TSK devre dışı bırakıldı

Türkiye’nin dört bir yanında meydana gelen ayaklanma provalarında, böyle bir yetkileri olmasına rağmen, valilerin Garnizon Komutanlıkları’ndan takviye güç istememesini anlamak mümkün değil

Türkiye’nin dört bir tarafı PKK teröristleri tarafından yakılırken, günlerdir yorgun ve uykusuz bir avuç yiğit polisimiz olaylara müdahale etmeye gayret ediyor. Ancak müdahale nafile: ülkemizde ne insanların can güvenliği, ne de mal güvenliği sağlanamıyor. Bir bakıyorsunuz gencecik bir kızımızı yakıyorlar, bir bakıyorsunuz kapınızın önüne bıraktığınız arabanızı yakıp, evinize molotof kokteyl atıyorlar...
Evvelki günkü Muş-Bulanık’taki olaylara dikkat ettiniz mi? 1500-2000 kişilik azgın bir kitleye 40-50 polis müdahale etmeye kalkınca olaylar bu boyuta varıyor. İş işten geçtikteni yani vatandaş devletten umudu kestikten, malını ve canını korumak için silaha davrandıktan sonra İstanbul’dan, Trabzon’dan takviye polis göndererek olay bastırılmaya çalışılıyor.
Oysa Muş’un bu ilçesi hassasiyetleri son derece fazla olan bir ilçemiz.
Televizyonda siz görebildiniz mi, bilmiyorum?
Olayları bastırmak için sokaklarda bir tane jandarma yoktu. Hatta İstanbul’dan takviye için gelen polisler bile olaylara müdahale ederken, devletin bu işler için yetiştirdiği, silahlandırdığı, eğittiği jandarma sokaklarda yoktu.
Oysa İller İdaresi kanununa göre bir ilin emniyet ve asayişinden birinci derecede sorumlu olan Valilere; emrindeki kolluk (Polis+jandarma) güçleri ile bastırılamayacak nitelikte olayların büyümesi halinde en yakın Garnizon Komutanlığı’ndan takviye güç istemesi yetkisi verilmiştir.
Ama bu iktidar bırakın Garnizon Komutanlığından takviye istemeyi, elinin altındaki jandarmayı bile devreye sokmuyor. Anlamak mümkün değil.
Aynısı yaklaşık bir haftadır, uykusuz ve yorgun olarak Hakkari’de ve Yüksekova’da meydana gelen olaylar için geçerli. Hakkari’de koskoca bir Dağ ve Komando Tugayı, Yüksekova’da bir Jandarma Sınır Tümeni var. Her ne hikmetse, hiç birine olaylara müdahale ettirilmiyor. Siz sokakta bir tane askeri araç veya askeri üniformalı birini görebildiniz mi? Ta İstanbul’dan, Trabzon’dan olaylara müdahale için bu kış şartlarında polis gönderilirken, Anayasal bir kurum olup, yasalarda açıkça görevlendirilmiş milletin Silahlı Kuvvetleri devreye sokulmuyor.
Halbuki asker devreye sokulduğunda hiç bir şey yapmayıp sadece fiziki görüntüsünü vermesi bile orada görev yapan polise moral takviye olur.
Sanki DTP ile anlaşma yapılmış gibi: gelin kardeşim siz sokakları yakıp, yıkın, her şeye zarar verin; en sonunda bizim milletimiz bunlardan bıkacağı için açılıma rahatça destek verir diye mi düşünüyorlar, anlamadım?
* S.O. / Emekli Binbaşı


++++++

Türkiye’yi biber gazı yönetiyor
AKP iktidarı;
Harçlara yapılan zamları protesto eden öğrencileri dağıtmak için biber gazı kullanıyor.
Kadro isteyen itfaiye çalışanlarının yüzüne biber gazı, vücutlarına su sıkıyor.
TEKELİ satın alan yabancı şirketin sözleşme hükümlerine aykırı olarak özlük haklarını vermemesini protesto eden İşçilere biber gazı sıkıyor.
Yasaların verdiği hakları kullanarak, sendikalarının çağrısı üzerine iş bırakma eylemi yapan memurlara biber gazı sıkıyor.
İMF politikalarını protesto edenlere biber gazı sıkıyor.
Çevre politikalarını eleştirmek için toplananları biber gazı ile dağıtıyor.
Futbol takımlarının taraftarlarına biber gazı sıkıyor.
1 Mayıs kutlamalarına katılanların gözüne biber gazı sıkıyor.
PKK’nın yaptığı katliamları protesto etmek amacıyla toplanan vatandaşlara biber gazı püskürtüyor.
Acaba, Mecliste iktidarı eleştiren başta Kamer Genç olmak üzere, muhalefet milletvekillerinin yüzüne ne zaman biber gazı sıkacaklar. Hatta Sincan hakimi Osman Kaçmaz bugüne kadar neden biber gazıyla susturulmadı, merak ediyorum doğrusu.
Yetkilerini biber gazına devretmişler.
Türkiye biber gazıyla gurur duyuyor!
* Settar Kaya / Kars


