Torpilli katilleri unuttular
Haluk Kırcı’nın tahliyesini “torpilli hesaba” bağlamadan önce bir hesap uzmanına “sağlama” yaptırsaydınız keşke... Olur ya keser döner sap döner, attığınız manşetler döner; sonra utanmayasınız.
Sabah’ta yazan Sevilay Yükselir, Haluk Kırcı’yla konuşurken “Sonuçta siz bir katilsiniz!” dedi... Konuştuklarını yazarken, zincirleme sıfat tamlaması kullanma ihtiyacı duydu ve “eski ülkücü katil Haluk Kırcı” tanımını seçti! Kırcı’ya “nefret” beslediğini dahi belirtti!
Sonra dün bir yazı: “Soru sorarken, Sevilay Yükselir, ”Haluk Bey“ diyor. Bir katile, bey, demese de olur, diye düşünüyorum..”
Ne diyecekti?
“Bay katil”mi? “Adını söylemeye dilimin varmadığı ama karşısına geçip aynı dili konuşabildiğim yaratık”mı?
Öcalan’a ne dediler?
Daha dün Ali Bayramoğlu’nun Yenişafak’taki köşesinden Erdoğan’a açık mektup yollayarak “Kandil’e giden muhabirler hakkında soruşturma açılmasını kınadığını” hatırlayınca, soruları şöyle mi sormalı yoksa diye düşünmeden edemiyorum:
Siz Kandil’e gidip Murat Karayılan’la 40 yıllık ahbap pozu verenlerin, terör örgütünün başındaki katile, “Bana bak terörist efendi” dediğini mi sanıyorsunuz?
Elini uzattığında “kanlı ellerini sıkmam” demiş midir Ahmet Altan? Veya Yasemin Çongar? Veya Hasan Cemal? Veya Amberin Zaman?
Mehmet Ali Birand, Fatih Altaylı açıklasalar keşke İmralı canavarına nasıl hitap ettiklerini röportajları sırasında! “Konuş bakalım bebek katili” dememişlerdir herhalde!
Veya Can Dündar mektup arkadaşı da oldukları Şemdin Sakık’a nasıl sesleniyor;
“Hey sen itirafçı” diye mi?
Barzani’ye soru soran gazetecilerden hangisine öfke duydunuz “postal öpücü” diye hitap etmediği için? Veyahut “peşmerge başı” değil de “bilmem ne başkanı” diye yazılmasını içinize sindiremediğinizi ilan etme gereği duydunuz mu hiç?
Dağlarda sırtlarından vurulan, yollarda pusuya düşürülen binlerce vatan evladının katilleri için “demokratik hak” isterken hangi deliğe saklanıyor şu yüksek adalet duygunuz?
Yılmaz Güney hayatta olsaydı rakı masanızın gediklilerinden olacaktı belki; adalete hesap vermekten kaçan bir katil olduğunu bile bile ondan “sanatçı” diye bahsederken, bir kez olsun özeleştiri yaptınız mı?
Büyük sahtekarlık
Mustafa Mutlu şunu sordu dün:
“Hesap bu kadar ”torpilli“ olursa, bu cinayetler biter mi?”
Bizim de aylardır ara ara, zaman zaman, vesile oldukça sorduğumuz temel soru bu aslında:
“Katilin torpillisi olur mu?”
Siz Mustafa Kuseyri cinayetinin delillerini karartan Cengiz Çandar’ı kanaat önderi yapmışsanız...
Siz Yumurtalık Hakimi’ni öldüren Yılmaz Güney’i sinemanın “çirkin kralı” yapmışsanız...
Siz MHP’nin Gaziosmanpaşa İlçe Başkanı olan emekli bir subayı, karısını ve kızını evinin salonunda hunharca öldüren (hikayesi Yeniçağ arşivinde var) ve yeni bir cinayeti planlarken “suçüstü” yakalanan Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği “beyin takımından” Ayşe Hülya Özzümrüt’ün müebbete mahkumken, 10 yılda salıverilişini “Annesine kavuştu” manşetleriyle kutlayıp, o katili “edebiyatçı” diye cilalamışsanız, şiirlerini bestelemiş, kitaplarına ödüller vermişseniz...
