Türkeş ne demişti?
Neymiş efendim sahiller hayır, Orta Anadolu, Karadeniz ve Doğunun önemli bir bölümü evet, bir de, BDP’nin daveti ve tehdidi ile Diyarbakır merkezli sandığa gitmeyenler bölgesi varmış; bu da Türkiye’nin üçe bölündüğünü gösteriyormuş.
Gazetelerde ülkeyi paramparça gösteren haritalar.
Edirne’den başlayıp Ege’ye, oradan Akdeniz’e uzanarak Hatay’da noktalanan kırmızı bir bölge; karşında, Suriye, Irak, İran, Ermenistan ve Gürcistan’a kadar uzanan kırmızıya sınır, mavi bir Türkiye ve o mavi Türkiye’nin içersinde referanduma katılmama oranı yüksek olan illerden oluşan kahverengi bir başka Türkiye.
Sanki üç ayrı ülke.
Ne kadar da meraklıymışız bölünmeye.
Aşağı yukarı hepimiz bu “Bölünmüş Türkiye”yi gerçekmiş gibi kabul edip yorumlar yapmaya başladık. Tuzağa düştük. Şimdi gazete ve televizyonlarda yayınlanan bu haritaları kafanızdan silin ve “evet”, “hayır” ve “sandığa gitmeyen” seçmen oranlarının il il renklendirdiği bir Türkiye haritasını hafızanızda bir bütün olarak canlandırın bakalım.
Gördüğünüz rengârenk, çiçek bahçesi gibi bir Türkiye olacaktır.
Konya’da “evet” diyen 857 bin 167 oy, Konya’yı silme “mavi” yapmaz, çünkü Konya’da 239 bin 755 de “hayır” oyu ve sandığa gitmeyen “binler” var.
Tıpkı bir milyon 430 bin 650 “hayır” oyunun İzmir’i topyekûn “kırmızı” yapmayacağı, yapamayacağı gibi. Çünkü İzmir’de bir de “evet” diyen 815 bin 943 ve bir de sandığa gitmeyen binlerce “kahverengi” oy var.
Diyarbakır’ı sandığa gitmeyen, gidemeyenler de “kahverengi” yapmaz. Niye yapmaz derseniz, üniversite ve bazı güvenilir kurumların yaptığı anketlerde bölge halkının ancak yüzde bir yahut ikisinin “özerklik” ve “ayrı bir devlet” istediğini kesinkes ortaya koymuş durumda. Yani referandumda çıkan “Kahverengi”, Kalaşinkof korkusunun kahverengisidir ve bu da AKP’nin utancıdır.
Velhasıl başka bir referandum yahut bir seçimde bu renkler her an değişebilir.
Siz rengârenk böyle bir Türkiye gerçeği varken BOP ve Pentagon merkezli bölünmüş Türkiye haritalarına benzer Türkiye haritaları yayınlar, bunu bir hakikatmiş gibi takdim ederseniz, bir zihin kontrolünün uzantısı haline gelirsiniz de farkında bile olmazsınız.
Bu işler böyle başlar, gelişir ve bir gün ete kemiğe bürünüverir.
Rahmetli Türkeş’in malum şahsa, “Ne mozaiği ulan, mermer-mermer” diye kükrediği günlerde Türkiye’de bir gün birilerinin “Özerklik istiyorum, ayrı bayrak istiyorum” diyeceğini ileri sürseydiniz, size “Deli” derlerdi.
Şu günler, tehlikelerin daha bedeni görünmeden kokusundan fark edildiği, Rahmetli Türkeş’in ufuk ve kararlılığının arandığı günlerdir.
Öyle olduğu içindir ki Türkiye’yi farklı renklerde gösteren her harita bu satırların yazarını tedirgin ediyor.
(Birbirimizden) Irak’laşma süreci!
Federalizmi savunan, Lozan’ı yetersiz bulanlar, Kurtuluş Savaşı’nın kazanımlarını geçersiz kılmak için hayli mesafe almış gözüküyor.
Bunu Türkiye için doğru buluyor da olabilirler.
Ama yanılıyorlar, çünkü:
l Türkiye’yi federasyonlar halinde öğütecek olan değirmene su taşıyanlar, asla Kur’an’î ve Muhammedî değildir. Çünkü İslâm tarikat ve cemaatin üstündedir ve çünkü “Müminler Kardeştir” ve esas olan “cemaat” yahut “tarikat” değil, “Ümmet” tir.
l Her kim ki “Önce Partim” diyorsa o da bilsin ki “Parti milletin cüzü” dür, Türk milleti bütün partilerden büyüktür, gereklidir.
l Türkiye federasyonlara bölünürse, bundan kârlı çıkacak tek bir parti, tek bir Türk, tek bir Kürt, tek bir cemaat, tek bir tarikat olmayacaktır. Parçalanmış Türkiye, İsrail’in, Ortodoks Ermenistan ve Katolik Vatikan’ın yani Haçlı/Siyon ittifakının işine yarayacaktır.
Irak’ta silahla gerçekleştirilen operasyon, Türkiye’de “demokrasi” ile hayata geçirilmek istenmektedir.
Türkü, Kürdü, cemaati, tarikatı, partisi, sivil toplum kuruluşu ile Irak’laşmadan uyansak iyi olacak.
Beğenmediğimiz PKK’lı Türkiye bile Irak’tan bin kat iyi bir Türkiye çünkü.