Toprak, satış ve onur!
Eski ABD Başkanı Bush, Beyaz Saray’da Türk yetkililere görüşmelerin “at pazarlığı” na döndüğünü söylemişti. Bu görüşmelerden bir süre sonra da ABD, Irak’ta izlediği politikalara destek vermesi kaydıyla Türkiye’ye bir milyar dolar hibe yapılacağını açıklamıştı. Türkiye’de muhalefetin ve kamuoyunun yoğun eleştirisi sonucunda ABD’nin bu şartlı hibesini iktidar, istemeye istemeye kullanmayı reddetti. ABD’nin para karşılığı bir anlamda Türkiye’nin siyasetini satın alma teşebbüsü de böylece başarısız oldu. Ünlü spekülatör Soros, bir ziyareti sırasında “Türkiye’nin en iyi ihraç malı, askeridir” dediği bilinmektedir.
Bu tür birkaç olgu ve yargı bile yabancıların Türkiye’yi nasıl algıladıklarını göstermeye yeterlidir. Uluslararası aktörlerin, Türkiye ile ilişkilerinde her şeyden önce parayı ölçü olarak almaları nedensiz değil. Zira Türkiye’yi yönetenler iflas etmiş bir tacir psikolojisiyle adeta ülkenin her değerini açık artırmaya çıkarmış durumdalar. 2002 yılının başından bu yana Türkiye’nin satışa konu olmayan hiçbir değeri kalmamıştır. Ülkede üretilen mal ve hizmetler değil, doğrudan doğruya Türkiye’nin kendisi pazarlanmaktadır. Bu pazarlamanın içinde Türk milletinin tarihi, kutsal değerleri, sınırları, askeri ve inançlar sistemi de vardır.
İktidar yabancılara yapılan gayrimenkul ve arazi satışlarında (Galataport vb..), stratejik kuruluşların özelleştirilmesinde (enerji, demir çelik vb..), tarihi yerlerdeki mekânların satışında (Uçhisar vb..), su ve sınır boylarının kiralanmasında (mayınlı araziler vb..) hiç bir sakınca görmemektedir. “Para gelsin de nereden, hangi maliyetle ve nasıl gelirse gelsin” ilkesizliği iktidar yetkililerinin iliklerine işlemiş durumdadır. İktidar yetkililerinin “yabancıların, sırtlarına alıp gidecekleri yok ya” diyerek yaptıkları açıklamalar, vurdumduymazlıklarının ulaştığı boyutu göstermektedir. Bugün Türkiye’de başta banka ve sigorta sektörü olmak üzere bir çok alanda yabancılar üstünlüğü değil, hâkimiyeti ele geçirmiştir.
Her şeyi satışa çıkarmak!
Mayınlı arazilerin temizlenmesi ve kiralanması konusunda TBMM’ye sunulan tasarıyı da bu bağlamda düşünmek gerekir. Türkiye’deki iktidarın, para söz konusu olunca ülkenin stratejik ihtiyaçları, güvenlik gerekleri, tarihi ve kültürel çıkarları, hiçbir şeyi gözü görmemektedir.
The Economist dergisi “Bahreyn, tarımsal üretim için Türkiye ile 500 milyon dolarlık arazi anlaşması imzaladı” dedi. Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, “Satma ya da kiralama söz konusu değil. Bahreyn, Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt, Suriye, Sudan gibi ülkelerle tarım yöntemleri konusunda mutabakat yaptık” türünden bir açıklama ile dolaylı olarak söylenenleri doğrulamıştır. Türk halkı, iktidarın arazilerine uygulanan muamelenin ne olduğunun haberini The Economist dergisinden öğreniyor. Mayınlı araziler konusundaki tartışmalar olmasaydı, Türkiye’nin Bahreyn ve diğer ülkelerle tarım alanlarıyla ilgili olarak yaptığı satış, kiralama ve diğer anlaşmalardan kamuoyunun haberi dahi olmayacaktı.
Küresel ısınma, suyun stratejik değeri, sınırların kuşkulu şirket ya da ülkelerin denetimine elli yıllığına kiralanması, toprağın kıt kaynak, ya da kutsal olması, milli güvenlik, ya da ulusal çıkar gibi kavramlar iktidar yetkililerini hiç mi hiç ilgilendirmiyor. İktidar, hayırsız evlat gibi dünden kalan ne varsa hepsini elinden çıkarmakla meşgul. AKP iktidarına ülkenin satılık olmayan bazı değerlerinin de bulunabileceğini; Türkiye’nin onurunun ise “at pazarlıklarına” konu edilemeyeceğini birilerinin acilen hatırlatması gerekir!