TOPLUMA DELİ GÖMLEĞİ GİYDİRMEK!..
Yaşananları analiz etmek önemli.
Oynanan oyunları görebilmek önemli. Bu çoğu zaman zordur. Ancak, zoru başarıp oynanan oyunların arkasındaki sırrı görmek bile başınıza geleceğe çare olmuyor. Oyunu durdurmuyor.
Bugün yaşananların ardındaki gerçekleri de herkes görüyor, biliyor ama kimse önleyemiyor. Kim kimi niçin tasfiye ediyor; tasfiye edilen aslında kişiler mi, yoksa Türkiye’nin geleceği mi; istihbaratçılar arasındaki kavga mı; Türkiye’nin AB(D)’ye bağımlı kalması mı, yoksa tüm dünyaya açılma kavgası mı?
Bugünü bugünden değerlendirebilmek için “Kod Adı: 68” ve “Ey Türk İstikbâlinin Evlâdı” adlı kitaplarıma mutlaka bakılmalıdır. Oradaki isimleri kaldırıp, bugün adı geçenleri koyun ve okuyun.
“AĞACI DEVİRDİLER!..”
Muhaliflerin susturulduğu bugünkü Türkiye’de, hukuk ve demokrasi ile ilgili eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk’un sözlerine bakalım. Selçuk, bir yargı yılı açılışında karşılaştırmalı olarak şunları söylemişti. Belki bugünlere ışık tutar:
- İnsan yok edilebilir, ama teslim alınamaz. (Hemingway). Düşünceler kurşuna dizilmez (Napoleon). Düşüncelerin, inançların açıklanmasını yasaklama girişimleri dün olanaksızdı, bugün daha da olanaksızdır (S. Selçuk).
- Sokrates’i yargılayan 502 yargıçtan hiçbirinin adını bilmiyoruz. Ama 2398 yıldan beri ’hükümlü Sokrates konuşuyor’ (Faruk Erem). Düşünce yasakları her zaman toplum zararınadır (S.Selçuk).
- Ötekinin kökünü kazımak için yapılan her girişim, ötekinin yok edilemezliğini kanıtlamaktadır (Baudrillard). Demokrasinin çokluk ayırdına varılamayan dehası da işte burasıdır (S.Selçuk).
- Bir meyve koparmak için ağacı devirdiler (Montesquieu). Topluma deli gömleği giydiren böyle bir rejimde ve devlette insanlar maske takıp sahte kimlik kartlarıyla dolaşmak zorundadır. Bireyler için tek kurtuluş yolu ikiyüzlülüktür. Orada hiç kimse artık kendisi değildir. Ortalıkta duyulan sesler slogan, yinelenen törenler kısır ritüellerdir. Pastorize insanlardan oluşan bir toplumda fotokopilerle yığınlaşma başlar. Örgütlenme yoktur. Çünkü farklılık yoktur. Bunun adı da kültürel soykırımdır (S. Selçuk).
- Zorbalar saltanatlarını sürdürmek için bölüyorlar. Sizler özgürlüğün saltanatını sürdürmek istiyorsanız iktidarı bölünüz (Saint-Just). 1789 İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirisi’inde erkler ayrılığına yer vermeyen anayasaların anayasa sayılamayacakları vurgulanmıştır (S. Selçuk).
UÇAN DAİREDEN VAHİY VE HUKUK..
Bu arada, gündem biraz yavaşlamışken, bir başka hukuki gelişmeyi paylaşmak istiyorum.
Mevlâna’nın ruhunu taşıdığını ileri süren “Dünya Kardeşlik Birliği Vakfı Başkanı ” Sahte peygamber “ olarak anılan Vedia Bülent Önsü Çorak ve üyeleri 7 yıl önce bir dava açmışlardı. Merkezleri dışında 12 şubenin aynı dilekçeyle açtığı davanın 11’ini kazanmıştım. Bir tanesi ise, benim sırasıyla atv, Show, Star, Flash TV ve Kanaltürk serüvenlerim nedeniyle takip edemediğim için kaybettim. Toplam istenen para 455 milyar TL idi. 450 milyar liralık kısmını kazandım. 5 milyar liralık kısmını kaybettim.
Uçan daireden vahiy aldıklarını ileri süren Dünya Kardeşlik Birliği’nin Bilgi Kitabı adlı bir kitabı var. Bu kitap hakkında Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı’nın raporu şöyle diyor (Başkan ve 15 profesör ve doçent imzalı):
” Baştan sona çelişki ve tutarsızlıklarla dolu olduğuna yüzlerce örnek gösterilebilecek ’Bilgi Kitabı’, din kitabı olmak bir yana, hiçbir bilimsel, edebi ve felsefi düşünce niteliği de taşımamaktadır. Halkımızın zihinlerini karıştıracak, onları hem İslâm dışı, hem de akıl ve bilim dışı yönlere sevk edecek, böylece ülkemizde din ve mezhep kavgaları yaratabilecek, dînî ve millî birlik ve bütünlüğümüzü bozabilecek nitelikler taşıyan bu kitabın zararlı bir yayın olduğuna karar verilmiştir.
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Raporu da benzer görüşte (4 profesör imzalı): “Kitabın ..fevkalade yanıltıcı, şaşırtıcı ve zihinleri bulandırıcı olduğu, aynı zamanda halkımızın dini ve milli değerlerini saptırıcı, küçük düşürücü ve devlet kurumunun yapısını değiştirici nitelikte olduğu görülmektedir. Kitap akıl ve gerçek dışı birtakım imajinasyonlardan ibarettir. Eserin bütünlüğü itibariyle,İslâm dininin temel ilkelerine aykırı ve bazen de yanıltıcı, küçük düşürücü ifadelerle dolu olduğu; başta büyük peygamberler ve ünlü velîler olmak üzere büyük önder Atatürk’ün yazar tarafından kişisel amaçlarla yanlış yorumlanıp çarpıtıldığı ve hatta kötüye kullanıldığı görülmektedir. Eserde görülen akıl, bilim ve din dışı abartılı ve kasıtlı yorumların zaman zaman laiklik ilkesini zedeleyecek ve anayasamızın öngördüğü milli birlik ve beraberliğimizi zayıflatacak boyutlara ulaştığı görülmektedir.”
Benzer bir rapor da, 4 profesör ve doçent imzalı İzmir D. E. Üniversitesi İlahiyat Fakültesi raporu.
Takipsizlikten kaybettiğimiz dava, Ceviz Kabuğu’nda adları hiç anılmadığı halde Tekirdağ Şubesi’nin açtığı dava. Bu bilgi kitabına inandıkları için dava açanlar şunlar: Mustafa Özgül, Bekir Güngör (aynı zamanda davayı açan avukat), Cafer Çetin, Rasim Namuk, Sacit Tuğrul Üren.
Benimle birlikte dava açılanlar ise şunlar: Satel Sabah Televizyon Prodüksiyon A.Ş., Prof. Dr. Zekeriya Beyaz ve Cengiz Özakıncı.
Şimdi Türkiye’nin önünde böyle bir dava var. Uçan daireden vahiy almak serbest, onu haber yapmak yasak!..
Raporlar ortada, karar ortada.
Bu konuya devam edeceğim ama sıcak gündemden fırsat buldukça sizlerin görüşlerini de bekliyorum.