Türkiye, Lübnan mı oluyor!
Kendimi bildim bileli bu ülkenin heyula klişesi sabitti:
- Türkiye, İran mı oluyor?
Söz konusu “devlet” geleneğinin yaşatılmasıysa “keşke” dedirttiği zamanlar da olmuştur ama hayır. Türkiye, İran olmuyor.
Türkiye, Lübnan oluyor!
***
Dün MHP Genel Başkan Yardımcısı Şefkat Çetin’in açıklamasında kalın harflerle belirtildi bu iddia:
- Türkiye, Lübnanlaştırılacak...
Ki bundan dolayı savunuyor değilim, iktidar “makul” den çok daha güçlü şüpheler ekti içimize böyle düşünmek için.
“Kozmopolit” yapısına rağmen yaşanabilir hatta yaşamak için tercih edilir bir ülkeydi Lübnan. Dinler, diller, soylar belli bir “politik denge” de, tahammül içinde yuvarlanıp gidiyordu.
Sonra suni bir ayar çekildi demografisine; nüfus yapısındaki o “ahengin” genetiğiyle oynandı. Orkestra uyumunu kaybetti; davul kendi, keman kendi, gitar kendi sesini duyurma yarışına girdi;
Kulakları sağır etti...
Sonrasında yükselen bir tek çığlık bile duyulmadı tabii.
Arap-İsrail savaşı; bir anda Lübnan’ın iç savaşı halini aldı. Yıllarca bir arada yaşayan Müslümanlar ve Hristiyanlar -vicdanlar sağırlaştırılınca- 1970’lerin ikinci yarısından itibaren birbirini boğazlamaya başladı. Ve bütün bunlar başa gelmezden evvel -önemli detay- Lübnan ordusunun kolu kanadı kırılmıştı!
Sonuç;
Önce komşu ülkeler /komşu ülkelerde palazlanan terör örgütleri iğfal etti sınırlarını; yol geçen hanı gibiydi. Sonra eski müttefikleriyle çatışmaya, eski düşmanlarıyla ittifaka mecbur kaldı Lübnan. Saflar arapsaçıydı.
“Güvenli bölge” oluşturdular.
Orada “donatılan”ların ilk işi ne oldu biliyor musunuz?
Beyrut’u kuşattılar!
Daha da belini doğrultamadı Lübnan.
Devlet olduğunu zanneden bir “eyalet”ten ibaret hal-i pür melali. Ve o “eyalet” in valisi konjonktüre göre kim bilir kaçıncı kez el değiştirdi.
***
Irak’ta etnikçilik 2003 işgaliyle başlamadı, öncesinde de vardı ama “halklar(!)” dan ziyade; “diktatör”lerdi kelle avcıları. Şimdi camilerini, türbelerini, komşularını, ortak geçmişlerini yıkıyorlar.
Sonra Suriye...
Lübnan gibi bir ve bütün yaşıyordu Sünnileri, Alevileri, Hristiyanları, Dürzileri. Şimdi “kafa kesici”ye dönüştü her biri.
Son tahlilde, bunca tecrübenin üzerine biz niye bizim olmayan bir kavgada birbirimizi yumrukluyoruz acaba?
Bilen var mı?
Neden parçalanmış bir Balkanlar’ın, parçalanmış bir Kafkaslar’ın, parçalanmış bir Orta Doğu’nun göbeğinde kendimizi, tutunacak yegane dallarımızdan; Azerbaycan’dan, Kuzey Kıbrıs’tan, Batı Trakya’dan, Kerkük’ten kopararak yalnızlaştırdık acaba?
Bilen var mı?
Esad’ı devirmek istiyorlardı. PYD’yi Esad’çılıkla suçluyorlardı. Barzani’ye koridor açıyorlar; PYD’ye silah taşıyor. Bu durumda “Kak Mesud” da Esad’çı.
“Megri megri” başımızı duvarlara vuralım mı!
Üç aşağı beş yukarı 2 milyon Kürt, Ermeni, Arap, Türkmen, Sünni, Alevi, Hristiyan, Yezidi kim olduğunu, ne olduğunu bilmediğimiz insan girdi topraklarımıza; al sana Lübnanlaşma’nın ilk adımı.
Sonra envai çeşit Kürtçü terör örgütü, Sünnici terör örgütü, Arapçı terör örgütü; çatıştıkları yer ülkemizin “yumuşak karnı” . Lübnanlaşma’nın ikinci adımı.
“Koridor”la sacayağı tamamlandı.
Bakalım nasıl koruyacaklar bundan sonra Ankara’yı?
NOT: Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği’nden ayrılıp üç günde CHP Genel Başkan Yardımcısı yapılıveren Enis Berberoğlu ile Ekmeleddin İhsanoğlu’nun basın danışmanı Özlem Gürses’in Sözcü yazarı olduğunu duyunca “Lübnanlaşma” bulaşıcı galiba dedim. Bekir Coşkun ile onu “Kayserili” istemiyor diye Hürriyet’ten kovduran kimse, aynı dönemde kapının gösterildiği Rahmi Turan, sonra “Ekmel Bey” projesine kaleminin son damla mürekkebine kadar karşı çıkmış Soner Yalçın’la projenin yürütücüsü... Bu insanlar karıştır-barıştırla hizaya getirilemeyeceğine göre, ülkenin halihazırdaki en yüksek tirajlı muhalif yayın organına da mı “iç savaş” bombası atıldı?