TSK'ya yeni görev: Cumhuriyeti 'koruma' ve 'kollama'!
Bu bir gelenek biliyorsunuz;
Tam vazgeçtiler zannettiğiniz anda... Şöyle rahatladığınız, rehavete kapıldığınız bir zamanda... “Minareyi çalan kılıfını hazırlar” ya o misal bir “torba”ya saklayarak geçiriveriyorlar, “dönüşüm” adına kafalarında “aslında” ne varsa!
12 Eylül referandumu bu manada tam ibretlikti mesela; HSYK ve yüksek mahkemelerin yapısını değiştirme niyeti “darbelerle hesaplaşıyoruz” perdesiyle öyle bir örtülmüştü ki, toplum bu kalın gözbağından kurtulduğunda atı alan çoktaaaaan akademisyenleri, gazetecileri, doktorları, avukatları, yargıçları, milletvekillerini, komutanlarını Silivri’ye, Hasdal’a, Hadımköy’e, Sincan’a, Mamak’a, Şirinyer’e hapsetmiş, hukuksuzluğu “yasal” hale getirilmişti!
TBMM’nin “olağan” çalışma takviminin sonunda, “şunu da geçirelim de tatile gidelim” havasında gündeme getirilen “torba”dan, TSK İç Hizmet Kanunu’nda değişiklik çıkması da aynı “katakullici”, “oldu da bitti de maşallah”çı zihniyetin eseri.
“Yapılmamış darbeleri yargılamak” mucizesini gerçekleştirmiş bir iktidara da ancak böylesi yakışır tabii;
“Ya darbe yaparlarsa” deyip sözde “darbe gerekçesini ortadan kaldırıyoruz” diye uyutacaklar milleti bu defa!
“Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyetini korumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti” olarak tanımlanan “askerliği”; “harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti” ne indirgeyerek “gayesiz”, “ülküsüz” hale getiriyorlar.
Bu tasarıyı hazırlayanlar bir ara yetkisini kullandıkları “milli irade”ye şu sorunun cevabını izah edebilir mi?
“Türk vatanının istiklalini ve Cumhuriyetini korumak” için değilse ne diye harp edecek bu askerler?
Sadece “NATO’nun istikbali”ni korumak için mi?
Emperyalizmin ileri karakol bekçiliği mi olacak bundan böyle yegane vazifeleri?
Peki ya o emperyalistler bir gün yüzlerce askeri üs kurdukları Türk vatanına dikerlerse gözlerini?
Diğer değişiklik önerisi malum; 2007’den bu yana ağızlarında eveleyip geveledikleri ve TSK’yı “Cumhuriyeti koruma ve kollamak”la yetkilendiren 35. madde.
Tasarı kanunlaşırsa “Silahlı Kuvvetler’in vazifesi, Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak” değil de “yurtdışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askeri gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla yurtdışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın sağlanmasına yardımcı olmak” olacak.
Ya yurt içindeki tehdit ve tehlikeler; Vahdettinlerin, Damat Feritlerin, Prens Sabahattinlerin, Anzavurların, Mustafa Sabrilerin, Sait Mollaların çağdaşları, kast ettiği vakit Türk vatanına; o zaman ne olacak?
Dağdan “iktidar güvencesi” nde metropollere indirilen, bize sınır dışına çekiliyorlar masalı anlatılırken, Kandil’den Ankara’ya transferine çalışılan PKK’dan kim koruyacak bu ülkeyi?
Gemi azıya alan, Diyarbakır’da “özerk bir devlet” ilanına cesaret edebilen terör örgütünü kim “etkisizleştirecek” ?
Ya, Anayasa’nın değiştirilmesi suretiyle “Cumhuriyet rejimi” terk edildiğinde?
Pandora’nın kutusu gibi; 2002 Kasımının o kara gününde sandık açıldığında vatana ve millete yayılan her türlü fenalığın maksadı Türkiye Cumhuriyeti’ni “korunamaz” hale getirmekti; “savunmasız” bırakmaktı; “maksadın hasıl olması” demek bu tasarının kanunlaşması!
“Vatanın ve milletinin istikbali”nin ateşe atıldığı bugünden itibaren sizin “azim ve kararlılığınızdan” başka hiçbir güvencesi kalmadı bu ülkenin.
+++
Çok üzüyorsunuz ama siz bu PKK’yı(!)
Banu Güven vak’asından kurtulduk derken (Bu vesileyle... Allah +1 izleyicilerine sabır versin!) Nilgün Balkaç çıktı... Tam “oh” çekeceğiz şimdi de Jülide Ateş patladı...
NTV seçerek mi alıyor bu arkadaşları diyeceğim manasız olacak.
Eh illa ki!
Ne ki acaba bu “seçim”in temel kriteri?
Mesela şöyle bir şey yapıyor olabilirler mi;
İşe alınması düşünülen sunucu adayı boş bir odaya oturtulur. Aynalı camın arkasındaki yayın kurulu pür dikkat kendisini izlemektedir. Odaya önce cani Öcalan’ın sesi ve görüntüsü verilir... Sonra sırasıyla PKK’lı katiller... Sunucu adayına “Kim bunlar?” sorusu yöneltilir. Aday 40 bine yakın insanımızın katlinden sorumlu terör örgütü ve hunhar militanlarını anons ederken sesinde kadifemsi bir yumuşaklık, yüzünde bir şefkat beliriyorsa tamamdır!
Jülide Ateş’in dün canlı yayında “akil” Deniz Ülke Arıboğan’a yönelttiği soruyu paylaştığımda daha iyi anlayacaksınız bu cümlelerin ne anlama geldiğini.
Ateş, Başbakan’a sundukları rapor ve “süreç”te gelinen aşamayı değerlendiren Arıboğan’a “PKK’nın sitemlerini” nasıl değerlendirdiği sorusunu yöneltti!
NTV spikerine göre azmak, kudurmak, ayaklanmak, bölmek, parçalamak, tehdit etmek... Hiçbiri değil; “sitem”miş PKK’nın uzayan dilinin ettiği!
Vah... Vah...
PKK üzülmüş mü, alınmış mı, kırılmış mı?
Ne yapsak ki şimdi?
Çok rahatsız olduysan kırık kalplerini tamire yollayalım seni!
Bir gidiver Kandil’e de “duygu dünyalarında açılan yaraları” sar sarmala bari teselli niyetine!