Tosbağa senin deden!..
Hızlı tren kazası, küçük bir kızın canını alan İSKİ çukuru, metro tavanını delen sondaj kazısı... Önceki ihmallerin yaptırımı olsaydı, bugün neden diye soruyor olmazdık
Hálá şu soruluyor: “Bina niye çöktü?”
Hızlı tren ilk virajda niye uçtuysa, ondan çöktü... İzmir’in çeşmelerinden niye arsenik akıyorsa, Aksaray’da ahali niye ishal olduysa, katarakt ameliyatı için yatırdıkları kadıncağızın niye rahmini aldılarsa, ondan...
Konya’da Zümrüt Apartmanı’nın durup dururken çökmesini pek dert etmediysen, aynı Konya’da Kuran kursunun çökmesine niye takılıyorsun?
Kayseri’de hafız yurdu durup dururken çöktüğünde üzerinde durmuş muydun?
İSKİ çukurunda niye can verdiyse o minik kız, Edirne’de, Manisa’da, Kayseri’de, İstanbul’da doğar doğmaz niye öldüyse 22 bebeğimiz, ondan öldü bu kızlarımız...
Davutpaşa’da boya atölyesi niye patladıysa, Tuzla’da niye patır patırsa, ondan çöktü...
Antalya’da köpük partisi yaparken niye çarpıldılarsa, meşaleden alev püskürtme şovu yaparken niye yaktılarsa seyircileri, Alanya’da niye battıysa kaptan yerine aşçının kullandığı gezi teknesi, ondan...
Mecidiyeköy’de sondaj kazısı yaparken 60 santimlik beton metro tavanını niye deldilerse, Gaziosmanpaşa’da elektrik tellerini kopartan kepçe operatörü “hop mop” demeye kalmadan niye doğalgaz borusunu delip mahalleyi havaya uçurduysa, iki santim yağmur yağdığında evini niye su basıyorsa, ondan çöktü o bina...
Dünyanın en mülayim hayvanı koyunu keserken -hem de bağlıyken- kendi bileğini niye kesiyorsa milletimiz, ondan...
Türkiye’den Polonya’ya giden yolcu uçağımız koordinatları karıştırıp sivil havalimanı yerine 15 kilometre uzaktaki askeri havalimanına iniyorsa, bina çökmesinin neresi şaşırtıcı?
Alt tarafı Yenikapı’dan Avşa’ya giden deniz otobüsü koskoca Marmara’da geçecek yer kalmamış gibi demirlemiş halde duran şilebe harss diye giriyorsa, Kadıköy-Karaköy vapuru Eminönü-Üsküdar vapuruna bindiriyorsa kafadan, Pendik’ten yola çıkan “Recep Tayyip Erdoğan” isimli teknoloji harikası feribot duramayıp Yalova iskelesine patlatıyorsa, sen hálá nesini merak ediyorsun ki çöken binanın?
Takdiri ilahi de, geç.
*Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
İktidar “siyasal
bilimler”i geçti
“Siyasi kadrolaşma” yolunu açtığı için Anayasa Mahkemesi’nden dönen TÜBİTAK Yasası kabul edildi. Kurumun yönetiminde neredeyse tek belirleyici Erdoğan oluyor. TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen yasaya göre, 12 üye ile başkandan oluşan TÜBİTAK Bilim Kurulu üyelerinin seçilmesi, seçim usulü, üyelerin görev süresi ile Bilim Kurulu’nun görev ve yetkileri yeniden belirlenerek atamalarda Başbakan’a yetki veriliyor.
* Cumhuriyet
+++++
Hangisi fotomontaj?
Aynı salon... Aynı kıyafet... Aynı tebessüm... Aynı ayak (sağ) havada... Aynı el (sol) bacak arasında... Söylenen sözler aynı... Sorular aynı... Verilen cevaplar aynı...
Çok merak ediyorum Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Hasan Cemal mi röportaj yaptı, Ergun Babahan mı? Böyle bir piştiden sonra benim aklıma sadece bu geliyor. Yani biri röportajı yaptı. Diğeri de ’photoshop’ hilesi ile gazeteci koltuğuna kendisini oturtarak yayımladı. Bir seçenek daha var aslında ama, o kadarına dilim varmıyor. Hani diyorum... İki gazeteci de Çankaya’ya hiç gitmedi de, Ahmet Sever’in yolladığı bildiriyi röportaj diye yutturmaya mı çalışıyorlar?
