Türkeş...
Aradan 15 yıl geçmesine rağmen Türkeş’i anlamak ve anlatmak konusunda mesafe alınamayışı, Türk Milliyetçiliğinin bugünkü halinin de yansımasıdır. Alparslan Türkeş’in aramızdan ayrıldığı 4 Nisan 1997’de doğanlar bugün gençlik çağlarında. İtlerin yalnızlığına güldüğü günlerde “14 yaşındaki ortaokul-lise çocuklarıyla yeniden başlarım” tavrı sergileyen Türkeş’ten sonra yeni nesil gençliğin bilinçlendirilmesi için ne yazık ki ciddi bir çalışmaya tanık olmadık.
Emperyalistlerin uçuruma sürüklediği Türkiye’de Türkeş’i her geçen gün daha da çok arıyoruz. Merhum Ömer Lütfü Mete: “Allah bizi anma günlerinin fitnesinden korusun...” demişti. Bugün anma günlerinin fitnesini tartışmaktansa tarihe not düşüp Türkeş’in Türk Dünyası sevdası üzerine dağarcığımızdakileri paylaşalım.
1944 Türkçüler-Turancılar Davası ile bugün ’Silivri Toplama Kampı’arasında yöntem farkından başka bir şey yok. Türk siyasi hayatının ilk sivil direniş hareketi, Türk aydınlarının ilk başkaldırışının sebepleri aynı kavşakta buluşmuştur. Her türlü emperyalizme, teslimiyete karşı çıkmaktır. O yıllarda Sovyet emperyasına şirin görünmek için Türk Milliyetçisi kadroların biçilmesi 12 Eylül’de, 28 Şubat’ta ve Silivri sürecinde Amerikan planlarıyla sürdürülüyor.
Bir yazıda hem Türkeş’i anıp hem de günümüzü anlatmak çok zor. 1944’te genç bir üsteğmen iken Hüseyin Nihal Atsız ile mektuplaşıp, O’nun çıkardığı dergilere abone olan Alparslan Türkeş ile emniyette sehven yapılan yüklemeler ve digital terör ile 33 ay hapis yatan teğmen Mehmet Ali Çelebi arasında fark yoktur. Yazı hayatımda öğretmenim olan merhum Necdet Sevinç, 1957 yılında Gaziantep’te ortaokul öğrencisi iken Mehter isminde bir derginin ekibindedir. Necdet Ağabey, Türkeş ismini o dönem duymuş. Aylık olan dergi parasızlık yüzünden zamanında yayınlanmasa bile Elazığ’da görev yapan Binbaşı Alparslan Türkeş on tanesine abonedir. Yurt dışına göreve giden subay arkadaşlarından oradaki Türklerle temas kurmasını istemiştir. Allah rahmet eylesin Doğu Türkistan’ın öncüsü İsa Yusuf Alptekin, Türkeş ile ellili yıllardan beri dosttu. Dünyanın neresinde bir Türk var ise onlarla ilişki kurmayı şiar edinen Türkeş’in komünist rejimin katılığındaki Sovyetler Birliği ve Çin’den hacca gitmek için Türkiye’den geçen sembolik sayıdaki Müslüman Türklerle nasıl temas kurduğunu Alptekin’den dinledim.
1978’de askeri ataşe yardımcısı olarak Türkiye’ye gelen Albert Valenski isimli Rus subayının Alparslan Türkeş ile ilgili Moskova’ya şifreli gönderdiği mesaj çok ilginç: “Türkçülükten yola çıkarak, Türk çoğunluğun bulunduğu ülkeleri fikri çatı altında birleştirmek ülküsüne sahip. Onlara Türk olduğunu hissettirme çabasında. Son derece tehlikeli biri...” Rapor bugün Moskova’daki arşivlerde duruyor. 78’den 80’e kadar Türkiye’de görev yapan bu Rus subayı, 1983’te yeniden geldi. 1984’te istenmeyen adam ilan edilerek ülkesine gönderildi.
Uluslararası ilişkilerde diplomatlar bulunduğu ülkelerle ilgili raporlar hazırlar. Geçtiğimiz günlerde patlayan WikiLeaks belgeleri gibi... Alparslan Türkeş ile ilgili Rus belgelerini okuyunca, ABD’nin Türkiye raporları mide bulandırıyor. Allah Türkeş gibi devlet adamları nasip etsin...
Sahi, Türkeş hayatta olsa Türk Ordusu’nun generalleri, subayları Hasdal’a tıkılıp Silivri’de digital terörün sahte belgeleriyle yargılanabilir miydi?
Yarın (Cuma) günü Silivri’de olacağım.
Not: Sevgili Rasim Ekşi’nin “İngiliz Belgelerinde Alparslan Türkeş” adlı eserini mutlaka okuyun.