Türkiye yetiştirdiği beyinleri kaybediyor
Geçen asrın ortalarında, eğitimin de aynen fabrika kurmak gibi bir yatırım olduğu anlaşıldı... Bütün ülkeler insana yatırım, “beşeri yatırım” a ayrılan kaynakları artırdı.
Özellikle, yüksek öğrenimde teknik dallarda eğitilmiş işgücü, ekonomide verimliliğin artmasında, teknolojinin gelişmesinde ve ülke kalkınmasında önemli bir işlev görmektedir.
İster devlet olsun, isterse vakıf üniversitelerinden olsun, yüksek öğrenim görmüş vasıflı iş gücünün maliyetini toplum karşılıyor. Vakıf üniversitelerine verilen imtiyaz ve desteklerin maliyeti de toplum tarafından karşılanıyor.
Bu yetişmiş, vasıflı ve hazır olan iş gücünün, başka bir ülkede çalışmak üzere dışarıya gitmesi, Türkiye’nin bir fabrika kurup, onu yabancı bir ülkeye bedava devretmesine benzer.
Bu anlamda Türkiye iyi yetişmiş beyinlerinin, bu yolla yani beyin göçü yoluyla yaklaşık yüzde 60’ını kaybediyor.
Üç dört yıl önce ABD ve Almanya, dünyadan birçok bilgisayar mühendisi aldılar. Türkiye’den de birçok uzman gitti.
Beyin göçü, bize katlamalı zarar veriyor...
Hazır bir yatırımı kaybetmiş oluyoruz...
Yetişmiş beyinlerin getireceği teknolojik buluşlardan, verimlilik artışından mahrum oluyoruz.
Zararlarını bile bile beyin göçü veriyoruz... Beyin göçü vermemizin nedenleri bellidir...
1) Mesleki alanda çalışma altyapısı
yetersizdir.
Yetişmiş beyinlerin yararlı olması için onlara çalışma ortamı yaratmak gerekir. Türkiye bu anlamda Araştırma ve Geliştirme (AR-GE )için en az kaynak ayıran ülkelerden birisidir. AB, AR-GE için Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYİH) yüzde 1.74’ünü ayırıyor... Buna karşılık Türkiye yüzde 0.79’unu ayırıyor.
Özel sektör her şeyi devletten beklediği için, Türkiye’de toplam AR-GE harcamalarının da üçte birini özel sektör, üçte ikisini devlet yapmaktadır. AB de ise tersine, üçte ikisini özel sektör yapmaktadır.
2) Yüksek öğrenimde insan gücü planlaması yapılmıyor.
İnsan gücü planlaması, ülkenin ihtiyacına göre, piyasanın talebine göre kalite ve vasıfta insan yetiştirmektir... Bu şartlarda hem verim artar, hem de işsizlik azalır.
İnsan gücü planlamasını tek başına YÖK yapamaz. Zira, bugün yüksek öğrenimde insan gücü planlaması yapmak için, gelecekte ülkede işgücü arzı ve işgücü talebinin iyi belirlenmesi gerekir. Bunun için de siyasi iktidarın, üretim-yatırım ve istihdam programının olması gerekir. AKP hükümetinin böyle bir yapısal dönüşüm veya sanayileşme programı yoktur.
İnsangücü planlaması yapılmadığı için bazı mesleklerde işgücü eksiği, bazı mesleklerde işgücü fazlası var.
Örneğin, doktor eksiğimiz var... Buna karşılık mühendis fazlamız var. Elektrik ve ziraat mühendisi fazlası var.
2008 yılında; Sağlık Bakanlığı açıklamasına göre, 7592 pratisyen ve 3727 uzman olmak üzere, Türkiye’nin 11319 hekim açığı var.
Yine aynı şekilde bu sene başında bir torba yasayla Türkiye ye yabancı hekim ithal etmenin yolu açıldı. Ancak bunlar yalnızca özel sektörde çalışma imkanına sahiptirler.
3) Türkiye’de ekonomik, sosyal ve siyasi riskler yüksektir.
Ekonomik risklerin yüksek olması, sosyal riskleri de artırmaktadır. Toplumda suçluluk oranı artmaktadır. Terör ve anarşi tırmanmıştır. Etnik sorunları tartışmanın kısır döngüsü içine girilmiştir. Siyasette demokrasi yoktur. Bütün bu olumsuzluklar, Türkiye’de yaşamanın riskini artırmıştır. Bu nedenle yetişmiş beyinler imkân bulunca dışarıya kaçmaktadır.