“Komando kamplarını” katil yetiştirme merkezi sayıp da, “Kurtarılmış bölgeler”i romantik devrimci anılarınıza dahil etmişseniz...
Ülkücüler yapınca “cinayet”, dönemin sol grupları yapınca “halk mahkemesinde cezasını kesmek” olmuşsa hep...
“1970’li yıllarda 5 bin genç öldüyse, beş bin cinayet ve beş bin katil var demektir. Ben cezamı çektim. Peki ya diğer katiller nerede?” sözleriyle tartışmasız bir gerçeği haykırırken Haluk Kırcı...
Bunu duymazdan gelip hala kendi katillerinize torpil yapmanın peşindeyseniz...
Kimse kusura bakmasın ama bunun adı “sahtekarlık”tır; hem de daniskasından...
Linç hevesi
Haluk Kırcı’dan “katli ihmal edilmiş bir katil” olarak söz etmek, -diğer katiller için aynısını söyleyemediğiniz sürece- “adalet” sevdasını değil, arzulanan linç gerçekleşmediği veya eksik gerçekleştiği için kimilerinin hevesinin kursağında kaldığını gösterir sadece!..
Saplantılı tiplerin her türlü saldırısını göze alarak yazmak zorundayım ki, eşitler arasındaki muamele farkına bakıldığında, Haluk Kırcı, belki Türkiye’yi 12 Eylül’e götüren “senaryo”nun “kötü adam”ı değil, “mağdur”larından biridir... Kötü adamın tezgahına gelmiştir belki... Bunu dile getirmek Haluk Kırcı’ya meşruiyet istemek anlamına gelmez...
Zaten kendi adıma böyle birşeyi istemem, isteyemem... Kimbilir Anadolu’nun neresinden okumaya diye gönderdikleri evlatlarının diplomalarını beklerken tabutlarını karşılayan o ailelerden utanırım...
Ve onun için birine taş atmadan önce dönüp bir bakarım “en günahsızı mıyım”?
30 bin insanın katilinin “insan hakkı” nın böyle pervasızca savunulabildiği bir ülkede kaçımız günahsız olabiliriz ki!... Hem de o katile “Sayın” diyenleri iktidar yapmışken!..
+++++
Bağış’ıklığımız çöküyor
Deniz Feneri... Dışarda, gurbetçileri dolandırdı. İçerde, kurban bağışlarını tokatladı. Mehmetçik Vakfı... Kurban dümeninden yargılanıyor. Lösev... Kurban dümeninden yargılanıyor. İhh... 9 ölü, nerdeyse savaş çıkacak. Gözünüzü seveyim... Yardım işine ara verin biraz!
(...) Özetlersek... Bu dönem verilen en büyük zararlardan biri budur maalesef... Bir taraftan “sadaka toplumu” yaratılıyor, bir taraftan hayırsever insanımızın “dini, insani, vicdani” duyguları köreltiliyor.
Bağış’ıklık sistemi çökerse... Vücut kendini koruyamaz.
Bir ülke fabrikalarını, limanlarını satabilir; toprak bile kaybedebilir.
Yarın öbür gün, biri çıkar, geri alır... Ama “dayanışma duygusu” kaybedilirse, geri alabilecek para yoktur.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Arap ülkeleri KKTC’yi tanır mı?
Sınavımız çok basit: Türkiye öncelikle Arap
ülkelerinden daha sonra da başta Türk
cumhuriyetleri olmak
üzere Müslüman
ülkelerden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni artık tanımasını istesin.
Herhalde Orta Doğu’daki Arap ülkeleri için KKTC’yi tanımak çok büyük sorun olmayacaktır. Arap ülkeleri KKTC ile diplomatik ilişki kursunlar, karşılıklı elçiler atasınlar, ambargoyu kaldırsınlar.
