Türk Milletinin test edilen sabrı!
Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde yaşanılmadığı kadar ülkenin birliği ve devletin bütünlüğünü tehdit eden gelişmeler yaşanıyor: Toplum iki ana cephede saf tutarak kutuplaşmış durumdadır: İktidar ve Muhalefet “açılımlarla” ilgili olarak birbirlerini inanılmaz sözlerle suçlamaktadır. Her kafadan bir ses çıkıyor. Kimsenin diğerinin ne dediğini anlamak diye bir sorunu yoktur. Devletin şehit ve gazilere verdiği övünç madalyaları yerlere atılıyor. Protez ayağını eline alan gazi “benim madalyam budur” diyor. Tekerlekli sandalyelerdeki kahraman gaziler devletin güvenlik güçleri tarafından itilip kakılıyor. Kandil’den gelen azılı PKK’lılar ise örgütlü kitleler tarafından bağırlara basılıyor. Bu ülkede bir şeyler ters gidiyor ya da ters okunuyor. Bölücüler zafer havasında, halk kaygı içinde, gazi ve şehitler ise aldatılmışlık duygusu yaşıyor. Mütedeyyin halk, dağdan zafer coşkusu içinde inerek kahramanlar gibi karşılanan eli kanlı katil örgüt mensuplarını izleyince tüyleri diken diken oluyor. Kendisini bu ülkeye ve millete ait hissedenler, olan biten karşısında adeta burnundan soluyor. Bu ciddi bir durumdur. Sosyal patlamalar bu tür duyguların kolektif bilinçaltında yığılmasıyla oluşur. Bu durum hiçbir zaman görmezlikten gelinemez.
Milletin onuruna yönelik saldırı!
Yaşananlar, bu tür durumlarda “böyle şeyler olabilir” ya da “aşırılıklar olmasa daha iyi olur” türünden söylemlerle geçiştirilecek türden şeyler değildir. Olanı biteni “dağdan iniyorlar. Daha ne istiyorsunuz?” türünden aptalca bir soruyla geçiştirmek de mümkün değildir. Eşkıyanın dağdan inmesini bugünkü iktidar ve ondan beslenen işbirlikçilerden daha çok muhalefet ve geniş halk kesimi istiyor. Ancak yaşananlar dağdan inme, silahları bırakma, terörden vaz geçme, pişman olma değil, devlete ve millete dayatma ve meydan okuma sürecine dönüşmüştür. PKK ve DTP açıkça devlete diz çöktürdüklerini kanıtlamak için bu gösterileri yapıyorlar.
Habur’dan Türkiye’ye giren üçüncü sınıf teröristler, açıkça “demokratik açılım”a inandıkları için değil Öcalan’ın emriyle geldiklerini söylüyor. İktidar ise bu “Öcalan’ın değil bizim yol haritamızdır” diyor. Birileri yalan söylüyor da kim söylüyor onu anlamak zor. Kapalı kapılar ardında yaşananlardan haberi olmayanlar, rivayetlerle gerçeğe ulaşmaya çalışmaktadır. Her şeyin halkın gözü önünde gerçekleşmesi bu bakımdan önemlidir. İktidar, halkın kabul edemeyeceği adımların ancak halkı bilgisiz bırakarak atılabileceğine inanıyor.
Gizli kapaklı ilişkiler!
Bu nedenledir ki iktidar, “TBMM’de kapalı/gizli toplantı” önerdi. MHP’nin karşı çıkışıyla bundan vaz geçildi. Başbakan, CHP Genel Başkanı’na mektup yazarak görüşmek istedi. CHP, “görüşme halka açık olsun ya da kamerayla kayıt altına alalım” dedi. Başbakan bu gelişmeler üzerine Baykal ile görüşme yapmaktan da vaz geçti. Basın halkın bilgi edinme hakkı için vardır. Türkiye’nin en fazla satan gazetesinin başındaki Ertuğrul Özkök bile “partilerin gurup toplantılarının canlı yayına kapatılmasını” öneriyor. Böylece iktidarın halkı istediği gibi manipüle etmesine katkı sağlamaya çalışıyor. Hâlbuki tam aksine halkın “nereye gidiyoruz ya da götürülüyoruz” kaygısı içinde olduğu bu zamanda her şeyin halkın gözü önünde olması ve halkın daha çok bilgilendirilmesi gerekiyor. Gerçekte kapalı kapılar ardında yapılan görüşmeler bugünkü kaygıları doğurmuştur.