TSK’daki tasfiyenin ikinci aşaması: “meçhul failler”i
Tiyatro-sinema terminolojisine “flashback” olarak yerleşen, geçmişten sahnelerin zihninizde bir bir patlamaya başlaması hadisesi var ya; Güneydoğu’daki “faili meçhul” davalarının seyirlerindeki seri değişim tam da onu yaşatıyor günlerdir bana. İktidara yakın yayın organları -amiyane tabirle- ağızlarının suyunu akıta akıta haber veriyorlar:
“Çözüm süreciyle yaşanan olumlu(!) hava Diyarbakır, Mardin, Şırnak, Batman, Siirt, Bingöl’deki faili meçhul davalara da yansıdı. Tozlu raflarda unutulan 10 bin dosya yeniden açılıyor!..”
H H H
Yaklaşık bir ay kadar önceydi. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının da bulunduğu bir sohbet ortamında, bir grup muvazzaf subayın -içeriği dehşet verici- dertleşmesine tanık oldum. Dediklerine göre, “şilt hazırlıyoruz” gerekçesiyle, “ödüllendirme-onurlandırma” kılıfı altında Güneydoğu’da terörle mücadelede görev yapan askerlerin tespitine başlanmıştı; kim, hangi yılda, nerede, hangi görevlerde, kimlerle birlikte çalıştı?.. İçlerinde terörle mücadele aktif rol üstlenmiş olanların da bulunduğu subaylara göre bu bir tür “fişleme”ydi. Güneydoğu’da PKK’yla çatışan, terör örgütüne ağır darbeler indiren, verdirdiği kayıplarla bitme noktasına getiren askerler; “hesabı sorulmak üzere” tespit ediliyordu. Söyledikleri tam olarak şuydu:
“Göreceksiniz faili meçhul davalarının tümü bu listelerdeki subaylara yıkılacak. Askerini, devresini şehit veren komutanlar “terörist katliamı(!)”yla suçlanacak, yargılanacak ve tıpkı Balyoz’daki gibi cezalandırılacak; ordudan atılacak. Kahramanlar “katil” yapılacak. Ve TSK’daki tasfiyenin “yeni dalgası” bu olacak!..”
Subaylar bu minvaldeki kaygılarını paylaşırken “Bu Türk Ordusu’nun geçmişini silmek anlamına gelmez mi” diye mırıldandığımı hatırlıyorum.
“Evet” dediler ;
“PKK’yla, terörle mücadele eden Türk askerlerini, Kürtleri katleden katillere dönüştürecekler; her birimizin onurla, gururla andığı bir dönem çıkarılacak TSK’nın resmi sicilinden!”
Bu sohbetten sadece birkaç hafta sonra, Güneydoğu’da görev yapmış komutanlardan “fail” yaratma operasyonunun başladığını görünce haliyle bir kurt düştü içime:
- O subayların anlattıkları, son yaşananlardan sonra TSK’nın hemen her kademesine hakim olan “şüphe bulutu”nun etkisinde gelişen bir “vehim”den mi ibaretti, yoksa yeni trajedilerin işaret fişeği mi?
- “Balyoz indi ve bu iş bitti” diyenler yanılıyor mu, yoksa bu “hesaplaşma” son asker de esir alınana kadar sürecek mi?
Yazık ki, mevcut tabloda, yakın ülke olarak hep birlikte tecrübe ettiklerimizden sonra inanmak, inanmamaktan daha kolay bu iddialara!
***
TSK mensuplarının endişeleri “fail listeleri”nden ibaret değil.
Aynı sohbette, gelişmelerin sırf TSK’nın “dünü”nü yok etmeye dönük olmadığı, “yarın” ının da “yeniden dizayn edildiği” yolunda iddialar da dile getirildi. Dediklerine göre bu “yeniden dizayn” projesinin ilk ve en önemli basamağı askeri okullardı ve son birkaç dönemdir asker çocuklarının askeri okullara girişleri sistemli bir şekilde engelleniyordu.
Doğruysa, bunun ne anlama geldiğini uzun uzun anlatmaya gerek yok herhalde;
Türk ordusunu “resetlemek” demek bu!
İdeolojisi dahil her şeyiyle yeni baştan bir ordu inşa etmek demek!
***
Eskiden olsa bu yazdıklarım sinek vızıltısı gibi gelirdi çoğu kimseye. Birçok kimse “Kaç bin yıllık geleneği olan bir kurum, bu tür bir yapısal dönüşüme direnç gösterir herhalde” der, güler geçerdi. Peki ya şimdi? Böyle mi?
Bir subayın “Bugün savaş olsa, ben bu subaylarla yan yana çatışmaya girmem, canımı onlara emanet etmem” cümlesi yukarıdaki soruya cevap olur belki!
Devletin-milletin bekası açısından korkutucu, ama hangi kademeden, hangi rütbeden, hangi “taraf” tan subayla konuşursanız konuşun size yansıttıkları ilk duygu, istisnasız “güvensizlik” oluyor.
Her an, silah arkadaşı tarafından sırtından hançerlenebileceğine inanan, gözü her daim arkada askerlerden oluşan bir ordu bırakın vatanı; kendi kurumsal yapısını koruyup-kollayabilir mi; mümkün mü bu!
Anlattıkları gerçekse, mübalağa yoksa, arkadaşlarının, komutanlarının başlarına gelenlerin öfkesiyle yürüttükleri bir tür kara propaganda değilse; Türk Ordusunun subayları “okudukları gazetelere” göre bile ayrışmış halde!
Bir de neymiş:
Siyasetten arındırılmış-mış!
Tam tersine bana siyasi eğilimleri daha keskinleşmiş gibi geldi; dilerim her biri yersiz, temelsiz endişelerdir!