TRT çalışanları Amerikanperest olmak zorunda mı!

Körfez Savaşı’ndan Irak’ın işgaline kadar bölgedeki kanlı operasyonları yerinde izlemiş, bugüne kadar 40’a yakın ülkeden “haber” vermiş, Amerikalıların “eğitiminden” geçtiği Kuveyt’te “iliştirilmiş gazetecimiz olur musun” teklifiyle karşı karşıya kalmış ve kendi ifadesiyle söylüyorum “zulme tanıklık etmiş” 22 yıllık bir gazeteci, Orta Doğu’da Türkiye’ye kurulan tezgahı “gazeteci olarak ifade edecek platform bulamadığı” için işini gücünü bırakıyor, çalıştığı kanalın ekranı aracılığıyla aktaramadıklarını, korsan gösteriyle, pankart açarak anlatmaya çalışıyor!
Çukurca’daki son terör saldırısında şehit düşen yakınının acısıyla, Başbakanlık Ofisi önünde, kendisini, Hillary Clinton’ın önüne atan ve gözlerinin içine bakarak “Müslümanları öldürme, milletimi tehdit etme” pankartı açan TRT muhabiri Abdurrahman Keskin bahsettiğim kişi.
Radikal’den Fatih Yağmur’a “Kurumum zarar görmesin diye protestodan önce 18 yıldır çalıştığım TRT’den istifa ettim” diyor.
Burası muz cumhuriyeti mi!
Çadır devleti mi!
Sömürge eyaleti mi!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin resmi yayın organında çalışanlar (üstelik de hiçbirinde Türklük şuurunda olma, milliyetçi olma, milli olma nitelikleri aranmadığı halde) Amerikanperest olmak mecburiyetinde mi?
Böyle bir sözlü yasa mı var TRT’de; “anti-emperyalisti barındırmam” taahhütünde mi bulundu ABD’ye?
Yoksa bir muhabir neden devletin kanalından rahatlıkla yapabilmesi gereken “milletimi tehdit etme” çağrısını sokağa taşımak durumunda kalıyor? Neden ABD’ye “Müslümanları katletme” diyebilmek için önce işini bırakması gerekiyor; hem de “kuruma zarar gelmesin” endişesiyle!
Ne olacak yani, Obama, TRT muhabiri bir bakanını protesto etti diye elinde beyzbol sopasıyla İbrahim Şahin’i arayıp; sürdürürüm seni mi diyecek!
“Patronlar”ı sindirip reklam gelirlerini mi kesecek?
Halkı “vergilerinizi, faturalarınızı ödeyip de TRT’yi beslemeyin, yoksa çekerim kola-hamburgere muhtaç ederim sizi” diye tehdit mi edecek?
Bir katile “hop dedik” demek; TRT için neden ve nasıl bir “bedel”e dönüşebilir?
Anlayan varsa bir zahmet bana da anlatıversin!


“Ah”tan ötesi yok
Taha Akyol, PKK tarafından “Dersim dağlarında misafir edilen” Hüseyin Aygün için “adını koyarak PKK terörüne karşı çıkıyor” demiş dünkü yazısında. Aygün’ün ad koyduğu doğru ama Akyol’un yanlışı var;
“Terör” yok, “örgüt” yok, “karşıtlık” yok, “dostluk” var, “kardeşlik” var, “saygı” var, “tanışıklık” var, “kucaklaşma” var, “destek” var!
Ha bir de her gün canından can kopan bir ülkede “PKK’yı memnun etmek gerektiğine” yönelik olarak sarf edilen laflar üzerine gözü yaşlı anaların “ah”ları, Allah’a emanet bir milletin “vah”ları var!..
Daha ötesi de yok; olmaz zaten!

+++

Yanaka bir olsa...
Aynı mizansen Mehmet Barlas’ın adını “yanaka gazeteci”ye çıkarmıştı; Barlas’ın makas aldığı Başbakan’dı!
Yeni Akit Genel Yayın Koordinatörü Hasan Karakaya’nın yanaklarını sıkıştıran ise Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı.
Habere göre fotoğraflanan; Altaylı’nın, Yeni Akit’te kendisi hakkında artık hepinizin tahmin edebileceği üslupla (üslupsuzluk mu demeli yoksa) yapılan haberler için Karakaya’ya sitem anı:
- Bu anlamsız habere ne gerek
vardı?
Yine habere göre sırıtarak “Ben o haberi çıkartmıştım, kullanmışlar mı?” oluyor Karakaya’nın cevabı.
Say, söv sonra el ense...
Ekranda neredeyse birbirlerine ağza alınmayacak laflar edip, program çıkışı güle oynaya birlikte kafa çekmeye, hadi mübarek ayın jargonuna uysun çorba içmeye gidenler de öyle!
Tamam kimse kimseyle kanlı bıçaklı olsun, kin tutsun demiyoruz ama, insanda bir duruş, bir tavır da mı olmaz!
Omurgasızlığa bu kadar teşne bir sektör kalkacak bir de toplum mühendisliği yapacak ha!
İmam-cemaat meselesi...
Şaşırtıcı değil; çöküyor haliyle...

