TOPLUMLARI YÖNETMENİN YOLLARI...
Sevgili okuyucularım. Bir bayramı daha geride bıraktık. (Geçmiş bayramınız tekrar kutlu olsun.) Umarım hepiniz mutlu günler geçirmişsinizdir. Ben annemin ani rahatsızlığı nedeniyle bayramı Gazi Hastanesi’nde geçirdim. Yaşamsal bir tehlikesi yok ama siz bu yazıyı okuduğunuz sıralarda o ameliyattan çıkmış olacak. Artık, yaşlanmanın sıkıntıları nedeniyle bir babam, bir annem sırasıyla hastaneye yatıp çıkıyorlar...
SORULAR..
Sizlerden uzak kaldığımız günlerdeki gelişmelerle ilgili yazmak istiyorum ama haftada bir yazınca, sıra gelmiyor.. O yüzden biraz özet yapayım.
Son hafta içinde, ordumuz Irak’ın kuzeyine ikinci operasyonu da yaptı. Bunun sonuçları açıklanınca yorumlayacağım. Öte yandan, Kurban bayramını geride bıraktık ama, fırsat bulunca bir “kurban” değerlendirmesi yapmak istiyorum. Pek çok insan gibi, ben de bu yıl kurbanımı Mehmetçik Vakfı’na bağışladım. Bunu gönül rızasıyla yaptım ama, yine de tartışılması gereken önemli birçok nokta olduğuna inanıyorum. Artık, pek çok kuruluş yalnızca kurbanın “derisini” değil, tamamını alıyor. Türk Hava Kurumu’nun yalnızca “kurban derisi” toplama dönemi geride kaldı. Bu kuruluşların bir kısmı adınıza kurbanı kesiyor, bir kısmı sadece parasını alıyor. Bir kısmı da isterseniz kesiyor, isterseniz bağış olarak kabul ediyor.
Tartışmak istediğim (belki de Ceviz Kabuğu’nda tekrar masaya yatırmamız gereken) sorular şunlar: Kurban ibadetinin yerine gelmesi için, kurban kesmek yerine bağış yapmak mümkün mü?.. Adınıza kurban kesenler, bunları nerelere, hangi koşullarda dağıtıyor; bunları denetleme olanağı var mı?.. Sadece para(bağış) kabul edenler, bu paraları kaç yıl içinde nerelere nasıl harcıyorlar; bunun denetimini kim yapıyor?.. Kızılay’ın yerini almaya çalışan derneklere, AKP destek veriyor ama, bunlara ne kadar güvenilebilir; bir süre sonra skandallar patlar mı?.. (Kendi adıma, Mehmetçik Vakfı’nın sözünü yerine getirdiğinden içim rahat.)
“HAKEM OL, AMA BÜTÜN YOLLARI TIKA!..”
Sıcak siyasi gündemden bunlara zaman kalmadığı için başlıklarını verip geçtim..
İçinden geçtiğimiz emperyalist süreçte, sömürgecilerin binbir taktiğini görüyoruz. Yine bunlara dönelim ve yüzyıllar öncesinden bir örnekle onların değişmeyen taktiklerini açıklayayım.
Kral Büyük İskender, filozof Aristo’ya bir mektup yazar ve sorar:
- “Zapt ettiğim topraklardaki insanları baskı altında tutabilmek için neler yapmalıyım?”
Sonra, aklına gelen yöntemleri sıralar:
“1- Onları sürgüne mi göndereyim?
2- Hapse mi atayım?
3- Kılıçtan mı geçireyim?”
Filozof Aristo hepsine tek tek yanıt verir:
“1- Onları sürgüne gönderirsen, sürgünde top(ar)lanıp sana isyan ederler.
2- Hapsedersen, hapishaneleri militan yuvasına çevirirler, denetiminden çıkar.
3- Kılıçtan geçirirsen, sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür, krallık tahtını sallar.”
Büyük İskender’in aklına gelen hiçbir yönteme onay vermeyen Aristo, Kralın gücünü koruması için şu öneride bulunur:
“İnsanların arasına nifak(ayrılık) tohumları ekeceksin ki, birbirleriyle mücadele etsinler, savaşsınlar. Savaşınca, hakem olarak kendini kabul ettireceksin ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın.”
Bu örnek, Türkiye ve bölgemizdeki oyunları nasıl da açıklıyor değil mi?..
HAKARETE ÖVGÜ!..
Bu arada, tüm dünyada 1,8 milyon adet sattığı ifade edilen Alman Der Spiegel dergisi, Kur’an’ı Kerim’i kapak konusu yapmış ve tam 20 sayfa ayırmış.
Yazının aslını bulup, inceleme fırsatım olmadı. Basında yer alanları incelediğimde, hani o kuşkucu yanımız var ya, o yine öne çıktı ve gördüm ki adamlar bize övgü görünümlü hakaret ediyorlar!..
Kur’an’ı Kerim’e “Müslümanlar’ın İncili” diyorlar.. Çok korkulan ve aynı zamanda kötüye kullanılan bir kitap olduğundan söz ediyorlar.
İncil gibi modern olmadığı, modernleştirilmesi gerektiğini söylüyorlar.
İncil’de anlatılan kimi konuların Kur’an’da da olduğunu söyleyerek İncil’in daha büyük olduğunu anlatıyorlar!.. Dinlerarası diyaloğu bu kez Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu’nun fotoğraflarıyla öne çıkarıyorlar. Ve daha neler neler..
Hatırlanacağı gibi, aynı dergi birkaç yıl önce Hz. Muhammed’e hakaretler yağdırmıştı. Bunları hatırlamayan, yazdıklarını -büyük olasılıkla görmeden- herhalde bir ajansın yorumuna güvenerek yazan Türk medyası “Alman dergisi kutsal kitabımızı övdü” diye seviniyor!
Hakareti övgü olarak gören medyamızın bu kez bayram rehavetine kapıldığını düşünmek istiyorum.