Toprağın efendisiydi köle oldu
Türkiye tarım hayatı tam bir tükeniş ve yıkım tablosudur. Ne yazık ki kendi kendine yeten kendi insanını besleyen Türkiye'den 164 ülkeden tarım ürünü ithal eden Türkiye'ye geldik. Bu kısa ve çarpıcı bilanço pek çok acı gerçeğin örtüsüdür. Ülke ekonomisi temelden çatıya reform bekliyor. Bu reformlar bilgi, tecrübe ülke şartlarını tanıyan kadrolarla yapılabilir.
Bölgeler, sosyal sınıflar ve zümreler arası gelir dağılımı bozulmuş, köylü adeta açlığa mahkûm edilmiştir. BM Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) verilerine göre 2000 yılında %35,3 olan kırsaldaki nüfus, 2011'de %28,6'ya inmiştir.
Gerekli tedbirler alınmaz, köylü belli kalkınma düzeyine ulaştırılmazsa bu gidişatın sonu halen 20 milyon olan köylü nüfusun 2050'de 4,5 milyona gerileyecek olmasıdır. "Oh! Ne ala ABD'de de böyle %4 tarımda çalışanla dünyayı besliyorlar" diyemeyiz. Çünkü oradaki tarımın şartlarıyla bizim aramızda uçurumlar var. Türkiye kırdan gelen nüfusu sanayi sektörüyle ememiyor. Kırsal kesimden gelenler şehirlerin etrafında işsiz, ümitsiz, sosyal güvencesiz gettolar oluşturuyor. Bu bir sefalet tablosudur. Sefalet şartlarında yaşayan 65 ülke arasında Türkiye 6. sıraya yerleşti. Dünya sefalet liginde Türkiye, iflasın eşiğinden dönen Yunanistan ile yarışıyor. Türkiye'yi bir basamak geriden İspanya takip ediyor.
Yabancı çiftçiler
AKP İktidarı toprağın efendisi olan köylüyü toprağın kölesi yaptı. uyguladıkları sistemle çiftçiyi tohumdan ilaca, gübreden teknolojiye dışa bağımlı hale getirdiler. Bu kısır döngü içinde köylü ürettiği malın maliyetini karşılayacak bedelden mahrum kaldı. Çünkü "0" gümrükle yapılan ithalat köylünün önünü kesti. Bankalara borçlarını ödeyemeyen köylü, toprağını düşük fiyatla satmak zorunda kaldı. Ülkenin verimli arazileri yabancı kişi ve şirketlerin eline geçmeye başladı. Bugün 20 ilimizde 24 farklı ülkeden kişi ve şirket tarım arazilerini satın alarak çiftçilik yapmaya başladı.
Türkiye bir zamanlar mükemmel çalıştırdığı üretici birliklerini; 1980'den sonra üvey evlat olarak gördü. Sonra; üvey evlat hayırsız evlat oldu. Yok olmaları için mümkün olan yapıldı. Halbuki birlikler üreticilerinin malının gerçek değerini bulması için çalışır, gerekirse üreticiye kredi açar, O'nun piyasa şartlarında koruyucusu olurdu.
Ne yazık ki 1980 sonrası içine sürüklendiğimiz ve AKP hükümetleri döneminde zirveye çıkan plansız ve programsız devlet yönetimi anlayışı çok büyük kayıplara sebep oldu.
Birlikler piyasa şartlarında üreticilerin koruyucusu idi. Yıllarca birlikler eliyle soğuk hava zinciri kurulması fikrini savundum. Ne yazık ki Bakanlık ve Müsteşarlık dönemlerimde bu işi başaramadım. Eğer birliklerin soğuk hava deposu olsa hiç bir ürün tarlada çürümez, akıl almaz fiyat düşmeleri ve yükselmeleri görülmezdi. Üretici mallarını buzhanede saklar, birliklerden alacağı avansla acil harcamalarını karşılar, piyasada uygun fiyat doğunca malını satardı.
Bugün ne görüyoruz? Köy, köylü, köylünün üretim gayreti ve "Köye giren para ile çıkan paranın dengesi" hiç hatırlanmıyor. Köylü iliğine kadar tükenmişliği yaşıyor. Hükümet tam yerli mahsulün piyasaya sürüleceği zaman, sıfır gümrükle ithal kararı alıyor. Bunu üretici menfaati, ülke ekonomisinin güçlenmesiyle açıklamak mümkün mü?
Tütün tarlaları boş. Sadece tütün tarlaları değil, pamuk tarlaları da boş. Aynı perişanlık meyve üreticileri için de bahse konu. Niye üretici meyveyi dalında, henüz olmamışken satıyor? Veya toplamıyor? Plansız, programsız "Tarım Politikaları" hayvancılığı da öldürdü. Türkiye kurbanlık hayvan ithal eder hale geldi.
Akla zarar işler
Hayvan üreticileri büyük sıkıntı içinde. Ülkemiz 1 kg süt fiyatını, 1 kg yem fiyatının önüne götürememiştir. Bu akla zarar işler nasıl oluyor?
1-Ülkemiz temel kimya sanayisini kuramamıştır. Türkiye'de tarım ilaçları çok pahalıdır. Aynı şekilde gübre fiyatları da çoğu ithal edildiği için çok yüksektir.
Millî ekonomi sancımız olsa, AVM, gökdelen inşaatlarına para gömeceğimize temel kimya sanayimizi kurardık. AB'nin tarım politikalarına uyum sağlayacağız diye kendi çiftçimizi perişan ettik. Halbuki onların gizli destek politikalarını araştırıp, biz de kendimize uygun hale getirebilirdik. Böyle yapsaydık gücümüzü korurduk.
2-Bugün Türkiye ekonomisi toplu bir bakış açısına muhtaçtır. Tecrübeli, eski plâncı kadroları, ekonomi ile meşgul ilim adamları, bilgi ve tecrübesine güvenilen ekonomi yazarlarının katılacağı bir seri toplantı ile genel değerlendirme yapılabilir. Bu toplantıların sonunda ortaya çıkacak (Tarımda Kalkınma Programı)nın ışığında; Tarım ve Hayvancılık kesimi için devletin güven vereceği, sorumluluk alacağı, üreticiyi kaderine terk etmeyen bir ekonomi politikası tespit edilerek uygulamaya konulur.
Üretmenin coşkusunu yaşayarak tarlalarımızdan bereketin fışkıracağı günlerin yakın olmasını dileyelim.