Tiyatroda kanlı koltuklar!..

İranlı general Kasım Süleymani'nin suikasta kurban gitmesinin ardından yaşanan kimi olaylar tuhaf soruları da akla getiriyor...

İlginç kuşkular öne çıkıyor ve komplo teorisi denilmeyecek gelişmeler de ardı ardına sıralanıyor...

Evet; Orta Doğu bu, ne senaryo biter ne film, ne de tiyatro!!!

Karşılıklı meydan okumaların, intikam çığlıklarının atıldığı bir gerginlik sürecinde; üstelik Orta Doğu'nun binlerce yıldır çözülemeyen gizeminde ve Bağdat'ın ortasında, İran-ABD ortak yapımı bir diplomatik gerilim filmi mi çevrildi acaba?

Ahval ve şeraite bakılırsa; krizde olan iki aktörün çözüm arama çabaları ve buradan zaferle çıkma beklentileri, olaylardaki tuhaflıkları ne yazık ki büyütüyor!..

O halde yaşananlara "senaryo" da dedirtecek olayların başına dönelim:

Amerika ile İran'ı neredeyse savaş konumuna getiren olaylar Irak'ta bir Amerikan görevlisinin 27 Aralıkta öldürülmesiyle büyümüştü...

Ne kadar tuhaf ki; Pentagon emrinde Arapça tercüman olan bu Amerikalı, aslında 2017'de ABD vatandaşı olmuş, evli-iki çocuklu Iraklı Navres Valid Hamid'miş...

Daha önce ABD hesabına çalışan onlarca Iraklı tercümanın öldürülmesine sessiz kalan Amerika, işte Washington'la Tahran'ın karşı karşıya gelmesi için Irak'ta, bir Iraklının yine Irak kökenli şii Hizbullah tarafından öldürülmesini savaş gerekçesi yaptı!!!

İran'ın Hürmüz Boğazı'ndaki tacizleri ve ABD'ye ait bir insansız hava aracının düşürülmesinin ardından tercüman da ölünce, tuhaf olaylar ardı ardına yaşanmaya devam etti...

Suikast, füze, kuşku!..

İran devletinin sadece gözü-kulağı değil, aynı zamanda beyni olarak da nitelendirilen Kasım Süleymani'nin öldürülmesinin ardından Tahran yönetiminde öylesine öfke dolu çıkışlar yaşandı ki, bölgeyi bilmeyenler savaş çıkmasının an meselesi olduğunu düşünebilirdi...

Süleymani'nin cenazesini bir kamyona yükleyerek İran'ın en büyük kentlerinde dolaştıran mollalar, Orta Doğu'da bir kan davası geleneği olan (kurban defnedilmeden intikamı alınır) şeklindeki düşünceyi yaşama geçirmek için bir gece ABD'nin Irak'taki üssüne 22 füze attılar, birkaç saat sonra da Süleymani'yi toprağa verdiler...

Generalin cenazesindeki izdihamda 50'den fazla insanın ölümünü pek umursamayan (!)

Tahran yönetimi, füze saldırısında 80'den fazla ABD askerinin öldüğünü duyururken medyaya yalnızca oraya-buraya saçılmış ve füze parçası olduğu ileri sürülen hurdaların fotoğrafları yansıdı... Ortada, ABD askerlerinin öldüğüne ilişkin tek fotoğraf olmaması düşündürücüydü!..

Öte yandan; Süleymani'nin Irak'a gideceğini, havaalanında karşılanacağını, hatta bineceği aracı bile tespit ederek havadan imha eden Amerika'nın, bu suikastın ardından hedef olacağını bilmemesi tabii ki mümkün değildi...

Vurulan askeri üste 1500 ABD askerinin başka bir bölgeye nakledilmemiş olması da olasılık dışıydı...

Bu sırada, CNN International'in, "Trump yönetiminde, İran'ın ABD askerlerinin olduğu yerleri bilerek ıskaladığı inancının arttığı" iddiasını duyurması da kuşkuları büyüttü...