+++

Kâfir gözüyle...
Terörden sorumlu olanı “Mübarek ramazanda saldırdılar” dedi...
Öne alsa, üç aylar...
Sonra olsa, iki bayram arası...
***
Arkadaşların zaman birimleri farklı bizden...
***
Valinin verdiği bilgiye göre ilk saldırı zamanı; yatsı vakti...
Demek ki ilk atışlar, hoca elini kulağına götürdüğünde...
İkinci rekatta havan saldırısı başladı...
Zaten Bakan ilk haberi duyduğu zamanı açıkladı; sabah ezanı...
***
Bir gün önce olsa saldırı, Mehmetçikler “mübarek cuma günü” şehit olacaklar...
Bir gün gecikme olunca...
Cumartesi...
Yaralı askerimiz Furkan; sen bekle bekle, pazar günü şehit ol...
Mübarek cuma dururken...
***
Cumhurbaşkanı cuma namazı çıkışı açıklamalarını sürdürürken, zaten Başbakan da terörle ilgili açıklamalarını genelde nerede yapıyor?..
İftarda...
***
Bu arada tam çelik Hüseyin Çelik iftarı beklemeden konuşunca, gördünüz “Birkaç Mehmet şehit oldu diye Meclis toplanmaz” dedi...
Nitekim diğer sözcüleri bunu neye verdiler:
“Oruçlu olduğuna...”
Olabilir...
Belki taharet zamanıdır zannetti...
***
Sizlerden devlet adamı olsa olsa...
Ancak bu kadar olur...
***
Biz ki kâfiriz mesela...
Mehmetçiğimizin her tırnağının kanayışında, yüreğimizde yangın çıkar...
Cuma, pazar, ramazan, temmuz, öğle, ikindi...
Fark etmez...
Her gün Allah’ın günüdür ve her zamanın her saniyesinde inanç, duyarlılık, şefkat, merhamet, sevgi lazımdır bize...
Kimi zaman artıp kimi zaman azalmaz...
İnsanlık dondurma ya da karpuz değil, mevsimi olsun?..
(...)
Bu yazı da uyduruk çarşambaya denk geldi ya...
Üstelik kâfir yazısı...
Bekir Coşkun / Cumhuriyet

+++

Devlet dramı
Son bir yıl içinde kaçırılan 145 kişiden 120’si örgüt tarafından salıverilmişken...
Devlet tarafından kurtarılmış bir kişi dahi yok.
Örgüt kaçırdığı kişileri genellikle kaçırdığı noktada salıveriyor. Bu şekilde bir hâkimiyet gösterisi de yapıyor.
Ülkede herkesin telefonu dinlenirken terör örgütünün haberleşmesi dinlenerek bir kişinin dahi yakalanamamış olması bir devlet dramı olarak karşımızda duruyor.
Melih Aşık / Milliyet

+++

Albay Haşimoğlu kurtuldu(!)
28 Şubat soruşturması kapsamında gözaltına alınan Topçu Albay Mehmet Haşimoğlu özgürlüğünü ve onurunu elem veren bir yolla kurtardı.
Ankara’da silâh arkadaşları tarafından son yolculuğuna uğurlanan albayın eşi Makbule Haşimoğlu, sapasağlam hapse giren kocasının dört ay süren psikolojik savaşla hasta edildiğini iddia etti.
“Onun için ailesi, vatanı, onuru gururu çok önemliydi. Kendine yediremedi” dedi.
Batı Çalışma Grubu personel listesinde adı yer aldığı için tutuklanan albay, haziranda mide rahatsızlığından ameliyat oldu. Yedi gün sonra cezaevine gönderildi.
Cezaevinde enfeksiyon geçirdiği için de tekrar ameliyat edildi.
Üçüncü yargı paketinin getirdiği kolaylık albayı tutukluluktan kurtaramadı.
Başbakan’ın “devlet içinde devlet”e benzettiği özel yetkili mahkemenin elinden albayı ancak ölüm kurtardı. Yazıklar olsun!
Güngör Mengi / Vatan