++++++


2010 Nobel’ine ilk aday
Nobel Barış Ödülü’nü Obama gibi savaşçı bir devletin başkanının alması tezat değildir. Güya vicdan azabı ceken Alfred Nobel’in icat ettigi Nobel ödüllendirme sistemi, ilk günden bugüne kadar bu odülleri alacak kişileri “aday gösterildikleri branşlardaki başarıları” kapsamında değil, adayların siyasi-ideolojik değerleri ve sisteme hizmet edebilirlikleri yününden değerlendirmiştir.
Obama’nin ödülü alırken yaptığı konuşmada “Barış için savaşmak zorundayız” sözleri ve sürekli olarak savaşı savunması, yürüttükleri ve yürütecekleri savaşlara haklılık zemini oluşturmaya çalışması, insanın “biz ne biçim bir dünyada yaşıyoruz” demesine neden olacak cinstendi.
Obama’nın küçük bir kopyası olarak, sistemin başkanı değil ama “sistemin aktörlerinden biri” olarak ben bugün Ahmet Türk’ü gördüm.
13 Aralık 2009 günü Diyarbakır meydanında halka seslenirken ettiği bir laf bunu dogrulamaktadır:
“Barış için savaşmak zorundayız”.
Zihniyet aynıdır. Obama bu sistemde yönetici, Ahmet Türk piyondur, oyuncudur. Bu sistem onlara çıkarları ve idealleri doğrultusunda “masum kanı dökmeyi” bölmeyi, parçalamayı emreder ve bunu “barış, demokrasi ve insan hakları” söylemleriyle gerçekleştirmelerini ister.
Nobel Ödülünü veren sistemin seçkinlerine bir önerim olacak. 2010 yılı Nobel Barış Ödülü için adayım Ahmet Türk’tür.
* Tevfik Bir

++++++

Rüya bu ya; bir gün İmralı’dayken...
Rüyamda İmralı’da gardiyanlık yapıyorum...
Sabahları ilk işim haşmetlinin kahvaltısını götürmek...Elimde kocaman gümüş bir tepsi...Tepside yağ, bal, peynir, reçel, zeytin, kuş sütü, arı sütü ne istersen var...Kahvaltıyı yatakta yapıyor genellikle...
Kahvaltıdan sonraki işi ise denize karşı sigara tüttürup gazeteleri okumak...Taraf gazetesini okurken not almayı da hiç ihmal etmiyor... O gün avukatları gelmiş, haftalık olağan görüşmelerini yapmaktalar... Öcalan: Beyler,diyor, “Sağolsun hükümet sayesinde her şey yolunda gidiyor...Yakında buradan çıkıp Kandil’deki haremime kavuşabilirim...”
Kısa bir sessizlikten sonra avukatlar ayağa kalkıp hep beraber göbek atmaya başlıyor...Müdahale ediyorum:
-Hop hop...Burası Habur değil ağalar...Göbeğinize hakim olun...
Tam o sırada cezaevi görevlisi arkadaşlardan biri gelip:
-Mahkum Öcalan, ziyaretçin var, diyor...Birlikte ziyaretçi bölümüne gidiyoruz...
Karşımızda Ahmet ve Mehmet biraderler, Cengiz, Hasan, Mehmet Ali...Öcalan’ı görünce hepsi yerinden doğruluyor, ama arada camlı bölme olduğu için sarılıp öpüşemiyorlar... Öcalan:
-Ziyaretiniz için teşekkürler dostlar, diyor. “Umarım bu ziyaretinizi en yakın zamanda iade-i ziyaretle sonuclandırırız.”
Ziyaretçi tayfası koro halinde karşılık veriyor: İnşallaaaaah!
Dayanamıyor,müdahale ediyorum:
-Yahu beyler, kaleminizi bıçak yapmış, ülkeyi dilimlemek için her gün köşenizde bileyleyip duruyorsunuz... Bir de buraya kadar zahmet etmenin ne gereği vardı...
Hadi yaylanın ordan. Kovuluyorum...
* Halim Selim