Şaşırtıcı sükunet!..

Velhasıl, 80 ABD askerinin öldürüldüğü iddiasına rağmen Amerika'daki suskunluk şaşırtıcı boyutlardaydı!..

Çünkü suikastın ardından, İsveç diplomasisi üzerinden Tahran yönetimine anlaşma mesajı gönderdiği ortaya çıkan Amerika, Trump'ın önceki gün yaptığı basın toplantısıyla birlikte ihtiyatlı yaklaşımını korudu!..

Ve Trump üsdeki tahribatı "minimal" olarak nitelendirdi, asker kayıplarının olmadığını söyledi, intikam çığlıkları atmak yerine, İran'a ağır yaptırımlardan sözetti, NATO'yu ise daha etkili davranmaya çağırdı...

Trump'ın sıradışı serinkanlı (!) davranışlarının yanısıra, ABD diplomasisinin dün sabah saatlerinde mollalara "ciddi müzakere" teklif etmesi, İran'ın bunu "ciddiyetsiz" bulması ve hatta Tahran yönetiminin "henüz intikam alınmadı" şeklindeki tehditkar açıklaması, "Orta Doğu'da aslında neler oluyor" sorusuna daha fazla inandırıcı yanıtlar aramaya başladı...

Kasım Süleymani suikastının ardından ortalık yaygaraya verilirken, sükunetin iki tarafa da çok hızlı biçimde nüfus etmesi, işte yazının başından itibaren dikkat çektiğimiz tuhaflıkları daha da büyüttü...

Kurbanlar ve zaferler!..

Trump; Tahran tarafından füze atılan askeri üslerinde sadece bir hangarın tahrip olduğunu iddia etse de, uydu fotoğraflarında, bölgedeki yıkımın ciddi boyutlarda olduğu ortaya çıktı...

Ancak Amerikan askerlerine ait bir tabut fotoğrafı dün de medyaya yansımadı!!!

Olayları yaşandığı koşullar içerisinde analiz etme geleneğine ısrarla dikkat çeken biri olarak, Irak ve İran'daki olaylar yanyana getirildiğinde, akıllara yalnızca "kim kazandı, kim kaybetti" sorusu gelmiyor!..

"Kim hangi planı yaptı, kimin amacı neydi, kim-kimi kullandı, kim niçin kurban oldu ve sonunda kimler tahtlarını koruma şansını yakaladı" soruları da yanıt aramaya devam edecek...

O halde akıllara başka soruları da getirecek yanıtlardan birini biz verelim;

İran'da 2018 yazından itibaren başlayan gösteriler, geçtiğimiz ay 650'den fazla insanın öldürülmesine yol açan kargaşaya ulaşarak mollaların tahtını sarsarken, diğer yandan ABD senatosundaki azil tartışması Trump'ın geleceğini tehlikeye düşürmüşken; 2 ülke, yani İran'ın eskiden, ABD'nin ise son dönemde iyice düşman olduğu sahipsiz Irak'ın ortasında bir kanlı tiyatro mu sergilendi?..

IŞİD lideri Ebubekir El Bağdadi'den sonra "en büyük teröristlerden biri" olarak nitelendirdiği Kasım Süleymani'yi de ortadan kaldırarak bir yandan azil sürecinde üstünlük sağlayarak kamuoyu desteğini artıran Trump, 2020'nin Kasım ayında yapılacak seçimleri garantiye alma olanağı mı buldu?..

Tahran yönetimi ise petrol fiyatlarındaki artışa tepki için başlayan kalkışmanın iyice büyümesinin önüne mi geçmiş oldu?.. Tüm yaşananlar rastlantı mıydı?..

O halde bir daha soralım; Iraklı tercüman, İranlı general ve ölen diğerleri tam da Tahran ve ABD yönetimlerinin tahtlarını korumak için çıkış yolu aradıkları bir dönemde, (planlı ya da plansız) kanlı bir tiyatronun kurbanı mı oldular?..

Yazarın Diğer Yazıları