akıyor” dediği, “ben de sizin iki bacağınızın arasını çekeyim” dediği ve “başka gazetecilerin” de bu hakaretleri “demokratikleşme alameti” saydığı ülkelere yakışıyor böyle vali!
Türkiye yuvarlanmış valisini bulmuş;
Ona bu cüreti verenler, bu yolu açanlar “baş”ken hâlâ, vali görevden alınsa ne, alınmasa ne; böyle yay gibi gerildikçe ülke gelen gideni de aratacak belki de!
Güya muhalefet...
“Paket” lenmiş hayatlarımızdaki beşinci günümüz. Yazan yazdı, söyleyen söyledi artık herkesin rengi belli. En acıklısı “paket” üzerinden güya AKP’yi eleştirirken farkında olmadan iktidarın ekmeğine yağ sürenlerin hali.
Allah aşkına söyler misiniz “Andımız” ile “başörtüsü” birbirinin “rakibi” mi?
“Andımız gitti başörtüsü geldi” cümlesi üzerine inşa edilen her itirazın, “milliyetçilik” , “ünitercilik” ile “dindarlığı” karşı karşıya getirmeye, “milliyetçi” bloku bu yolla eksiltmeye, daraltmaya, zayıflatmaya çalışan AKP’nin işine geldiğini göremiyor musunuz gerçekten?
En az AKP’ninki kadar ayrıştıran, kutuplaştıran bu dilin, gururla “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyen başörtülü kadınları, kızları nasıl incittiğini, nasıl kırıp döktüğünü fark edemeyecek kadar kör müsünüz?
Son 11 yılda yaşadıklarımızın, “irtica” kompleksinizin toplumda yarattığı alerjinin ağır bedeli olduğunu görün de bundan sonra susun bari... “Muhalefet” adı altında kendi ellerinizle AKP’ye itmeyin şu milleti... Bir bakın, bir tanıyın artık içinde yaşadığınız toplumun değerlerini...