++++++


Devlet ortada yokken bunlar oldu
Dün İstanbul Dolapdere’de, bu gün Muş’un Bulanık’ında...
Sonunda halkın sabrı taştı işte.
Devlet ortada yoktu. Halk kendi göbeğini kendisi kesmek istedi.
Şehit ailelerinin, gazilerin onuru kırgın yürüyüşünde gladyatör gibi karşılarına dikilen güvenlik gücü maalesef bu sefer sahnede yerini alamamıştı.
17 yaşındaki kız çocuğunun otobüsün içinde cayır cayır yakılmasına demokratik tepki diyen, 33 askerin şehit edilmesini Ergenekon örgütüne bağlamaya çalışan akıl, asıl suçluları bırakıp sonunda provokatör avına çıktı.
Devlet devletliğini bilmez, dik duramaz ise, sille tokat çok dayak yeriz millet olarak.
* Bülent Selçuk


++++++

Kıyamete kadar savaş mı isteniyor
1- Dört yıl kadar önce Cevizkabuğu programını arayan emekli bir subayımız görevli iken gittiği bir “küresel gücün” ülkesinde tesadüfen üzerinde “Çok Gizli” yazan bir dosyaya rastladığını söylemişti.
Dosyada Türkiye ile ilgili bir kısım vardır ve ’2010 yılının karşısında “Türkiye İç S ......şı” yazmaktadır.
(Kelimenin tamamını yazmayacağım.)
2- (Bu bilgiyi emekli Albay Erdal Sarızeybek vermişti televizyonda ). İsmini şimdi hatırlayamadığım (ama Sarızeybek hatırlıyor) bir siyonist derginin Şubat 1983 sayısında:
“Güvenliğimizi sağlamak için
Mısır’dan Pakistan’a kadar olan bölgede etnik ve mezhep çatışmaları çıkarmak için her türlü çareyi denemeliyiz” diye yazmaktadır.
Düşünebilen insanlar her şeyin farkında ama “ Başka Tanrıların Çocukları” hedefleyince ne yazık ki dünyada ve ülkemizde acımasız şeyler oluyor.
24 ülkenin sınırlarının değişmesinin hedeflendiği bir dünyada savaş ve acının bitmesine imkan yok.
Doğu dünyası, batının değerleri ve çıkarları doğrultusunda şekillendirilemez. Hepimiz biliyoruz ki, bu, kıyamete kadar savaş demektir.
* Duygu Yelbaşı


++++++


Ülsever’in garip önerisi
Hürriyet yazarı Cüneyt Ülsever, devletin PKK ile bir masaya oturarak sorunları çözebileceğini yazdı. Devletin kendisine başkaldıran ne idüğü malum kişileri masaya davet etmesi gerektiğini öne sürdü. Türk Milleti yedi düvelle boğuşurken, başta Bolu ve Çerkez Ethem isyanlarını bastırmıştı.
Bu yazarın bu şekilde sorumsuz ve bilgisiz yazı yazarak teröristlere destek vermiyor mu?
* İlhan Turalı

++++++


Mustafa Kemal’in yolunda “Necip Öğretmen”
18 Aralık akşamıydı
Acı haber tez ulaştı.
Telefon kızımdandı:
...
Baba dedi. Durdu.
Kızım dedim. Durdum.
Uzun bir sessizlik oldu
...
İlk haberler, geniş haberler, haberler, haberler... Ayrıntılar, ayrıntılar, susmayan telefonlar...
Sürekli çalışan, araştıran, gerçekleri ortaya koyan karanlığa direnen, yanlışlıklara karşı koyan
Uyuyanları, uyaran, uyandıran adam
Adam gibi adam, insan gibi insan
Sonsuz bir uykuya daldı
O gece hiç uyumadım.
Uyusaydım, utanırdım
...
Sizleri vuranlar-vurduranlar
Fabrikalarımızı, hava-deniz limanlarımızı
Verimli topraklarımızı satın aldılar.
Sizin karşı durduğunuz emperyalistler
Vakıflarıyla-misyonerleriyle içimize daldılar!...
Onları gerçek niyetlerini bir türlü göremedik.
Kısacası Necip Öğretmen
Gene dardayız vesselam...
Ama üzülme, gene buluruz kurtuluşun yolunu.
Çünkü terk etmez bu millet
Mustafa Kemal’in yolunu * Mustafa Durna / ADD Antalya

++++++

MİNİ YORUM
Bir taşla bir sürü kuş

Bülent Esinoğlu’nun uyarısına dikkat:
“Yemen’deki iç çatışmayı İran’a bağlayan Batı (işine öyle geliyor) yakında, eğer başarabilirse, Alevi / Sünni çatışmasında Alevilerin arkasında İran var diyerek, mevcut siyasi iktidarı daha bir güzel kullanabilir.”

Yazarın Diğer Yazıları