Tuncay Özkan yeniden cezaevine mi girecek?
Ümraniye Davası dosyası -garabet şekilde gerekçeli karar sanıklar ve avukatlara tebliğ edilmeden, oldu/bittiyle- Yargıtay’a gönderildi ya, ileri demokrat “Yeni Türkiye” gazeteleri -yok yere tutsak yaşadığı onca yıl azmış gibi- “yüksek yargı” kararını beklemeden coşkuyla yazıyorlar:
- Tuncay Özkan yeniden cezaevine girecek!
Tek Özkan değil tabii; bu “tehdit” aynı durumdaki diğer “sanık(!)”lar için de geçerli.
Tek başına bu psikolojik operasyon bile, bir tür işkence, zulüm, infaz biçimi; ki sosyal medyadan takip ediyorum isyan ediyor ailesi;
- Verecek bir canımız, bir günümüz daha kalmadı!
***
Toplumun bir kesimi Silivri sürecine dair “her şey bitti” rehaveti içinde “yeniden yargılama” sürecini es geçtiğinden, bu hafta “Sizden Gelenler”in ilk yazısı, bu hukuk mücadelesinin etkin isimlerinden avukat Hüseyin Ersöz’ün olsun istedim. İşte “ihtimaller” e dair değerlendirmesi:
“Yargıtay Başsavcılığı’nda ise “hummalı” bir çalışma var.
Sanıkların hukuki durumlarının hızlı şekilde değerlendirmeye alındığı bilgisi geliyor.
Başsavcılığın önceliği, haklarında “müebbet hapis” ve “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası verilen sanıklar.
Bu kişiler arasında Tuncay Özkan, İlker Başbuğ, Yalçın Küçük ve Doğu Perinçek gibi isimler de var.
3 bin 900 klasörden oluşan dava dosyasında yakın zamanda “sürpriz” bir kararın çıkması muhtemel.
Kastettiğim, “Kararın Onanması” değil.
Zira dosyayı inceleyecek Balyoz Davası’na bakan Yargıtay 9. Ceza Dairesi olunca, “Onama Kararı” verilmesi sürpriz olmuyor.
Ayrıca nihai karara ilişkin bu süreç “olağan şartlarda” uzun bir süre daha devam edecek.
Kastettiğim “sürpriz karar”, Mart ayında serbest bırakılan sanıklar hakkında Yakalama Kararı çıkartılması.
Evet, Yargıtay Başsavcılığı’ndaki hummalı çalışma Tuncay Özkan ve diğer sanıkların yeniden cezaevine gönderilmesi için.
Dosyaya ilişkin ön inceleme tamamlandığında, Başsavcılığın temyiz incelemesini yapacak olan 9. Ceza Dairesi’nden müebbet hapis ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen sanıklar hakkında yakalama kararı çıkartılmasını talep edeceği konuşuluyor.
Olayın “hukuki yönüyle”, bugüne kadar böyle bir örnek hatırlamasam da Başsavcılığın her aşamada yakalama talebinde bulunması mümkün.
Ancak 9. Ceza Dairesi’nin bu talep karşısında nasıl hareket edeceği asıl önemli olan.
Çünkü Yakalama Kararı çıkması durumunda bu, ileride Daire tarafından “Kararın Onanmasına Karar Verileceği” anlamına gelebilir.
Bu da Yargıçlar açısından “ihsas-ı rey” sonucunu doğurur.
Hukuk Devletlerinde bu tür kararlar verilmez.
(...)
İçinde bulunduğumuz siyasi atmosferde böyle bir kararın çıkması kuvvetle muhtemel.
Yargıtay’daki “güç mücadelesi” hissedilir derecede.
İktidarın Başkanlar Kurulu Seçimlerini, Sosyal Demokrat Üyelerin Cemaati desteklemesi sonucu kaybetmesi, dengeleri cemaatten yana değiştirmiş durumda.
(...)
Ergenekon ve Odatv gibi önemli soruşturma süreçlerinde görev üstlenmiş ve yüzlerce hukuksuzluğa imza atmış olan bu isimlerin “pusulası” ne yönü gösterirse tersine gidilmesi gerekirken, bazı muhaliflerin ele ele pozlar vermesini anlamak benim için çok güç.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından Tuncay Özkan, Yalçın Küçük ve diğerleriyle ilgili olası bir Yakalama Kararı verildiğinde “maskeler” aşağıya inecek ve “suretleri” görünecektir.”
Parti içi muhalefet meselesi
Denizli’den Hasan Basri Beken, “sizi takip eden okuyan ve düşünen okurlarının da düşüncelerine de dikkat etmen gerekir” diye sitem
etmiş.
Yanlış anlaşılmayacaksam öncelikle bu tip mesajlarda sıkça karşılaştığım “sen” hitabından ve “emir kip’li” üsluptan vazgeçilmesini, aradaki “saygı mesafesi”nin korunmasını rica edeceğim.
Mesajın içeriğine dönecek olursak da, “Devamlı kaybeden iki muhalefet partisi, karşılarında ise 12 yıldır devamlı kazanan bir parti daha açıkçası kişi... Kaybeden hiç, ben niye hep kaybediyorum diye sorup araştırmaz tedbir almaz mı?” diye soruyor Beken.
Bu sorgulamanın birincil adresi ilgili partiler ve kurultaylarıdır diye düşünüyorum.
