Türkiye amele pazarı mı?..

Papa hazretlerinin (!) heykelinin altında Hıristiyan anayasasına atılan imzaların ardından ne kutlamalara şahit olmuştuk; "AB'ye girdik" diye...

Kutlama festivalleri çerçevesinde gündüz atılan havai fişekleri ağzı açık ayran delisi misali seyretmiştik. Irak'ın işgali ve Müslüman katliamına sağladığımız siyasi ve askeri lojistik destek karşılığında ağzımıza çalınan bir parmak balla rüyalara dalmıştık.Vizesiz Avrupa an meselesiydi !..

Ne oldu?..

Aralanan fasıllar birden kapanıverdi. Suyunu çekti buhar oldu!.. Hasta yatağında KKTC'yi satması için sıkıştırılan Rauf Denktaş kahrından öldü. Irak parçalandı, bölündü. Sıra, Suriye'nin paylaşılmasına gelince birden bire tekrar akla geldi fasıllar ve vizesiz Avrupa. Haçlıların mezhep kavgaları arasında sıkışa kalan Türkiye'ye "durmak yola devam" dendi. Haçlılar, kendi aralarında kavga ederken bölüşmeyi de becerebiliyorlar da bize ne düşüyor?.. Maalesef ve de maalesef Müslümanları satmak, onların üzerinden "at pazarlığı" yapmak. Başkan Bush'un vakti zamanında 2 Milyar Dolar için kovduğu kadroların devamı bu sefer AB'den 3 Milyar Euro'yu kapmayı başardılar. Neyin karşılığında? Türkiye -AB zirvesinde plana bağlanan; Türkiye üzerinden giden göçmenlerin iadesi için geri kabul anlaşmasının onaylanması... Gururla anlatıyorlar; "içeriden biri olarak" sormuş "Başbakan", "hangi İslam'ı tercih ediyorsunuz" diye... Cukka'nın yanında, Türk vatandaşlarının 2016 Ekim'inden itibaren Shengen vizesinden muaf tutulmasını da kapmışlar!..

Bu pazarlık, temsil ettiklerini iddia ettikleri İslam anlayışının hangi şartında var acaba?..

"Yeni Osmanlıcılara" sormak lazım; "acaba ecdadın neresinde böyle bir uygulama var" diye...

İslam tacirlerinin "vizesiz Avrupa" hayali ile tekrar narkozladığı yığınlara hatırlatmak isterim;

Türkiye'nin vizesiz seyahat için toplamda 72 kriteri yerine getirmesi gerekiyor. Eğer bunlardan birinde (Kıbrıs Rum kesimi de) maraza çıkarmazsa AB konseyinin,hükümet veya devlet başkanlarından oluşan liderler zirvesinin de onay verip karar alması gerekiyor.

Suriye parçalanıp, paylaşıldıktan sonra "vizesiz AB'yi" size hatırlatırım ama vatanımızın üç kuruş karşılığında toplama kampına dönüştürülmesindeki başka bir büyük tehlikeye de dikkatinizi çekeceğim;

Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi(GÜSAM) çok önemli bir rapor yayınladı. Oradan bazı çarpıcı satırlar;

"Geri kabul anlaşmasıyla AB'ne önemli bir taviz veren Türkiye, sığınmacı krizinde işbirliğine yönelik AB-Türkiye Ortak Eylem Planını mevcut haliyle kabul ettiği takdirde Türkiye, AB'ye yönelmiş ve yönelecek düzensiz göç için kalıcı şekilde bir tampon ülke olma riski ile karşı karşıyadır.

AB sınırlarına erişimini büyük ölçüde kontrol altına aldıktan sonra Türkiye'deki kamplardan seçerek sembolik sayılarda sığınmacı alacağına işaret etmektedir. Yapılacak seçimin gerçekten uluslararası korumaya muhtaç olanları tespit etmeye yönelik bir seçimden ziyade, seçimi yapan ülkenin ihtiyaçlarına yönelik kalifiye insan gücünü tespite yönelik bir seçim olacağını tahmin etmek hiç de zor değildir. Türkiye'ye bir anlamda amele pazarı muamelesi yapmak anlamına gelen bu durumun evrensel insan hakları standardına aykırılığı ortadadır.

Ancak insani bir korumadan, çok daha sert ve sıkı bir sığınmacı rejimi öngören ortak eylem planı hayata geçirildiğinde, Türkiye sığınmacıların AB'ye gitmesini engellemek amacıyla sınır kontrollerini ve kamplardaki disiplini ağırlaştırmak durumunda kalacaktır. Hem koruma standartlarını insani düzeyde tutmak hem de her şeye rağmen gitmek isteyen insanları bir anlamda zorla tutmaya çalışmak, çok kolay dengelenecek durumlar değildir. Bu durumda ortaya çıkabilecek olumsuzlukların faturası uluslararası kamuoyu tarafından Türkiye'ye kesilecek ve Türkiye mevcut pozitif imajını hızla yitirecektir. Neticede AB hem sığınmacı yükünden, çok fazla külfet altına girmeden önemli ölçüde kurtulmuş olacak, hem de şimşekleri üzerine çekmemiş olacaktır.

Eylem planının ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan barındırdığı riskler ve belirsizlikler yanında, Türkiye'nin iç ve dış güvenliği konusunda meydana getirdiği açık, her geçen gün daha hissedilir hale gelen Suriyeli sığınmacılar krizini derinleştirecektir. Eylem planında öngörülen yükümlülüklerin üstlenilmesiyle güvenlik riskleri daha da ağırlaşacaktır. Gelenler arasında radikal unsurlarla ya da istihbarat örgütleri ile irtibatlı bulunanlar açısından durumun kontrol altında olmadığı da ortada. Çok yakın zamanda sınır aşan terör eylemlerinde yüzlerce vatandaşın hayatını kaybettiği ülkemizde bu denli yoğun ve kontrolsüz sığınmacı trafiğinin çok ciddi bir güvenlik açığı oluşturacağını da akıldan çıkarmamak gerekir"

3 Milyar karşılığında iyi tezgah değil mi?..

Şu soruyu tekrar tekrar sormanızı rica ederim;

"3 Milyar Euro kimlere neyin karşılığında veriliyor"

Yoksa?..

Suriye'den sonra....

Yazarın Diğer Yazıları