Tüketici neden kötümser
Önceki gün, Türkiye İstatistik Kurumu’nun geçen hafta açıkladığı Tüketici Güven Endeksi’nin, güven sınırı olan 100’ün çok altına indiğini ve 67.7’ye gerilediğini yazmıştım.
2002 yılından beri Tüketici Güven Endeksi’nde bu seviyeye bir defa daha 2009 krizinde inmişti. Bu defa da yine aynı seviyeye inmesi, farklı olmakla birlikte ekonomide uzun dönemli bir durgunluk şeklinde yeni bir kriz olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla tüketici güveninin bir nedeni durgunluktur. Gözlem yaparsanız esnaf bu durumu “Piyasa yaprak kımıldamıyor” şeklinde tarif ediyor.
Aslında Güven Endeksi’nde tüketicinin beklentisi ve morali ekonomik gidişatı etkiliyor. Bugünkü düşük büyümeden kurtulmak ve ekonomide canlanma yaratmak için tüketicinin olumlu beklentiler içinde olması gerekir. Ne var ki TÜİK’ten alınan aşağıdaki gelişmeler umut vermiyor. Tablodaki eksi değerler bir yıl öncesine göre tüketici beklentilerinin zayıfladığını gösteriyor.
Öte yandan, bir yandan büyüme oranı düşerken, öte yandan işsiz sayısı ve fiili işsizlik oranı artıyor. 2000 yılında yüzde 6 ve ekonomik kriz yılı olan 2001 kriz yılında yüzde 8 olan işsizlik oranı şimdi yüzde 10,4’e yükseldi. Fiili işsiz sayısı 5 milyonu geçti ve fiili işsizlik oranı yüzde 17.2 oldu. (Aşağıdaki tablo) Bu şartlarda, siyasi iktidar ne dağıtırsa dağıtsın, işsizliğin getirdiği sorunları çözemez.
Gelir dağılımında aşırı bozulma da, halkın moralini bozuyor. Nasıl hesap edersek edelim, küresel süreçte dünyada ve bizde gelir dağılımı bozuldu. TÜİK’in rakamlarına göre, halkın en fakir yüzde 20’si 2006 yılında nüfusun yüzde 5.1’i iken 2013 yılında 6.1’ine yükseldi. Başka bir ifade ile en fakir yüzde yirmi nüfusu, 2006 yılında 3 milyon 800 bin iken 2013 yılında 4 milyon 700 bine yükseldi.
Sonuç olarak, bugünkü günübirlik politikalar, ekonomik istikrarı bozmuştur. Gelir dağılımını bozmuştur. Üretimin dışa bağımlı olmasına neden olmuştur. İşsizliği ve yoksulluğu artırmıştır. Dahası ülkeyi dış borç riskine sokmuştur. Bu nedenlerle tüketici güveni dibe vurmuştur.