TSK’ya yönelik psikolojik savaş -1
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı planlı, sinsi ve sistemli bir yıpratma savaşı sürdürülmektedir. Bu savaşın yalnız TSK’yı değil aynı zamanda doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını hedef aldığı açıktır. Dağda TSK ile çatışmaya giren terör şebekelerinin kentlerdeki uzantıları, onların siyasi destekçileri ve yabancı servislerin denetimindeki gazete ve televizyon mensupları bu konuda işbirliği içindeler. PKK, bir Kürt devleti kurmak için yollara mayın döşerken, onların işbirlikçileri de demokrasi, insan hakları, şeffaflık ve darbe aleyhtarlığı söylemi altında TSK’ya karşı halkın duyduğu güveni dinamitlemeye çalışmaktadır.
TSK aşılmadan Türkiye aşılamaz!
AB’li yetkililer Türk halkının “en güvendiği kurum” olarak TSK’yı görmesini her fırsatta eleştiri konusu yapması da rastlantı değildir. Bu bağlamda AB mahfilleri sürekli bir biçimde siyaset üstündeki asker etkisinin kaldırılmasından söz etmektedir. Yapılan psikolojik operasyonların amacının Türk halkının TSK’ya olan güvenini sarsmak olduğu da açıktır. Kaldı ki, TSK’yı yıpratma operasyonuna katılanların tamamının kıblesi Brüksel’dir. Bu durumda TSK’yı yıpratma, halk nezdinde güvensiz hale getirme operasyonunun içinde AB parmağının olduğu görülmelidir. TSK aleyhine beşinci kol operasyonu yapan gazeteci, programcı ve televizyoncuları AB ve Soros fonlarının beslediği de bilinmektedir.
TSK karşıtı blok yalnız AB’den beslenenlerden ibaret de değildir. Sorosçular, her türden STK’lar ve onların uzantısı olan kuruluşların da benzer görüşleri olduğu bilinmektedir. Bölücüler, azınlıkçılar, Barzaniciler, federasyon peşinde koşanlar ve terör mensupları ise TSK’yla doğrudan savaş halindedir. Milli devlet, üniter yapı ve mevcut cumhuriyet aleyhtarı olan ikinci cumhuriyetçiler de hedef olarak TSK’yı almışlardır. Hepsinin ortak kanaati şudur: TSK sindirilmeden Atatürk geçilemez; Atatürk geçilmeden de Türkiye dönüştürülemez.
İşin en garip tarafı da TSK’nın resmen AB’cilerden daha AB’ci bir görüntü sergilemesine rağmen saldırıların hedefi olmaktan bir türlü kurtulamamasıdır.
TSK karşıtlarının operasyonları ve Yüksek Askeri Şûra!
30 Ağustos yaklaştıkça TSK’ya yönelik psikolojik operasyonların hız kazanması bir gelenek halini almıştır. Bunun için durumu görüşülecek general ve amirallerle ilgili söylenti, haber, dedikodu yaratılarak alınacak kararlar etkilenmeye çalışılmaktadır. Ancak bugüne kadar kurum olarak hedef olmalarına rağmen askerler sadece şikâyetlerini dile getirmekle yetinmişlerdir. Özellikle hedef haline getirilmiş olan general ve amirallerin 30 Ağustos 2008’de durumunun görüşülecek olması da ilginçtir. TSK’nın nispet yaparcasına hedef haline getirilmiş general ve amirallerin durumunu özellikle görüşmek istediği anlaşılmaktadır.
Bugünlerde TSK karşıtlarının operasyonlarını bu bağlam içinde bütünsel bir konsept çerçevesinde ele almak ve değerlendirmek gerekir.
Türk milletinin “Peygamber Ocağı” olarak nitelediği bu kurumun yıpratılmasına karşı çıkanlar Ali Kemalci ve AB Muhibbicileri tarafından darbe destekçiliği olarak nitelendirilmektedir. Bu cenah darbe aleyhtarı olmak, dindar olmak, demokrat olmak, insan haklarına saygılı olmak, hoşgörülü olmak, milli irade taraftarı olmak için TSK karşıtı olmayı şart olarak görmektedirler. Aslında özgürlük, insan hakları, hukuka saygı bu zevatın Türkiye aleyhtarlığını saklamasının kılıfıdır.
Türkiye’de bugün TSK’ya saldırmak; entelektüel, demokrat ve ilerici olmanın neredeyse temel şartı haline gelmiştir. Dikkatlice bakılırsa -TSK yandaşlığı bir yana- “millî devlet” yanlısı, Türkiye’nin çıkarlarının yanında, Atatürk sevgisi taşıyan aydınların özenle televizyon ve basından dışlandığını görürsünüz. Buna karşın AB’ciler, ABD’ciler, Soroscular, azınlıkçılar, bölücüler, bölgeciler, etnikçiler, mezhepçiler, Barzaniciler, tarikatçılar televizyon ve gazetelerin köşelerini tutmuş durumdadır.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, düşman merhametine sığınmak için değil, yenilmek için vardır! Yabancı uşaklarının, hainin ve satılmışın iyi niyetlisi olmaz. Esas olan dinlemeden, izlenmeden ve sızmadan; sızlanmak değil öncelikle onlara fırsat vermemektir. “Kapını kilitli tut, komşunu hırsız tutma!” diye bir Türk sözü vardır. Teknolojinin sınır, engel ve kapı tanımaz gelişimi bu sözü çok daha hayati kılmaktadır. TSK başta olmak üzere devlet kurumlarını yıpratmak, gözden düşürmek, güvenir olmaktan çıkarmak ve şaibeye bulaştırmak faaliyetleri her zaman olmuştur, bundan sonra da olacaktır.
Konu derin yarın devam edeceğiz!