TRAVMANIN RÖVANŞI (MI?)
Ortaöğretimde okumuştuk.
Divan şiiri şöyle diyordu: “Tutui mucize gûyem, ne desem lâf değil!”
Yani, “Söylediklerim, bir papağanın mucizeler anlatan boş sözleri değildir. Kulak verin” anlamında.
Biz de geçmişe dönüp, yazdıklarımıza bakalım. Bakalım da, bizim söylediklerimiz “papağanın boş sözleri” mi imiş, görelim.
* * *
Tarih: 02.08.2005
Başlık: “Cumhuriyet, Cumhuriyet’i Savunacak Nesil Yetiştiremedi mi?”
Özet:
...Cumhuriyet, kendisini savunacak nesiller yetiştiremedi mi?.. Cumhuriyet’i, halkın anlayacağı biçimde, şevkle savunacak tarihçi de mi yok?.. Atatürk, “Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yaşatacak olan sizlersiniz” dediği anda, Cumhuriyet ölmüş müydü?..
* * *
Tarih: 28.02.2006
Başlık: “O Zaman Teslim Olalım!..”
Özet:
“Ölseler bir araya gelmeyecek görüştekiler”, şimdi Türkiye’ye karşı bir araya geldiler.
Bunlar, Sevr dayatmalarına karşı çıkılmasına dayanamıyor. “Türkiye’ye kurulmuş tuzaklara karşı uyanık olmak” onları rahatsız ediyor. Yeni bir kavram ortaya atarak, “seçilmiş travma” dan söz ediyorlar.
Söyledikleri şunlar:
“Ulusalcı tepki, ABD’nin işine yarar..” “Yükselişe geçen ulusalcı dalga, ters tepebilir. Bu tepkiler bize yaramaz..” “Milli Marş, bölücülük yaratıyor..” “Bunlar karikatür gibiler...” “Ulusalcı terör..”
Yani konuşmak, düşünce açıklamak, yazılı ve görsel basında ülkeyi savunmak; zararlı düşünce, açıklama, tavır ve davranışlara karşı çıkmak da çaresizmiş! Ne yaparsak, düşmanın işine yarayacakmış!
... Ulusal kitleye “çaresizliği aşılamaya” çabalayanlar, bunu başaramayınca dedikodu ve örtülü operasyonlarla bu kitleyi birbirine düşürmeye çalışacaklar. Bunun denemelerini de bir süredir yapıyorlar.
Çaresiz değil, çare SİZ’siniz!..
Onlar da bunun farkında ve korkusunda.
* * *
Tarih: 23.01.2007
Başlık: “Daha da Kaşıyacaklar..”
Özet:
“Oyun şahane, gerisi bahane” taktiğiyle, vatanseverlere (Atatürkçü, ulusalcı, milliyetçi, demokratlara) yapılan saldırılar son bulmayacak. Daha da kaşıyacaklar!.. Ülke gittikçe sömürgeleştirilirken, bunları gizlemek için yurtseverler suçlanarak gündem değiştirilecek. Bu yazdıklarım, ülke üzerinde oyun oynamak isteyen iç ve dış şer odaklarını durdurmaz. Ama, bu oyunlara karşı şu anda çok bilinçli olan halkımıza katkıda bulunur.
... Hepimiz bu ülkenin insanlarıyız. Elbirliği ile, bizi birbirimize düşürerek, ülkeyi bölmek isteyen sırtlanlara karşı omuz omuza durmalıyız. Düşünce ayrılıklarımız. Ülkemizin ayrılmasına izin vermemeli.
Ve en önemlisi, kendi sorunlarımızı, Avrupa ve Amerika’yı karıştırmadan uygarca çözmeliyiz.
* * *
Geçen hafta sonu “Ben bir Irak Türk’ü, Türkmen’im” diyen Timur Ketene adlı izleyiciden e-posta aldım.
Onun özeti de şöyle:
Bir Irak Türkü olarak yaşamımın bir kısmını, despot bir yönetim tarafından yönetilen Irak’ta baskı ve devlet terörü altında yaşamak zorunda kaldım. Zaten hiçbir şey yapmasak bile, Irak’ta Irak Türk’ü (Türkmen) olmak yeterince suçtu!.. (Yüce Türk Milleti’nin bir parçası olma şerefine nail olduğum için her zaman Yaradana şükrettim.)
İktidarda olan Baas Partisi’nin karşıtı ya da her ne suç isnat edilecekse, tutuklanmak için bir şey yapmış olmanız veya düşünmüş olmanız dahi gerekmezdi!.. İleride düşünebileceğiniz düşüncesini düşünseler dahi tutuklanır ve genelde bir şekilde hayatınız mahvedilirdi, en iyi ihtimalle tabii.
Evden çıkan, dönüp, dönmeyeceği garanti olmadığından herkes sürekli helalleşirdi. Evdeyken ne zaman baskın yapılır da alıp götürüleceğiniz asla belli olmazdı.
Irak’ta bu despot yönetimin kendisi açısından başardığı en önemli husus, halkın içindeki korku ve birbirine güvensizlik ve ispiyon mekanizması idi ve bu sayede uzun yıllar hüküm sürdü. Bugün itibarıyla Irak’ta durum farklı değil, aslında teknoloji ilerlediği için durum daha vahimdir.
Özellikle belirtmem gereken husus, ben Irak’tan ayrıldığımda 14-15 yaşındaydım (1978). Ayrılma yaşımı belirtmemin sebebine gelince. Çocuk sayılacak bir yaşta dahi bu despot örgütlerin gazabına uğramış ve şahsen yaşamış olmam olayın vahametini biraz daha açıklar düşüncesindeyim.
* * *
Psikoloji kitaplarında var mı, bilmiyorum. Ama benim tespit ve gözlemlerime göre, “başına kötü bir şey gelen/geldiğine inanan” kişiler, ileride mutlaka intikamı deniyor. Hem de aynı biçimde. Bunu ne kadar gizlemeye çalışsa da, gören gözler anlıyor.
Başbakan olmadan önce 4 ay hapis yatan ve sonra sık sık “Ben şiir okuduğum için hapis yattım” diyen Erdoğan, bugünkü tutuklama ve gözaltıları nasıl değerlendiriyor acaba?..
Burada şunu kabul edelim: Kendisiyle baş başa kalınca, insâni olarak rövanşı düşünebilir. Ama, seçildiği zaman, toplumda oluşan “travmayı” gidermek için “Ben artık herkesin başbakanıyım” diyen Erdoğan’ın yönettiği ülkede demokrasi ve hukuk egemen olmalıdır.
Laik cumhuriyet ve anayasa bunu emrediyor. İslâmiyet’te de sayısız öğütler var..