Türk Diplomatlara bölücü terör saldırısı
Memleketimizde büyük infial uyandıran bölücü terör saldırısında Erbil Türk Konsolosluk görevlisi Osman Köse şehit oldu. Hatırladığım kadarıyla bu cinayet, Türkiye Cumhuriyetini doğrudan hedef alan bir ilktir, bu bakımdan da çok anlamlı ve önemlidir. Terörün geldiği noktayı ve sonrasını düşündürmesi gerekmektedir. Bunun için mesele hafife alınamaz, geçiştirilemez. Olay sonrasında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun açıklaması çok dikkat çekicidir. Medya PKK üzerinde durarak, Türk Konsolosluk heyetinin teröristler tarafından takip edildiğini ve doğrudan hedef seçildiğini vurgularken, Çavuşoğlu'nun olayı başka tarafa çekmek ister gibi beyanat vermesi anlaşılır gibi değildir. Çavuşoğlu, "Böyle bir saldırı olunca tabii akla ilk gelen bu oluyor. 'Terör saldırısı mı' diye. Ama hemen yan masada iki Iraklı'nın da vurulmuş olması, onlara da bir saldırı olması ihtimalini yükseltiyor." Bakan soru üzerine Ankara'dan bir heyetin Irak'a gidebileceğini söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, menfur saldırıyı kınadıktan sonra, "Saldırı faillerinin süratle bulunmaları için Irak makamları ve yerel yetkililer nezdinde girişimlerimiz sürmektedir." Her iki açıklamayı da yetersiz ve çekingen bulduğumu söylemeliyim. Bunda Türkiye'nin Federal Merkez Bağdat yerine hep Erbil'i muhatap almasının rolü olabilir.
Haklı endişelerimiz var. Özetleyerek hatırlatalım:
* ABD - İngiliz ikilisi 2003'de Irak'ı işgal ederek, halka görülmemiş zulüm ve katliam uyguladı. Hazırladıkları anayasa ile Arap milli devletini, Şii ve etnik iki unsurun ortaklığına dayalı federal rejime dönüştürüp ikiye böldü. Türkmenleri azınlık yaptı.
* ABD, 2003'den önce anlaşmalara göre bölücü teröre (PKK) karşı Irak'ın kuzeyinde konuşlanan Türk Özel Kuvvetlerinin başına çuval geçirdi, işkence yaptı. Türk Ordusu'nun haysiyetine yapılan bu ağır saldırı karşısında medyanın "ABD'ye nota verilecek mi" sorusuna Başbakan Erdoğan, "Ne notası, müzik notası mı" diyerek hafife alabildi. Ayrıca aynı amaçla bölgede bulunan Türk birliklerinin geri çekilmesini sağladı. PKK'ya güvenli sığınaklar verdi.
* Peşmergeler, Kerkük'ün tapu ve nüfus kayıtlarını yakıp, Türkmen mezarlıklarını yerle bir etti. Zamanın Dışişleri Bakanı Gül, "bu kayıtların aslı bizde" diyerek Türk milletinin tepkisini yatıştırmaya çalıştı. Aradan 16 yıl geçmesine rağmen "bu kayıtlar" bir türlü ortaya çıkarılmadı, "atı alan Üsküdar"'ı geçti.
* İşgalci ABD askerleri Türkmen şehri Telafer'i basıp halkı güpegündüz katledip, kalanlarını çöle sürdü. Türk Dışişleri Bakanı Gül, kamuoyunda yükselen feryadı üzerine özetle, "ABD askerleri Türkmenlere dokunmuyor. Onların arasına girmiş teröristleri temizliyor" diyebildi.
* İşgali 9 yıl sürdüren ABD 2012'de çekildi. Aynı yıl "Arap baharı" başladı.
Bu özeti niçin yaptık? Kuzey Irak Genişletilmiş Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi gereğince Irak, Suriye, Türkiye ve İran'dan koparılacak 4 parça üzerine kurulacak "Konfederasyon"nun ilk ayağı ve örneği olduğu için. İkincisi Irak'ta 9 yıl süren bütün bu felaketler yaşanırken, Müslüman Türkiye siyaseti işgalci ABD - İngiliz ikilisinin hep yanında durdu. Böylece emperyalistler, Müslüman dünya nazarında bir ölçüde "meşruiyet" kazanmış oldu. Arap baharında da, özellikle Libya'da Türkiye siyaseti değişmedi, Ülkeleri ikiye, üçe bölüp millî/ ulus devletleri ortadan kaldırmayı amaçlayan Arap baharı, Suriye'de beklemeye geçti. Birinci sebebi, 1998 Adana Mutabakatıyla inanılmaz bir dostluk kapısı açılmıştı. Ancak 2011'de, Türkiye'nin Esat'la görüşmelerinde gündeme hep tutuklu ihvan liderlerinin serbest bırakılmasında ve hükümete alınmasında ısrar etmesi üzerine iplerin koptuğu ve düşmanlık siyasetinin başladığı ileri sürüldü. 5 Eylül 2012'de Erdoğan'ın "En kısa zamanda Şam'a gidecek Emevi camiinde namaz kılacağız" sözleri ABD'yi harekete geçirdi. Ortadoğu'da Suriye rejiminin, İhvancılıktan ehvenişer olduğuna inanan ABD, Türkiye'ye "militarist tutumlardan vazgeçmesi uyarısında bulundu." Bu tavırla Suriye, hatta bölge konusunda ABD ile Türkiye arasında köklü ayrılık başladı. Nitekim, Türkiye dört yıl bekledikten sonra 24.8.2016'da Cerablus'a girebildi.
ABD'nin Akdeniz'e ulaşacak terör koridorunun önü Cerablus ve Afrin'de kesilince, tabii çok isabetli oldu, ABD Türkiye ilişkileri yeni bir mecraya girdi. Bu arada İran ve Rusya aktif ve etkili bir şekilde devreye girdi. Şu anda Fırat'ın Doğusunda, ABD'nin himayesinde fiilen özerk PYD/PKK devleti kuruldu. Ancak sıra Irak'ta olduğu gibi anayasaya gelince, konu gündeme girmiş olsa da, kuvvet dengesi ve İdlib gibi ihtilaf alanlarının varlığı sebebiyle gerçekleşmesi oldukça zor görünüyor. Esasen bu tabloda Türkiye'nin, Fırat'ın doğusunda olduğu gibi, Afrin ve İdlib'de özerk İhvan devleti kurulması düşüncesi, Suriye politikasında, ABD ile yakınlaşmasına yol açmaktadır. Buna karşılık İran, Rusya ve Suriye cephesi, milli - üniter (Astana ve Soçi mutabakatlarında olduğu gibi) Suriye'den yanadır. Türkiye'nin tepkisine rağmen, İdlib'e Suriye'nin hava bombardımanları Rusya'nın desteğiyle aralıklarla devam etmektedir.
Sonuçta, Erbil saldırısına bu tablo açısından da bakılabilir. Türkiye ve Irak PKK'sı, Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Türkiye'ye karşı Suriye'de rahatlamak isteyen ABD, yeni bir cephe mi açmak istiyor?