Peki yaparlar mı bunu?
* Can Ataklı / Vatan
+++++
GÜNÜN SÖZÜ
İsrail devletini kuranlara topraklarını sen, ben, biz satmadık. Bizzat Araplar, Filistinliler sattılar.
* Özdemir İnce / Hürriyet
+++++
Artık kim takar monşerleri
Hayalim diplomat olmaktı.. Olamadım, beceremedim.. Beceremediğim için yıllar sonra çok sevindim.. Meğerse bütün suç büyükelçilerdeymiş.. Salon diplomasisi yapa yapa Türkiye’yi pespaye etmişler..
Dışişlerine girseydim ben de bu büyük suça ortak olacaktım.. İnsanların yüzüne bakamaz hale gelecektim.. Sokağa bile çıkamaz duruma düşecektim..
Allah’tan 2002’de AKP gelmiş..
Allah’tan Erdoğan mantığı
değiştirmiş de bugünleri görmüşüz..
Yoksa!..
Bu büyükelçiler, diplomatlar, monşerler yüzünden güzel ülkemiz paspas olacakmış..
Şimdi.. Başbakan sayesinde takır takır.. Şakır şakır diplomasi yapıyoruz.. Başbakan o kadar kızmış ki, dün Suriye Cumhurbaşkanı Esat’ın önünde de dışişlerine fena halde bindirdi.. Yabancı konuğun yanında ayıp olur falan demedi, elçilere ‘monşerler’ diyerek verdi veriştirdi.. Sizce, Başbakan’ı dinleyen Esat ülkesine dönünce Şam Büyükelçimize nasıl davranır?
* Mehmet Tezkan / Milliyet
+++++
Nazlı demokrasi
Nazlı Ilıcak, Habertürk’te katıldığı programıda, Hak ve Eşitlik Partisi Genel Başkanı Osman Pamukoğlu’na dönüp dönüp “Sizin partinin adı ne?” diye sordu. Bizdeki demokrasi savunucularıyla ilgili, kafamda bir türlü yerli yerine oturtamadığım bir şey var; Bu nasıl bir eşitlik, nasıl adalet algısıdır ki “iktidarı hedeflemek” sadece kendileri gibi düşünen insanlara hak sayılır. Pamukoğlu’nun partisi iktidar olur-olmaz, belki çok komik bir oy oranında kalır ayrı mesele... Ama bu nasıl bir demokrasi kültürüdür ki, insanların düşlerine, düşüncelerine dahi pranga vurmaya kalkışılır?
+++++
Fehmi Koru’nun ‘seçkin-kondu’su
Odatv Fehmi Koru’nun, Boğaz’daki kaçak villasını haberleştirmiş, Fehmi Koru ise Balçiçek Pamir’e verdiği röportajda “oturduğu evin villa değil, gecekondu olduğunu” söylemişti.
Fehmi Koru, “gecekondusunda” önceki gün “seçkin konukların” olduğu bir davet verdi.
Davete İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve ekibi, Derya Sazak, Fuat Keyman, Ahmet Kekeç, Mustafa Karaalioğlu, Mehmet Barlas ve eşi Canan Barlas, Serhat Albayrak, Hasan Bülent Kahraman, Elif Çakır, Mehmet Şeker, Salih Tuna, Gürkan Zengin, Erhan Çelik, Mehmet Kamış, Yusuf Ziya Cömert ve Taraf’ın televizyonlarda en çok konuşan yazarı katıldı.
Davetin ardından kafalarda,“bu kadar kişi bir gecekonduya nasıl sığdı” sorusu kafaları karıştırdı.
* Odatv.com
+++++
İtibar zillerini geç duydu
Anayasa Mahkemesi’nin kimi konularda “reva gördüğü muamele”nin kurumun “CHP ile irtibatlandırılmasına” sebep olduğunu yazan Fehmi Koru şöyle diyor:
“...itibar açısından ‘alarm zilleri’ çaldıran kurumlar arasında Anayasa Mahkemesi de var.”
