Türk Milliyetçileri için tek çıkar yol!
Yaklaşık yüzyıl önce İmparatorluk Türkiyesindeki bilinç ve irade, imparatorlukla birlikte çökünce milletin varlığı tehlike altına girmişti. Türk aydınları var olmak için can havliyle, can simidine sarılır gibi milliyetçilik bilincine sarılmışlardır. Bugün Ön Asya coğrafyasında Türkiye diye bir devlet kalmışsa bu herkesten önce bu bilincin eseridir. Türk milliyetçileri dağılmış, yenilmiş ve yorgun düşmüş toplumu aynı amaç doğrultusunda örgütleyerek ayağa kaldırmışlardı. 20. Yüzyılın milliyetler çağı olduğunu herkesten önce Türk milliyetçileri görmüştür. 1970’lerde “Sınıf Mücadelesi”nin peşine takılarak Türkiye’nin varlığını ve bağımsızlığını tehlikeye atanlara karşı da milletin ve milliyetin rolüne dikkat çekenler yine Türk milliyetçileri olmuştur.
Hiç kuşkusuz tarihi, kimliği, varlığı ve hukuku inkâr edilen bir milleti ancak onun varlığını ve bağımsızlığını dava edinenler ayağa kaldırabilirdi. Öyle de oldu. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuruluş ve var oluşunu böyle bir davanın idealistleri gerçekleştirmiştir.
Bölücülerin ve işbirlikçilerin örgütlülüğü!
Türk Milliyetçilerinin ödediği onca bedele rağmen 21. yüzyılın ilk çeyreğini yaşayan Türkiye; 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki daha tehlikeli şartlarla karşı karşıyadır. 20. Yüzyılın başında Türkiye, askeri işgal altındaydı. Ülkeyi işgal eden düşman güçler üniformalarından tanınıyordu. Ellerinde silah vardı. Bugün çok daha farklı sinsi yöntemler kullanılmaktadır. Ülke dışarıdan değil içeriden işgal ile karşı karşıyadır. Ülkenin birliği ve bütünlüğüne yönelik tehditler yalnız dışarıdaki düşmanlardan değil içerdeki gafillerden ve işbirlikçilerden de gelmektedir. Yeni savaş silahla değil, sanal ve sivil propaganda teknikleriyle yönetilmektedir. Mücadele askeri operasyon biçiminde değil psikolojik ve sosyolojik operasyon biçiminde gerçekleştirilmektedir.
Durumu daha da vahim kılan ülkenin birliğine ve bütünlüğüne kasteden iç ve dış güçlerin ittifak halinde bulunmasıdır. AB yandaşı Liberaller ile bir zamanların AB karşıtı siyasi İslamcıları omuz omuza vermiş hedefe yürüyorlar. Bölücüler, etnikçiler, azınlıkçılar ve bozguncuların tamamı cumhuriyeti kuran iradeye karşı seferberlik ilan etmiş haldeler. Yağmacılar ve yıkıcılar pusuda Türkiye Cumhuriyeti’nin enkazından pay kapmak için avuçlarını oğuşturuyor. Bunun üzerine bir de operasyonlarla sindirilmiş halk ve söndürülmüş ocaklar eklenince sonucu tahmin etmek hiç de zor değildir.
Tek çıkar yol!
Bu durum karşısında bir tek çıkar yol vardır; o da tehdidi, kullandığı aynı yöntemlerle bertaraf etmektir. Bölücüler ile işbirlikçiler birlik halinde, etnikçilerle Türkiye ile her türlü bağını kesmiş olan liberaller beraberlik içinde, azınlıklıkçılar ayrılıkçılar ortaklık kurmuşlarsa Türk milli devletinden yana olanların da aynı dayanışma içinde olmaları gerekmez mi? Bütün bölücüler; bürokrasi, medya, aydın, iş adamı, siyasetçi ve sivil toplum kuruluşlarıyla organize bir dayanışma halinde iseler onlara aynı yöntemlerle cevap vermek zorunluluk değil midir? Milletin birliği değil, varlığının dahi tartışıldığı bir ortamda bu millete aidiyet duyanların güç birliği yapmasından daha doğal ne olabilir? Yarını kazanmanın yolu entelektüel, siyasi, medyatik ve finansal güçlerin birleşmesinden geçmektedir. Bir kez daha uyarıyoruz: Ya birleşip ülkenin kaderine hükmedecek sinerjiyi yaratacaksınız ya da yarın uğruna birleşecek hiç bir şeyin kalmayacağı bir Türkiye’ye hazır olacaksınız! Bunun başka yolu yoktur.