Samimi duygu, düşünce, eleştirilerini aktaran okurlarımızdan gelen tepkileri elbette dikkate alırım, alıyorum, yazdıklarını yerimiz ölçüsünde paylaşıyorum da ama geçen de belirttiğim gibi mevzubahis aynı elden/merkezden yayıldığı belli operasyonel dayatmalarsa kusura bakmayın; aradığınız yazara şu anda ulaşılamamaktadır!
Bu utanca tanık olma
Genç bir blog yazarından; Zeki Kadıoğlu’ndan sıradaki yazı. “Yolsuzluk ve hukuksuzluk haberleri yüzünden işsiz kalan radikal muhabiri Fatih Yağmur’a geçmiş olsun” dilekleriyle yollamış; özetle paylaşayım:
“Haydi gazeteciliği açıklamaya “Al Yazmalım Selvi Boylum” filminin repliğindeki üslupla başlayalım.. Gazetecilik neydi? Gerçekleri tüm çıplaklığıyla haber yapandı ,mazlumun ve toplumun sesi ve kulağıydı.. (...) Yıllarca kilim altı yapılan medya, son 12 yılda hatta 5 yılda daha da rengini belli ediyor (...) cesaretin yerini itaat, hakkaniyetin yerini iftira alıyor, mesleki ahlak çıkarcılık, lümpenlik ve riyakarlıkla eritiliyordu bir potada. İktidar “fazla araştırma ne diyorsak onu yaz” diyordu... (...) Hakiki gazeteciler “sahte delillerle”, “hayali örgüt” yakıştırmalarıyla, “100 yıllık hapis” istemiyle yargılanıyordu. Muhalif olan yanıyor “Sözde Terörist” oluyordu.. (...) Hakiki gazetecine sahip çık Türkiye. Bu utanca tanık olma.. Haykır!! Bu kurşun gibi havada Nazım’dan söyleyelim.. “Sen yanmazsan ben yanmazsam biz yanmazsak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa?”
Önyargıları kırma zamanı
Orhan Özyapar, “57 Yaşındayım ve kendimi bildim bileli sol ideolojiye yakınım. Yeniçağ gazetesi ve sizlerle, yıllar önce sayın Banu Avar hanımın paylaşımları sayesinde tanışıp okumaya ve tavsiye etmeye başladım. Çevremde şaşıranlar oldu ama onlara da dediğim gibi, haksızlık karşısında dik duran her ses, hangi pencereden gelirse gelsin dinler ve saygı duyarız. Zaten muhalif seslere bakınca kimin hangi gazetede ya da hangi ideolojide olduğunu anlamak zor; ortak payda adalet, ülke oldu” diyor ve hâlâ önyargıları olanlar varsa onlara da bir an evvel bizimle tanışmalarını tavsiye ediyor. Bize tabii bu iyi dileklere katılmak düşüyor.
GS taraftarından Seba’ya veda
Ankara’dan yazan İnşaat Yüksek Mühendisi Vecihi Acun, Beşiktaş’ın efsane başkanı Süleyman Seba’yı dualarla uğurluyor: “Rahmetli Seba başkan, sadece Beşiktaş camiasının değil, Türkiye’nin, hatta Türk milletinin saygı, minnet ve sevgi duyduğu bir güzel şahsiyet idi... Ben Galatasaray taraftarıyım ama Beşiktaş camiasına da, Çapulcubaşı Çarşı Topluluğu’na da sevgi ve saygı duyuyorum. Başımız sağ olsun...”
Okul müdürleri tehdit altında
Kamu-Sen’e bağlı Türk Eğitim-Sen’in uzun süredir dikkat çektiği “ucube” bir tayin metodu var. Buna göre 4 yıllık müdürlük süresini tamamlayan 100 bin okul müdürü ile bu sayının da üzerindeki müdür yardımcısının kaderi, ilçe milli eğitim ve şube müdürlerinin yüzde 60, öğretmen, okul aile birliği ve öğrenci temsilcilerinin de yüzde 40 etkili olacağı bir “oylama” ile belirlenecek. “Oy” verecek şube müdürlerinin büyük bölümü usulsüz atama nedeniyle tayinleri iptal edilmiş olmasına rağmen -bu kutsal görev(!)- uğruna hukuksuz biçimde koltuklarında oturmaya devam ettirilen kimseler.
Türk Eğitim-Sen Tekirdağ Şubesi Başkanı Muzaffer Doğan, kendi illerindeki 153 okul müdürü ve yüzlerce müdür yardımcısının bu süreçte maruz kaldığı baskıyı anlatan bir açıklama yolladı:
“Yandaş sendikanın baskıları giderek artmaktadır. Yandaşlığı kabul etmeyenler çeşitli şekillerde tehdit edilerek canından bezdirilmektedir. Bu şaibeli sendikayla muhatap olmak istemeyen Malkara Hüseyin Köse İlkokulu, Tuğlacılar Lisesi, Şehit Er Ercan Ay İlkokulu, Muratlı Atatürk İlkokulu, Marmara Ereğlisi ÇPL, Altınova Ortaokulu müdürleri gibi onlarca okul müdürümüz baskılara dayanmayıp istifa ederek öğretmenliğe dönmüşlerdir. Maalesef yetkililerimiz bu duruma kayıtsız kalmakta, baskının daha da artması için adeta çanak tutmaktadırlar.”
Tekirdağ Valisi başta olmak üzere bütün bürokratlardan “asgari adalet”le “çalışan, gayret gösteren insanların sendikal kimliğine, dünya görüşüne, mezhebine, meşrebine bakılmaksızın işini hakkıyla yapanların görev sürelerinin uzatılması”nı istiyor Doğan.