Türk Milliyetçileri yeni başlıyor...
Arif Nazım’ın sakin, germeyen, bütünleştiren sunumu, Mustafa Yıldızdoğan ve Ahmet Şafak şarkıları, Osmaniye Belediyesi Mehter Takımı, herkesten coşkulu kadınlar, herkesten heyecanlı gençler, kırmızı ve beyaz, sağım, solum, önüm, arkam Türk bayrağı... İlk bakışta hakikaten ‘olağan’ bir MHP kurultayı.
Basın locasında internet bağlantısından, koridorlarda ‘sigara koması’ndan, giriş çıkışlarda ‘hararet’ten kaynaklanan ‘sıkıntı’lar; bu çapta organizasyonlarda -keşke olmasa ama- bunlar da ‘olağan’...
On bin değil, on binler var; azı içeride çoğu dışarıda; ki çok adaylı, çok iddialı adaylı bir yarışın sahnesinde bu da olağan.
Demokrasi için olağan olsa da Türk siyasetinin sürüklendiği ‘ileri demokrasi’de ‘olağan dışı’ olan ‘tahammül’ ve ‘saygı’ydı. MHP 10. Olağan Kurultayı Divanı, tansiyonu yüksek tezahüratlar da dahil MHP Genel Başkanı’nın karşısındaki adayları desteklemeye dönük bütün hareketleri -Divan Başkanı Tuğrul Türkeş’in ifadesiyle söylüyorum- ‘sevgi ve muhabbetle’ karşıladı. Günlerce ‘adayların önünün kesileceği’ iddiaları uçuştuktan sonra, Divan Başkanı’nın aday olacak kişilere başvuru için yaptığı ısrarlı çağrı da manidar bir cevaptı. Gazeteci arkadaşlardan biri espriyi patlattı:
-Kürsüden aday aranıyor!
***
İki saate yakın kürsüde kalan MHP Genel Başkanı’nın konuşması ‘Var ol Türkiye’ sloganıyla yapılan 9. Olağan Kurultayı’ndaki konuşmasına atıf yüklüydü. Bahçeli o kurultayda ‘yıkım projesi’ başlığı altında ‘başımıza gelecekler’i şöyle sıralamıştı;
‘Milli vicdan, milli adalet, milli devlet, milli varlık ve vatan’ ortadan kaldırılacak.
Çok değil üç yıl geçti;
Keskin toplumsal kutuplaşmanın getirisi olan insafsızlığı, Silivri yargılamalarını, rejim ve sistem tartışmalarını, eyaletleşmeye teşne hali ve ‘milli’ olan bütün değerlerin ‘adımız’ dahil silinişini tecrübe ettikten sonra diyebiliriz ki;
‘Evet, milli vicdan, adalet, devlet, vatan ve milli varlık’ artık ağır hasarlı!
Bahçeli 3 yıl önce ‘Varol Türkiye’ derken ‘Ben ölmedim, yorulmadım, ayaktayım’ diyordu Türk Milliyetçileri adına; bu kez topu Türk Milliyetçileri’ne, Türk Milleti’ne attı;
- Sensiz asla!
Salonlarda, meydanlarda ama en çok da sandıkta bizi yalnız bırakma, sen de omuz ver yolumuza!
Dolayısıyla, bence bu kongrenin asıl anlamı başka...
3 Kasım gecesi, kongreye saatler kala Devlet Bahçeli’nin etrafında toplanmış olan delegeler de, Koray Aydın’ın etrafında toplananlar da nihayet ‘sözbirliği’ yapmış haldeydi:
‘Bu iş bitti!’
Siz bu yazıyı okuduğunuz saatlerde ise, artık asıl olan neyin bittiği değil, neyin başladığı olacak.
Salonda tanık olduğum bazı karelerden hareketle, çok özetle söylemek gerekirse;
Eğer ‘karşı tribünlerde’ toplanmış binlerce genç, saatlerce ‘Devletin başına Devlet gelecek’, ‘Bozkurt Koray’ diye slogan yarıştırdıktan sonra salonda Çırpınırdı Karadeniz, Türkiyem çaldığında tek ses olmayı becerebiliyorsa; o doğal ahenk kendiliğinden oluşuyorsa, yani şarkıları, türküleri, o ezgilerde karşılığını bulan sevdaları ‘bir’ ise...
Tuğrul Türkeş’in ‘babamın partisi’ vurgusu, Türkeş adı, ‘karşı karşıya gelmiş’ durumdaki o tribünleri bir anda aynı ‘saygı, sahiplenme, vefa duruşu’na geçirebiliyorsa...
Ülkücü şehitlerin adları anılırken herkes aynı anda nefesini tutabiliyorsa...
Demek ki Milliyetçi Hareket Partisi 10. Olağan Genel Kurulu’ndan Türk Milliyetçileri’nin payına düşen ‘biten’ değil ‘başlayan’ işlerinin sorumluluğudur.
Demem o ki, bu iş bitmedi; yeniden başlıyor...