Türk milleti yokmuş? (2)
Fethi yaşayan dönemin tarihçisi Aşıkpaşazade fethin ertesini şöyle anlatır: “Fethin evvel Cuma günü Ayasofya’da Cuma namazı kılındı ve hutbe-i İslam okundu. Sultan Gazi Mehmet adına kim ol Murat Gazi Han oğludur. Ve ol Gazi Mehmet Han oğludur. Ol dahi Sultan Beyazıt han oğludur ve ol dahi Murat Gazi hünkar oğludur. El Halil Gökalp neslidir kim Oğuz Han oğludur.” Batı kaynaklarında Anadolu 11. Yüzyıldan itibaren Türkiye, 15. Yüzyıldan itibaren Batı haritalarında Osmanlı devletinin bulunduğu coğrafyanın adı “Türk İmparatorluğu” adını taşıyor. Sultan Abdülhamit Han’a anayasa getirildiğinde “Bu Türk’ün menfaatine olur mu?” bilmiyorum” diyor. Avusturya Arşidükü Birinci Ferdinand’ın elçisi Busbecq şöyle demektedir: “Fakat bu düşman Tanrı’nın gazabı sonucunda bize karşı gönderilmiş bir bela ise, eski zamanlarda Atilla, büyük babalarımız zamanında Timur, şimdi de Osmanlı tufanları gibi... Böyle müthiş akınlara karşı hiçbir şey set oluşturamaz.” Yani Batılı; Atilla, Timur ve Kanuni’nin aynı milletin çocukları olduğunu biliyor.
Taraf gazetesinde Yasin Aktay’a destek veren, karısının başından aşağıya insan pisliği dökmekle meşhur Sevan Nişanyan da Orta Asya’dan gelenlerin Türkiye’de oranı ancak % 5-10. Türkleşme devlet baskısı ve İslam ile oldu diyor. Oysa Selçuklular konusunda dünya tarihinin en önemli ismi Prof. Dr. Osman Turan, Batı vesikalarından hareket ile bunun ne kadar büyük bir yanlış algı olduğunu onlarca sene önce ortaya koymuş: “Gerçekten tarihinde birçok kavim ve medeniyetlere sahne olan Anadolu’nun etnik siması, 1071’den sonra, öyle sür’atle bir değişikliğe uğradı ki bu büyük muhaceret ve iskân hareketi araştırılmadığı ve anlaşılamadığı için Türkleşme hadisesi bir muamma halinde kalmış ve çok defa yerli halkların toptan ihtida veya imhasına atfolunmuştur. İhtida ve karşılıklı nüfus zayiatları mevzuu olmakla beraber büyük muhacereti ve etnik değişmeleri itibara alamayan bu tahmini görüşlere artık bir ehemmiyet verilemez.” Bütün bunları bilen şair “Rabbim isterse sular büklüm büklüm burulur, Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur” demekte.
Doğrusu tespitlerinin sosyoloji ve tarih ile uzaktan yakından ilgisi olmayan Aktay’ın strateji konusunda ne kadar derin olduğunu da başkanı olduğu Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün çıkarmakta olduğu “Stratejik Düşünce” dergisinin Mart 2013, s.46’da yer alan şu cümle çok iyi izah ediyor: ” Aslında kader bizi mirasımıza doğru sürüklemektedir. Bu konuda pozitivist düşünce sahiplerinin ve Mutezile etkisindeki kesimlerin akılla izah etmeye çalıştıkların dışında fizik ötesi gelişmelerin olduğu ayan beyan ortadadır. ’One Minute’kıyamının hemen ertesinde Afrika çöllerinde yüz yıldır içinde su bulunmayan kuyuların sularla dolduğu gerçeğini yaşlı gözlerle anlatan İslam alimlerinin ve Türkiyeli yardımseverlerin sözlerinin kader bağlamında ele alınması gerekir.
Bu kadar sosyoloji ve tarihe bu kadar strateji fazla bile.