Toplumun geleceği ipotek altında
1950 yılından önceki yıllarda, eğitimin tamamını devlet organize ediyordu... Yetenekli olanlar parasız yatılı okullarda okuyordu... Köye ve köylüye dönük, "Köy Enstitüleri" vardı. Bu uygulamalar Demokrat Parti döneminde de bir süre devam etti... Sonra eğitim özel sektöre devredilmeye başlandı.
Gerçekte ise eğitim hizmetleri ve özellikle yüksek öğrenim, hem eğitim yapana kişisel fayda sağlar, hem de aynı zamanda topluma fayda sağlar. Eğitim seviyesi daha bilinçli bir toplum yaratılmasına imkân verir. Toplumda insan ilişkileri gelişir. Kalifiye işgücü ve teknik eleman yetişir. Kalkınma hızlanır. Bu nedenle eğitime ayrılan kaynakların etkin kullanılması gerekir.
1. Türkiye'de eğitimin özelleşmesi, eğitimde etkinliği düşürdü.
Vakıf üniversiteleri, paralı özel üniversitelerin nasıl kullanıldığını daha net bir şekilde ortaya koydu. AKP iktidarına kadar bu üniversiteler devlet yardımı aldı. Hatta Ankara'da bu üniversite vakıflarından birisi devletten aldığı arsaların bir kısmında üniversite yaptı, bir kısmında ise villa yapıp, sattı.
AKP iktidarı da işine geldiği gibi zaman zaman, bazı vakıf üniversitelerine arsa ve bina tahsis ediyor. Vakıf üniversiteleri 2008 yılına kadar bütçeden de destek alıyorlardı... Fakat 2008'den itibaren Sayıştay devlet yardımını durdurdu.
Anayasaya göre adları vakıf üniversitesi olsa da, birkaçı dışında tamamına yakını özel üniversite ve kâr amacına yönelik olarak çalışıyorlar. Bu üniversiteler işletme gibi onlarca milyon dolara alınıp-satılıyorlar.
Vakfı kuranlar, aynı zamanda özel şirketleri ile aynı üniversitenin inşaatlarını yapıyorlar ve vakıf üniversitelerine bağlı işletmeleri çalıştırıyorlar.
Öğrenim ücretleri ise Amerikan üniversitelerini kıskandıracak kadar yüksek düzeyde. Buna karşılık maliyetlerini düşürmek için öğretim üyesi ve araştırmacı yetiştirmiyorlar, öğretim görevlilerine ders başına ücret veriyorlar.
2. Siyasi iktidar eğitimi, kadro oluşturmak ve kendi ideolojisi için kullanıyor.
Eğitim ideolojinin bir paravanı olarak kullanılmaya başlandı. Ne zaman ki eğitim kısmen özelleştirildi, eğitimde devlet boşluğu ortaya çıktı... O zaman okumak hevesinde ve yeteneğinde olanlar, çeşitli örgütlerin ve bazı tarikatların kucağına düştü.
Siyasilerin bu istismarı, rahmetli Ecevit'in Fethullah Gülen'in yurt dışındaki okullarını övmesiyle başladı.
Fethullah Gülen'in yurt dışındaki okullarını övenlere şu soruyu sormak gerekir... "Eğer bu okullar çok gerekli ve Türkiye için faydalı iseler, o zaman devlet neden bu işi yapmadı?.."
Millî Eğitim Bakanı, 2002-2003 yılında 440 olan İmam hatip lisesini, 2014-2015 yılında 1017'ye çıkardıklarını açıklamıştı. Şimdi, adresinden dolayı zorunlu olarak imam hatip liselerine yazılmak istemeyenler için bir zülüm haline geldi.
Teknoloji bir ülkenin kalkınmasında olmazsa olmazlardandır. Buna rağmen fen liseleri çok az sayıdadır. Bu liseler sayısal ağırlıklı öğretim yapan kurumlardır. Öncelikli olarak, nitelikli bilim insanları yetiştirmek, başarı ve zekâ seviyeleri yüksek öğrencileri eğitmek amacıyla kurulmuşlardır. Milli Eğitim neden bu liselere ağırlık vermiyor da ideolojik amaçlı olarak İmam Hatip Liselerine ağırlık veriyor?
AKP iktidarı, rasyonel olduğu için değil veya eğitimde etkinlik amacıyla değil, kavga yaptığı için hizmet grubuna ait dershaneleri kapattı. Anayasa Mahkemesi ise tersine karar verdi.
Sonuç olarak; devletin eğitimde boşluk bırakması ve paralı eğitim anlayışı, eğitim sistemini her türlü istismara açık hale getirdi... Siyasi iktidarlar, eğitimde fakirden vergi alıp, zengine veren bir aracı oldular. Şimdi AKP iktidarı bu düzeni daha da geliştirdi... Eğitimi ve sağlığı tamamıyla özel sektöre yaptırmak istiyor.
Eğitim ve sağlık, bir toplumun geleceğidir... Bu geleceğin tehlikede olduğunu şimdi daha net görmeye başladık...