Türk Tarihinin Öncüleri Avrupa’da Türklerin Kökeni
Calışkan, ufuklu, verimli bir bilim adamımız var, adı Prof. Dr. İlhami Durmuş. Yapıt vermekte doğurgan bir tarihçi kendisi... “Türk Tarihinin Öncüleri” adlı kitabı (Ak-Çağ Yayınları), bu dediklerimi onayan hatta kesinleyen bir özel çalışma.
Peki kimdir bu Türk Tarihinin öncüleri? İlhami Durmuş, farklı dönemlerde, çığır açan, iz bırakan 5 isim tespit etmiş. Bunlar; Alp Er Tonga, Tomris, Mo-Tun, Attila ve Bilge Kağan...
Bu dev, anıt kişiliklerin adlarının anlamlarından başlıyor. Yetiştikleri çevre, kişilikleri, siyasal ve askersel faaliyetleri, uyguladıkları savaş taktikleri, çalışmanın ana hatları oluyor. Özelde ve ayrıntıda ise, bilinmeyen, az ya eksik bilinen pek çok olgu ve bulgunun aslı esası aktarılıyor okura. Bunlardan bazılarını aktarayım sizlere de:
-Alp, Er ve Tonga adlarının anlamı, İran ve Türk destanlarında Alp Er Tonga.
-Hunlar, ketenden ya da yabani fare derisinden giysi giyerlerdi, at üstünde istişare ederlerdi, onlardan hiç kimse nereli olduğunu söyleyemezdi, farklı yerde döle düşüp farklı yerde doğarlardı.
-Göktürklerde Tarkan, Beg, İduk-Kut, İnal, İlbilge, İllig, Kutluğ, Şad, Tamgacı, Tenriken, Tigin, Tudun, Yabgu, Yargın gibi ad ve unvanların anlamları...
-Bilge Kağan’ın töre ve tarih şuuru, Bilge Kağan anıtlığı...
-Atın hızı, demirin gücü ve bozkır coğrafyası..
-Türklerin ve Mo-Tun’un askeri teşkilatlanmadaki yaratıcılık ve öncülüğü...
Bugün bir kitap daha tanıtacağız. Ömrünü Türk Dünyası ve Türk Tarihi araştırmalarına vakfeden Erdoğan Aslıyüce’nin “Avrupa’da Türklerin Kökeni” (Yesevi Yayıncılık) adlı kitabı da okuyanları, yeni ufuklara götürecek kapsam ve içerikte.
Avrupa’da Türk Tarihi denince pek çok kimsenin hatta aydının aklına Osmanlılar geliyor. Elbette yanlış. Türkler Avrupa’da kadimden beri varlar. Bu varlığın ne zaman, ne kadar, hangi devlet ve topluluklar aracılığıyla olduğu, hangi olayların yaşandığını Aslıyüce’nin bu yapıtı bildiriyor. Hunlar, Kumanlar, Bulgarlar, Etrüskler ve Peçeneklere dair duymadıklarımız, kulağımıza şöyle bir değen tarihsel olayların net fotoğrafını bu kitap veriyor. 15 bin Peçenek süvarisinin İstanbul Boğazı’ndan atlarla geçişini okuyunca, yâdıma hemen o destanım düştü, yazımın bundan sonraki bölümüne o destan uygun düşer, onunla bitireyim:
“Selçuklu’yla etsinler
diye cenk
Balkanlar’dan hevenk
hevenk
Getirilerek
Derya geçirilen 15 bin
Peçenek.
Duydular ki çarpışacakları
nın ağzında gülbenk
Karar aldılar geldikleri
yoldan geriye dönecekler.
Dönecekler de, altlarında
yok artık sal ve diğer
düzenekler
Bizans’ın işine gelmedi
Türkçü gerçekler.
Söz bir, bir erekler
Say ki bu İstanbul Boğazı,
bir İdil, Tuna, Dinyeper.
Olmazı olur edecek bu Çılgın
Türkler Rumeli yakasına
boğazı atlarla geçecekler.
Dizginsiz yürekler
Dizginler dümen, dörtnala
kürekler
Canlı kayık oldu nallı
binekler
15 bin atlının nârâları yelken
olup itekler
Deryada inip kalkar iri
benekler
Suya girişte de, çıkışta da,
görkemli ve gökçekler
Olağanüstü işlere
mihenkler.”