Türk milleti sizinle asla...

“Genel Başkanlığı ele geçirme”..
“MHP’yi ele geçirme”..
“MHP düşmanları”..
“Hain”, “bölücü”, “devşirme”..
“Şer ittifakı”..
“Değişim, onursuzların isteği”..
“Otçu profesörler”..
“MHP’nin içinde operasyon yapanlar”..
“MHP tehdit altında”..
“MHP’yi pazarlayanlar”..
Bu sıraladıklarım; MHP’de
4 Kasım Kurultayı öncesinde genel başkanlık, yönetimde değişim ve öze dönüşü isteyenler için söylenmiş en hafif (!) sözler. Bunları söyleyenler ise halihazırdaki Balgat büyükleri ve eskimiş-yeni kıymeti kendinden menkul zat-ı muhteremler.
Bunları söyleyip, söyleyip bir de hiç utanmadan “Ülkücü üsluba davet” çağrıları yapıyorlar.
Daha önce de belirtmiştim;
3 aydır Anadolu yollarındayım. Yurdumun dört bir yanını gezdim. MHP ve Ülkücü tabandan gelen büyük dip dalgası “değişim”
istiyor.
Neyin değişimini istiyorlar?
Genel Başkanın değişmesini istiyorlar. Ceberut yönetim anlayışının değişmesini istiyorlar. Demokratik parti işleyişi istiyorlar. Demokratik tüzük ile tabanın, yeni isimlerin önünün açılmasını istiyorlar. Siyaset yapma tarzının değişmesini istiyorlar. Halkla iç içe olan bir MHP istiyorlar. Koşan koşturan, vatandaşın derdine derman olan bir MHP istiyorlar. Yönetimde değişim, fikirde öze dönüş istiyorlar. Her yerde MHP istiyorlar. Kaybedilmiş kalelerin yeniden kazanılmasını istiyorlar. Sadece demeç karşıtlığı üzerine oluşturulan bir muhalefet değil vatandaşın ayağına giden, onu temel meselelerde uyaran taraf haline getiren, halkı ile bütünleşen MHP istiyorlar. Durgunluk ve statüko yerine MHP’nin adına yakışır bir hareket istiyorlar. İktidarın stepnesi olan bir MHP değil iktidar arzulayan, tek başına iktidar olan bir MHP istiyorlar..
İstek listesinin, özetin özeti bu!..
Bir de istemedikleri var;
Kelle avcıları..
Kars’ta, Edirne’de, Sakarya’da, İstanbul’da, Konya’da, Denizli’de, Çankırı’da, Tekirdağ’da, Uşak’ta, İzmir’de, Trabzon’da, Bursa’da, Isparta’da, Afyon’da, Kastamonu’da, Manisa’da ve de tüm Türkiye’de dirilen Bozkurtlara, en tabii demokratik haklarını seslendirdikleri için çekinmeden hakaretler ediyorlar. Daha sonra da pişmiş kelle gibi sırıtıp, utanmadan Ülkücü üsluptan dem vuruyorlar.
Ağızlarından çıkan lafları kulakları duymayan, -en hafif deyimiyle- gaf uzmanları, esasında kendi zihinlerini ve asıl ruhlarını kusuyorlar. Yaptıkları bu tezvirat, kendi hareketleri içindeki şeref ve onur sahibi insanlara sarf ettikleri hakaret dolu sözler, değişim için yola düşenlerin ne kadar haklı ve doğru yolda olduklarını gösteriyor. Her partide kolayca bulabileceğiniz kralın soytarıları konuştukça, yazdıkça batıyorlar. Bu fikir zavallılarının fotoğrafları da artık mutlak sona geldiklerinin en somut kanıtı olarak önümüze konuluyor. Kinleri ve ihtirasları akıllarının önüne de geçince köşeye sıkışmış kedi gibi sağa sola bilinçsizce pençe atıyorlar.
Başbuğ Alparslan Türkeş ne demişti?
“Türk milletine Bizans’tan geçme bir hastalık vardır. Gevşeklik, laubalilik, dedikodu, fitne, fesat, terbiyesizlik, birbirini beğenmemek, sır saklayamamak, rastgele laf söylemek... Bu hastalık sizde de var. Bu hastalığı tedavi etmeniz lazımdır. Bu hastalığı tedavi edemezseniz, kendinize yol seçiniz. Milliyetçi Hareket’te bir saniye daha fazla kalmayınız. Benimle dava arkadaşlığı edecekseniz, vasıflı Türk olmaya mecbursunuz”.
Rahmetli Türkeş’in bir sözünü daha hatırlamakta fayda var;
“Ülkücüler, insanlık alemi içinde ne uşak olmayı ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.”
Başbuğ’un emanetini yenilip bitirilecek mal olarak gördüklerinden “miras” sözcüğünü kullanarak gerçek zihniyetini gösterenlere bu nafile çırpınmalarının sonucunu,
4 Kasım’da Ülkücüler onların suratlarına haykıracak;
“Türk milleti sizinle asla ve de asla...”

Yazarın Diğer Yazıları