Tıp profesöründen mizahî tanılar...
Şu bizim 68 kuşağının gençlik yıllarında münazaralar yapılırdı lise ve üniversitelerde, çok da ilgi görürdü, fikren geliştirirdi dinleyenleri. Lise yıllarımdan arkadaşım Prof. Dr. Akın Yıldız "Tıp Doktorunun Gördükleri/Mizahî Tanılar" adlı kitabında (Tulpars Yayınları), Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde yapılan böylesi bir münazarayı anlatıyor. Konu: "Toplumda adalet mi önemlidir, sağlık mı?" Hukuk ve Tıp Fakültesi öğrencileri tartışıyorlar. Tıp tarafı savını daha da berkitmek için Kanuni Sultan Süleyman'ın o ünlü sözünü de katıyor işin içine: "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi/Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi."
Hukuk Fakültesi sözcüsü buna öyle bir yanıt veriyor ki alkıştan yıkılıyor salon:
"O zaman niye ona Kanuni Sultan Süleyman demişler de, Tıbbi Sultan Süleyman dememişler?"
Devam edelim arkadaşımın kitabından örnekler vermeye:
1970 yılında Erzurum'da üniversitede bir solcu öğrenci kendini yakmış, olaylar büyümüş, rektör ve Ziraat Fakültesi dekanının koltukları yakılmıştı. Sonra bu olayları yaratan aşırı solcu öğrenciler arkadaşlarının kendisini yakmasını protesto için havuzbaşındaki Atatürk heykeline çelenk koymaya gelmişlerdi. Erzurum halkı bu durumu Atatürk'e saygısızlık olarak algılayınca iş çığırından çıkmış, caddeler bir anda insan seline dönmüş, halk üniversiteye yürümüştü. O halkı durdurmak için bazı arkadaşlarımla ne çabalar gösterdiğimizi bir Tanrı bilir, bir de biz. İşte sevgili Akın Yıldız, o güne ait gülmece bir olaya yer veriyor benim çoktan unuttuğum. Halk, solcular orada içki içiyorlar diye Güzelyurt Lokantası'nın camlarını indiriyor. Tam o lokantanın yanında ise ülkücü aydınların oturduğu Hemşin Pastanesi var, oranın sahibi rahmetli Nail Abi, kapının önüne çıkmış, olanları kaygıyla izlemektedir. Bir kadın yaklaşır yanına sorar:
-Gardaş yazık değil mi, niye bu camları gırirler?
Nail Abi de yanıtlar kısaca, ne yapsın:
-Üniversiteli komünistler burada rakı içiyorlarmış.
Kadının yanıtı şudur:
-Ellerine sağlık, benim gocam da her gece içir, başkomünist!
Yaşlı karı koca bir sahil kentinde tatildedirler. Girdikleri havuzun etkisinden olmalı, her ikisinin de kulakları ağrımaktadır. Doktora giderler. Kulaklarının yıkanması gerektiği söylenir. Fiyat sorarlar. Verseler bu parayı, dönüş işi zora girecek. Erkek çözümü bulur ve doktora sorar:
-Her ikimizin de birer kulakları yıkansa ucuza gelir mi?
Akın, bir tatil köyünde tatildedir, sonradan öğrenir ki o köy Milliyet Gazetesini o yıllarda yeni almış olan Aydın Doğan'a aittir. Tatil köyünde doktor da yoktur ne yazık ki, bir gece Orhan Tokatlı, Akın Yıldız'ın kapısını çalar, Aydın Bey'in göğsünde bir ağrı vardır, bakmasını rica eder. Gider, bakar, oradan alıp hastaneye götürür, böylece arada bir dostluk oluşur. Akşam yemeklerinde Aydın Bey'in konuğu olur Akın, o günden sonra. İşte o günlerde Aydın Bey'in yaşları o zaman 8-12 olan kızları gelip babalarından para istemektedirler sürekli, o da hemen çıkarıp vermektedir. Konuklardan biri bu durumun sakıncasını belirtir. Aydın Bey gülerek şöyle der:
"İçeride bir oyun makinesi var, orada oynuyorlar, verdiğim paralar yine bana dönüyor!.."
Evet 199 sayfalık bu kitapta daha neler var, neler, bulun, alın ve okuyun keyifle.