Tükenmişliğin vazgeçilmezliği!..
Muhteşem Yüzyıl’ın Hürrem’i Meryem Uzerli diziyi terk edip kaçınca türlü iddialar dolaştı ortada. Kamuoyunda en tutulanı ise “tükenmişlik sendromu” oldu. Arkasından Fenerbahçemizin değerli hocası Aykut Kocaman’ın ayrılığını üzüntü ile öğrendik. Ona da aynı gerekçe yakıştırıldı; “tükenmişlik sendromu”...
Ünlü isimlerin üzerinden “tükenmişlik sendromu” tartışmaları da böylece yanar dönerli, ortaya karışık gündemimizin içinde yerini başarı ile bulmuş oldu.
Bu “tükenmişlik sendromu”nun nasıl bir şey olduğunu çok merak edenlere tavsiyem olacak;
Gelin bir gün, TBMM’yi ziyaret edip “tükenmişlik sendromu”nu dünya gözüyle yerinde görün. Hem iktidar hem de muhalefet kulislerinde fazla değil 1 saat oturup çay için ve yalnızca milletvekillerinin neler yaptığına bakın.
“Ankara’ya gelecek ne vaktim ne de bu iş için harcayacak param var” diyenlere yardımcı olayım.
Parlamento muhabirlerinin “yayla” olarak adlandırdıkları, kulislerin dışında mebuslarımıza sigara ve çay içmeleri için düzenlenmiş lüks bahçeler var. Parlamento çalışmalarından çok yorulmuş(!) milletvekillerimizi her daim burada görmek mümkün. Tabii ki gelenler için söylüyorum. Ara sıra sırf yoklamaya imza atanları kastetmiyorum. Meclis’te o gün genel kurul ve komisyon çalışmaları için zorunlu görevli olan mebuslarımızın yayla geyikleri dillere destan oldu. Oylamalar sırasında koştur koştur içeri giriyorlar, sonra, el kaldır indir. Görev başarı (!) ile ifa olunca haydi yaylaya. Bir zamanlar en hararetli siyasi tartışmaların yaşandığı, ülke meselelerine kafaların yorulduğu kulisler ise bom boş. Danışmanlar koltuklarda bitap şekilde televizyondan genel kurul çalışmalarını izleyip oylama sırasında mebuslarına uyarıcı mesajlar atıyorlar.
İktidar mebuslarına soruyorsunuz “nedir bu hal” diye. “Bize görüşümüzü soran yok ki. İşimiz el kaldırıp-indirmek” diyorlar. Aynı soruyu muhalefet temsilcilerine yönelttiğinizde ise “Adamlar her istediklerini istedikleri gibi geçiriyorlar. Muhalefetin ne önemi kaldı ki” diye cevap veriyorlar. Hepsinin gözlerindeki bitkinlik açıktan okunuyor. “Bitse de gitsek” modundalar. “Meclis Temmuz’da da çalışacak” haberlerine fena halde homurdanıyorlar. Kendi aralarında yaptıkları yayla muhabbetlerinde “Meclisin çalışma süresi niye uzatılacak? Genel Başkanlar çalışıyorlar ya!. Bize ihtiyaç yok. Onlar çalışsın biz memlekete gidelim” diyorlar.
24’üncü dönem milletvekilleri 2 yılda tükendi. Tüm şikayetlerine rağmen “istifa edelim” diyenine rastlamadım.
Gördünüz mü tükenmişlik sendromunu?..
Tüm bu yorgunluklarına(!) rağmen kıyak milletvekillilik yasası bir an önce çıksın diye harıl harıl kulis yapıyorlar.
Hürrem ile Aykut Hoca kendilerine büyük haksızlık ettiler!..
CHP kazanı kaynıyor
Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün CHP’den İstanbul belediye başkanı adayı olacağı iddiaları üzerinde CHP’de var olan hararet iyice yükseldi. Her kanat kendine göre tahlil yapıp bir sonuca ulaşıyor. Sarıgül ile birlikte CHP’deki belirsizlik gündemine bir madde daha eklendi. “Sürece destek” tartışmalarında ilk raundu kaybetmiş olan yenilikçi-liberal ekip, ulusalcıların karşısına geçip gülmeye başladı. Sarıgül’ün CHP’deki geleceği hakkında gözler tekrar eski genel başkan Deniz Baykal’a çevrildi. Ulusalcılar, “Deniz Baykal da Kılıçdaroğlu da olur vermez” görüşünde. Sarıgül iddiaları ve yeni katılımlar ile birlikte CHP’lilerin içine önemli bir kuşku düştü; “Partiye cemaat müdahalesi mi var” diye..
CHP kulislerinde harareti yükselten diğer bir tartışma başlığı ise Suriye’ye gidip Esad ile görüşenlerin durumu. Reyhanlı patlamasının ardından Başbakan’ın CHP’ye yönelttiği ağır suçlamalar sinirleri bozdu. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun Salı günkü grup toplantısının ardından Hatay milletvekilleri Refik Eryılmaz ve Hasan Akgöl’ü çağırarak kızdığı “Neden bu işlere burnunuzu sokuyorsunuz, size kafanıza göre gitmeyin dedim, Faruk Loğoğlu yapmayın dedi. Siz bizi dinlemek yerine bize karışmayın dediniz. Bir daha benden habersiz hiçbir şey yapmayacaksınız, Suriye’ye gitmeyeceksiniz” dediği iddia ediliyor.
Tüm bu sıkıntıların içinde Haziran ayı içinde yapılacak grup başkanvekilleri ve TBMM başkanvekilliği seçimi de CHP gündeminin ilk sırasında. CHP’de kanatlararası mücadele kıyasıya devam ediyor.
Alperenler ve sokak
Mayıs ayının ortalarına doğru BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, Başbakan Tayyip Erdoğan ile baş başa görüşmüş ondan sonra da kendi görüşlerini anlatan basın toplantısı düzenlemişti. Görüşme ile ilgili olarak AKP ve BBP kulislerine Tayyip Erdoğan’ın söylediklerine dayandırılarak 4 önemli iddia düştü;
* Yeni anayasa çıkmayacak.
* Tayyip Erdoğan’ın anayasadan Türklük kavramının çıkartılması gibi bir düşüncesi yok.
* PKK çekiliyor
* Ve(bence) en önemlisi Alperenler, çözüm sürecine tepkilerinden dolayı sokağa çıkmasın.
Bu iddiaların ne kadar doğru olduğunun teyidini alabilmek için BBP Genel Başkanı Mustafa Destici’yi aradım. Destici, Başbakanın neler söylediğini anlatamayacağını belirterek kendi görüşlerini açıkladı ve edindiği izlenimi aktardı. Destici, “Yeni Anayasa ihtimali zor görünüyor. AKP kendi taslağını gündeme getirecek. Başbakan ‘Türklük bizim önerimizde de var’ dedi. Tayyip Erdoğan, çekilme ile ilgili yansıyan fotoğraf ve görüntülerden Kandil’deki basın toplantılarından rahatsız. Habur şovuna benzetiyor. Tayyip Erdoğan’ın bize ‘Alperenler sokağa çıkmasın’ diye bir sözü kesinlikle yok. Biz kendi politikaları olan bir partiyiz. Onları yürütürüz. Alperenlerin bu süreçte ne destek ne de aleyhte bir tavır için sokağa çıkmaları söz konusu değil. Bu bizim kendi kararımız” dedi.
Bu konuşmanın ardından tekrar AKP kulislerine döndüm. Edindiğim izlenim; “Muhteşem”i, “süreç başarısızlığa uğrayacak” sıkıntısı bastığı yönünde.