+++

GÜNÜN SORUSU
PKK tarafından kaçırılan CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün serbest bırakıldı... Yaptığı basın açıklamasında teröristlerden “kardeşlerim, canlarım”, milletvekili olduğu Tunceli’den ise tam 7 kez Dersim diye söz etti...
Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere bu vekilin “kardeşlerinin” elinden kurtarılması için iki gündür mücadele eden tüm CHP’li vekillere soruyorum:
Aylar önce aynı terör örgütü tarafından kaçırılan ve tutsak edilen askerlerimiz ve sivil yöneticilerimiz için neden aynı tepkinin onda birini göstermediniz?
Bir soru da Hüseyin Aygün’e: “Kardeşlerine, canlarına”, Mehmetçiklerimizi de serbest bırakmaları için ricada bulundun mu; yoksa aklına bile gelmedi mi?
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

CHP’nin sırası...
... bir kaçırılma olayı, CHP’nin kamuoyundaki görüntüsünde o kadar fazla rotüj yaptı ki, sanki bu rotüj CHP’yi ’yeni bir hayatın başlangıcı’na zorluyor.
Kürt Sorunu ABD ve Avrupa’nın Türkiye’ye sipariş sorunu’dur, siyasi aktörlerden biri başaramazsa bir diğeri sırasını alır, on yıl önce AKP’den liberal destekli bolca dinlediğimiz barış, özgürlük, demokrasi, açılım laflarını biraz da CHP’den dinleriz, fazla da sallamayalım ama yarından itibaren AKP’den umudunu kesmekte olan malum liberal kalemlerin CHP’yi ’özgürlüklerin ve ileri en ileri demokrasi’nin partisi ilan ederse de fazla şaşırmayalım.
Nihat Genç / Odatv.com

+++

PKK ile ilişki kurup, bedelini ödemeyen var mı?
Oslo’ya bakın.
PKK konusunda herkes bir bedel ödedi.
En büyük bedeli ise ülkemiz.
Abdülkadir Selvi / Yeni Şafak

+++

Biz gazetecilere yuh olsun
...İş artık o raddeye geldi ki Başbakan muhaliflikle alakası olmayan Cüneyt Özdemir’in bir yazısına bile katlanamadı. Biliyor ki bazı gazete patronlarını çoktan yıldırdı.
Ustalık döneminde aleyhine bir tek söz söylenmesine bile tahammül etmeyecek.
Ortadoğu’da battıkça bunu açıkça yazan gazetecilerin patronlarına daha sert emirler verecek!

***

Başbakan edep derecesini düşürdükçe beni üzen patronlar olmuyor. Mal onların, istediklerini yaparlar. Nasıl ki serbest iradeleri ile insanları işe alıyorlar, “serbest iradeleri” ile işten de atabilirler. Beni artık korku ruhlarını tamamen teslim almış meslektaşlarım üzüyor. Başbakan açıkça bize sövüyor. Bakıyorum onlarda tıs yok!
Başbakan “Daha düne kadar, üniformalılar sizi arayıp, yazdıklarınızdan, söylediklerinizden dolayı sizi azarlıyordu. Bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk”, sözleri ile gazetecileri “köpek” yerine koyarken de gazeteciler sus pus olmuştu. “Tasma takmak” sözü ile kast edilen gazetecilerden dördü bizzat Kongre’de idiler. Onlar bile hakareti ne hikmetse söz birliği etmişçesine duymazdan geldiler.
Sonradan anladım ki; Başbakan “bunları bu tasmalarından kurtaran biz olduk...” derken yine de nazik davranmış. Sözünü “yeni tasmaları biz taktık” sözleri ile bitirseydi, bazılarımız için bu söz cuk otururdu. Zira onlar nasıl ki 28 Şubat’tın muktedirleri “karşısında hazır ola geçip, selam çakıp, aldığı emir doğrultusunda köşe yazısı yazıyordu” , şimdi de bugünün muktedirleri “karşısında hazır ola geçip, selam çakıp, aldığı emir doğrultusunda köşe yazısı yazıyorlar.”

***

Asker “öleceksem savaşmam”, diyemez. Balıkçı “ıslanacaksam balık tutmam”, diyemez. Yılların köşe yazarları da “ekmek teknemden olacaksam akıl ve vicdanımın sesini dinlemem”, diyemez.
(...)
Bırakın aramızda dayanışmayı, şamarı yiyen Cüneyt Özdemir bile verdiği cevapta ancak “Başbakan’ın kötü bir huyu var. Eleştirilmeye hiç gelemiyor”, diyebiliyorsa zaten bize toptan yuh olsun!
Cüneyt Ülsever / Yurt

+++

Yeni Akit’e
suç duyurusu

Günlerdir cumhuriyet savcılarının harekete geçmesini bekledim. 10 Ağustos tarihli Yeni Akit’te “Şemdin Sakık’tan bombalar” manşeti ve fotoğraflarımızla hedef gösterildik. O gün bugündür cumhuriyet savcıları kendiliklerinden kımıldamadılar.
Suç duyurusunda bulunuyorum!
Cengiz Çandar / Radikal

Yazarın Diğer Yazıları