Anladıysam Arap olayım... Yok yok!
Anlatabildilerse Arap olsunlar!
Hönk (?)
“Bizim ülkemiz sui generis bir ülke. Bir başka deyişle, bizim ülkemiz bir ’soft power’a sahip...”
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
+++++
Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun görevden alınmasıyla boşalan Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’na, Polis Akademisi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Birinci atandı...
Bu atamayı, “resmi tarihin polisiyeleştirilmesi” olarak yorumlayabilir miyiz?
* Mustafa Mutlu / Vatan
+++++
“Yol”lar
sarpa sardı
Anayasa Mahkemesi’nin ’suçlu bulup kapatmadığı’ AKP “yola devam” dedi. Bekir Coşkun, “malum yol” un kilometre taşlarını yazdı. İktidarla ’aynı yolun yolcusu’ olmuş okurundan küfür yedi.
Coşkun “küfürbazı” na “yanlış yolda” olduğunu bakın nasıl açıkladı:
“ Bak; Anayasa Mahkemesi’nin ” Laiklik karşıtı eylemlerin odağı (yani merkezi) olduğuna “ karar verdiği Başbakan ertesi gün (yani dün) neredeydi?..
Yüksek Askeri Şûra’nın başında...
Oradaki görevlerinden birisi de ” laiklik karşıtı görüşlerin odağı “ olmuş askerlerin Ordu’dan uzaklaştırılmasıdır, inanır mısın?..
Bu seni hiç rahatsız etmez...
Tıpkı devletin en yüce mahkemesinin, ” devletin temel ilkesini yıkmanın odağı (merkezi) olduğuna “ karar vermesi, sonra da ona ” Devleti sen yönet “ denilmesi gibi...
Bu da seni düşündürmeye yetmez...
İktidarın evlere çorba dağıtmasından onların ” bulunmaz “ olduğuna karar verirsin de... 14 milyon insanın niye belediyelerin bir tas çorbasına muhtaç olduklarını hiç mi hiç sorgulamazsın...”
+++++
GÜNÜN SÖZÜ
Erdoğan “Ulusa Sesleniş” konuşmasında, “Hayallerimiz için taze bir başlangıç” çağrısı yapmış.Hayallerinin peşinden gitmeye devam ederlerse taze bir dava daha açılabilir...
* Haldun Ertem
+++++
Böyle mi uzlaşacaksınız?
Erdoğan etrafını saran yandaş kalemler konusunda yeni bir değerlendirme yapmalı. Hem de hiç zaman kaybetmeden. Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından yazdıkları yazılarla, ’7’ye 1 kala’ ayakta durmakta zorlanan iktidara, destek mi oluyorlar, köstek mi belli değil.
Bir dizi karar analizi yapan Star Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu “Odaklık hangi laiklik tanımına göre gerçekleşmiştir? Bu sorunun cevabı iktidar partisinden çok toplumu ilgilendirmektedir. Zira, bir partinin üniversitelerde başörtüsü yasağını kaldırmak için yasama teşebbüsünde bulunması bir suç ve laiklik karşıtı odak olma hali ise bu durumda söz konusu yasağın kaldırılmasına destek veren yüzde 70-80’lik toplum çoğunluğu da zan altındadır” diye yazdı.
Farkında olmadan veya kasıtlı olarak, sonuçta yaptığı şey “Müslüman halkı”, yargıya karşı kışkırtmaktır. Karaalioğlu’nun işletmeye çalıştığı mantıkla gidersek, toplum ’zanlı’ da değil, kendini düpedüz ’suçlu’ hissetmelidir. Çünkü suç sabitleşmiş, ceza hükmü verilmiştir.
Toplumun bu tür tahrik bombalarından yara almadan kurtulmasını sağlamak için, bu beyin, benzer nedenlerle, yani “halkı kin ve düşmanlığa tahrik, kamu görevlilerine hakaret, ve suç işlemeye tahrik” suçlarından 14.5 yıl hapis istemiyle yargılanacağını hatırlatmak bizim için hem gazetecilik, hem vatandaşlık sorumlulunun gereğidir.