Türkiye nasıl kalkınır?

Global ekonominin bir parçası, gelişmekte olan ve fakir ülkeler, gelişmiş ve zengin ülkelerle aynı politikayı uygulamak zorunda değildir.
Gelişmekte olan ülkelerin, yoksulluktan kurtulmak için, cari açıktan kurtulmak için, ulusal politika geliştirmeleri, global tellallar için “korumacılık eğilimi” olarak riskli kabul ediliyor.
Örneğin ABD’nin dolar basması ve doların değerini düşük tutmasına ses çıkarmıyorlar, Çin’in rekabet gücünü yüksek tutmak için Yuan’ı gerçek değerinden tutmasını riskli buluyorlar. Çin Yuan’ın değerini artırırsa, ABD’ye olan ihracatı düşecek, bu ülkeden yaptığı ithalat artacaktır. Yani ABD kazandığı zaman global politikalarda risk yok, Çin kazandığı zaman risk var.
Bu global tellallar her ülkede, ABD ve diğer zengin ülkelerin birer elçisi gibi çalışıyorlar. Türkiye global ekonomiden en fazla darbe yiyen ülkedir. 2001 yılından 2010 sonuna kadar 220 milyar dolar cari açık verdi. Bu açığı kapatmak için Avrupa’dan en pahalı dış borç alan ülkedir. Varlılarını sattı. Her sene 10-15 milyar dolar borçlarının faizi ve sattıklarının kârı olarak yurt dışına gidiyor.
Siyasi ve sosyal yaşamda anarşi var.
Türkiye’nin bu tuzaktan kurtulması için, 2001’de IMF ve Kemal Derviş’in getirdiği ekonomik tutsaklıktan kurutulması gerekir. Bunun için de ekonomiye yeni bir yaklaşım gerekiyor.
“Temel felsefesi ulusal çıkarlarımızı koruyacak Ekonomi Kalkınma stratejisi” .
Ekonomik kalkınma veya aynı anlamda iktisadi gelişme, “büyümeyi de içine alan, büyüme yanında, iktisadi yapıda, sosyal hayatta, refah düzeyinde, kültürel yapıda ve politik yapıda meydana gelen olumlu değişmeleri ifade eder.”
* Global büyüme yerine, satın alma gücü paritesine göre fert başına gelir artışının hedef alınması,
* Üretim faktörlerinin miktarının ve etkinliğinin artırılması,
* Optimal bir sektörel dengenin sağlanması ve optimal bir faktörel dengenin sağlanması,
* Rekabet gücünün artırılması,
* Okullaşma oranı ve vasıflı iş gücünün artırılması,
* Sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve bunların herkesin yararlanması,
* İnsani ve demokratik değerlerin yükseltilmesi.
Yalnızca yüksek büyüme herkesin, her kişinin refahını artırmaya yetmiyor. Çok dar sınırlar içinde kalırsa, yalnızca zenginlerin artmasına, yol açıyor. Ayrıca bu büyümenin toplum tarafından kabul edilebilecek bir adalet içinde bölüşülmesi gerekir. Bu bölüşüm piyasa yapamaz. Ancak iktisat politikaları yoluyla sağlanır.
Türkiye GSYH sıralamasında Dünyanın 16 büyük ülkesidir. Ancak fert başına gelir düzeyi olarak, satın alma gücü paritesine göre fert başına gelir düzeyi olarak 84. sıradadır. Demek ki, yalnızca global büyüme bir refah göstergesi değil. Fert başına gelir düzeyinin artması için hem daha yüksek büyüme, hem de aynı zamanda nüfus politikası gereklidir.
Öte yandan Birleşmiş Milletler her yıl ülkelerin insani gelişme endeksini açıklıyor. 2010 İnsani Gelişme Endeksi için belirleyici göstergeler Eğitim, sağlık, gelirler ve makroekonomik değerler oldu.
Türkiye İnsani gelişme endeksinde 83. sırada yer aldı. BM verilerine göre Türkiye’de ortalama yaşam süresi 72 yıl, ortalama eğitim süresi 6,4 yıl ve kişi başına düşen milli gelir 13 bin 359 dolardır.
İktisadi kalkınmayı hedef alırsak, ekonomik hedeflere paralel olarak insani değerlerin de uyumlu bir planlaması yapılabilir.
Yine Demokraside iyileşme yapılmadan, piyasa ekonomisinde şeffaflık ve rekabeti getirmek imkanı olmaz. Siyasi iktidarlar, devlet kaynaklarını yanlı ve haksız dağıtarak, bizzat haksız rekabet yaratırlar. Haksız rekabetin olduğu ekonomilerde, kaynakların verimli kullanılması, daha etkin kullanılması mümkün değildir. Bu nedenle İktisadi kalkınma için demokrasi de iyileşme de gereklidir.
Türkiye seçime giderken bakalım siyasi partiler seçim programlarında, parti içi demokrasi, ön seçim gibi, demokrasinin ön şartlarını isteyecekler mi? İstemezler... Çünkü şeffaf ve kontrollü bir piyasada, uluslararası fonlar cirit atamaz, spekülasyon yapamazlar.

Yazarın Diğer Yazıları