Haşim Kılıç en kritik kararların arifesindeyken AKP’li milletvekilleriyle kuzu tandır yediğinde, rivayete göre bayram tatilini Hatay Samandağ’da AKP’li bakanlarla geçirdiği dönemlerde filan hiç çalmadığına göre arada bir tutukluk yapıyor demek ki bu itibar zilleri...
+++++
KISA... KISA...
/ Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, kurucu başkanı Sedat Simavi’yi anmak üzere, yarın saat 14.00’te Basın Müzesi’nde bir toplantı düzenleyecek. Orhan Erinç başkanlığındaki toplantının konuşmacıları Orhan Koloğlu ve Cihan Demirci...
/ Habertürk TV’den ayrılan Özlem Sarıkaya NTV’nin Gece Haberleri’ni sunmaya başladı.
/ Açılımı eleştiren yazısında Rojin’e hakaret ettiği gerekçesiyle açılan davada Serdar Turgut hakkında 2 yıl 4 ay hapis cezası istendi.
/ Hürriyet Pazar editörü Savaş Özbey, Hürriyet Ekler’in Yayın Koordinatörü, Cumartesi eki editörü Banu Tuna da Hürriyet Ekler’in Haber Müdürü oldu.
+++++
Müslüman katliamına alkış tutan kimdi
“We further hope and pray that the brave young men and women return home with the lowest possible casualties...”
Tayyip Erdoğan’ın 04.04. 2003 tarihinde ABD’nin ünlü Wall Street Journal gazetesinde yayımlanan yazısı yukarıdaki satırlarla bitiyordu. Tercümesi:
“Kahraman çocuklarınızın anavatana en az kayıpla dönmesini umuyor ve dua ediyoruz...”
O günlerde Katoliklerin ruhani lideri Papa 2. Paul bile savaşların olmaması ve masum kanı dökülmemesi için dua ediyordu...
Kendini “Müslüman demokrat” diye satan AKP iktidarı ise kitle imha silahı yalanı ortaya çıktığı halde ABD’nin Irak katliamını desteklemekteydi.
Tayyip Erdoğan masum Iraklı çocuklar için değil, katil ABD’nin askerleri için dua etmekteydi.
Türkiye’nin vicdanlı insanları savaşa karşı eylemler geliştirirken AKP Türkiye’yi ABD üslerine açmanın hazırlığını yapıyordu...
Tezkere soylu TBMM üyelerinin gayretiyle geçmedi ama Türk hava sahası ABD uçak ve füzelerine açıldı... Türkiye’deki üslerden beş bin sorti yapan ABD uçakları Irak halkı üzerine ölüm yağdırdı... AKP iktidarı bu insanlık suçuna ortak oldu. Bizler var gücümüzle savaş karşıtı yayın yaparken hem AKP hem yandaş basın ABD’nin Müslüman katliamına alkış tutuyordu.
Bugün hidayete erdiler, Müslümanlar ve ezilenlerden yana oldular...
Bu kadarla da kalmadılar...
İsrail’i kınamakla birlikte AKP iktidarının olaydaki sorumluluğunu sorgulayanları “İsrail yanlısı” diye yaftalıyorlar.. Hedef gösteriyorlar...
Sanki dün Müslüman katliamına alkış tutanlar kendileri değilmiş gibi...
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
MİNİ YORUM
Olağanüstü hal...
Alt tarafı yağmur yağdı... Sabahtan beri 40 telefon; “İyi misin?”, “Bir şeyin yok değil mi?”, “Cepten ulaşamayınca endişelendik!”... Sanırsın savaş muhabirliği yapıyoruz... Dün bir çok arkadaşın “gazeteye ulaşamama” maceralarına şahit olunca emin oldum; Olağanüstü Hal Bölge Valiliği’ne bağlanmalı İstanbul!