Timsah gözyaşları...
‘Yaşlıydı, hastaydı ama dinçti’ diyor yakınları, ‘ta ki o linç kampanyası başlayana kadar...’ Hukuk ve demokrasi katline alkış tutup Selçuk’u yatağa düşürenler, sapkınlıkta son noktaya ulaştı: Ölü sevicilik.
Teröristti... Darbeciydi... Demokrasi düşmanıydı... Statükocuydu... Entrikacıydı... Hem de hepsinin en azılısıydı önceki gün öldüğü saate kadar; “Terör örgütü üst yapılanmasında, ’Teori Tasarımı ve Planlama Dairesi Başkanlığı’na bağlı sivil bölümün başında”ydı ve “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni darbeye teşvik ediyor”du...
İki kere ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılsa mest olacaklardı...
Dün baktım birden bire; “İlhan Abi” yapmışlar onu... Hatta “İlhan Amca”... Efsane... Aileden biri...
Dehşete kapıldım. Sonunda, ölümden dahi rant umar hale geldiler demek.
İlhan Selçuk “can” derdindeyken şöyle yazıyordu Ahmet Altan Taraf’ında: “İlhan Selçuk’a göre çare, daha önce yayınlanan günlüklerdeki konuşmalardan anlaşıldığı kadarıyla darbe. İnsan ister istemez Bizans’ı hatırlıyor. Bizans’ın entrikalarını... ”
Ve şunu yazabildi dün: “Yan yana kavga etmiş, dövüşmüş, birlikte hapis yatmış ‘amcalarla, ağabeylere’ kızdığımda bile düşman olamadım.”
Dostuna yargısız infaz uygulayan kaç kişi tanıyorsunuz?
İlhan Selçuk, “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” kitabında kendisini “takiyyeci, darbeci, faşist” olmakla suçladığını görünce “Bir ruh doktorunun muayenehanesindeki divana uzanmış hasta gibi konuştuğunu” ifade etmişti Hasan Cemal’in!
Cemal dün, “İlhan Selçuk’u çok sevmiştim” edasına bürününce, “Selçuk haklı mı?” sorusunun cevabına yaklaştık sanıyorum!
Cenaze hazırlıklarına katkıları ortada olmasına rağmen, şimdi adeta birer nekrofili gibi, yazılarıyla ’İlhan Selçuk’ adının ırzına geçmeye çalışanların, yanaşmaya çalıştıkları o “ad”a aslında ne kadar uzak olduklarını Oktay Ekşi özetledi dün: “Selçuk tüm çözümleri ulus-devlet zemininde ararken ötekiler sadece ulus-devletten değil, o devleti kurandan bile (hadi nefret demeyelim) hazzetmiyorlar, küçümsüyorlardı. Onlar hayata ‘Türk’ olarak geldikleri için üzüntülüydü. Oysa İlhan Selçuk için Türk olmak bir mutluluk nedeniydi.”
Peki ya İlhan Selçuk... Cevap hakkını kullanabilse nasıl kullanırdı dirisini linç edip ölüsünü sever gözükenlere... Akrostişle mi çıkardı bu işin içinden de yoksa bir zamanlar yüksek sesle okudukları şiirlerden birini mi fırlatırdı suratlarına, ezberlerinin yerine kendi adını, kendi suçunu koya koya:
“İlhan Selçuk teröristliğe devam ediyor hâlâ. Amerikan emperyalizminin sömürgesiyiz, dedi Selçuk. İlhan Selçuk teröristliğe devam ediyor hâlâ.”
Bir İstanbul gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
(...) Evet, teröristim, siz demokratsanız, siz hukuktan yanaysanız, ben teröristim.
Demokrasi çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse demokrasi, demokrasi TEKEL işçilerinin tazyikli su altında it gibi titremesi ve maden ocaklarına gömülüp gitmekse demokrasi,
peşkeş çektiğiniz fabrikalarımızda al kanımızı içmekse demokrasi,
demokrasi tırnaklarıysa ağalarınızın,
Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben teröristim, ben darbeciyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla : İlhan Selçuk teröristliğe de, darbeciliğe de devam ediyor hâlâ.“
+++++
“Eğer dinci-İslamcı-Amerikancı AKP iktidarına muhalif bir Atatürkçü isen ya teröristsin... Ya darbeci...”
* İlhan Selçuk
+++++
Bu Pencere kapanmaz...
Ülkenin aydınlık insanlarını sindirmeyi hedefleyen operasyonlar olmasaydı İlhan Selçuk bugün çok büyük ihtimalle ayakta olacak ve zihinlerdeki pasları silen yazılarıyla ülkenin demokrasisine ve laik Cumhuriyetin geleceğine katkı sunmaya devam edecekti...
Etnik bölücülükle dinsel gericiliği rehber edinenler, onun yazılarıyla içinde bulundukları derin çıkmazı sorgulayacaklardı...
Cumhuriyet rejiminin temel taşlarıyla oynayan siyasiler, onun satırlarından çok önemli dersler çıkaracaklardı...
İlhan Ağabey’in ölümünün ardından ayağa kalkması gereken suçlular vardır!..
Vicdanları sızlaması gerekenler vardır...
İktidar gücüyle ve kalemlerinin iğrençliğiyle ona iftiralar atanların, tarihin ileriki sayfalarında vereceği hesaplar vardır!.. Şu kesinlikle unutulmamalı; İlhan Ağabey’in elli yıl önce Aydınlanma, çağdaşlık ve Büyük Önder’in muasır medeniyet hedefi uğruna açtığı “Pencere”si kesinlikle kapanmayacaktır... Bu pencere onun öğrencileri olan bizlerin pusulasıdır, yol haritasıdır!..
* Mehmet Faraç / Cumhuriyet
+++++
Zil takıp oynasınlar(!)
Türkiye’nin aydınlık insanlarının başı sağ olsun. Karanlıktan beslenenler ve İlhan Selçuk’un ölmesi için ellerinden geleni yapanlar da uygun yerlerine kına yaksın, zil takıp oynasın!
(...) Onlar, 83 yaşında kalp hastası İlhan Selçuk’a terör örgütü yöneticisi palavrasını yakıştıranlardır. Onlar, İlhan Selçuk’un telefon konuşmalarını dinletenlerdir. Onlar, İlhan Selçuk’un evini bir teröristin evini basar gibi sabaha karşı kuşatıp basanlardır. Onlar, İlhan Selçuk’u bir teröristi sorgular gibi karanlık odalarda sorgulayanlardır, sanık yapanlardır. Onlar, İlhan Selçuk’u terörist ilan etmek için televizyonlarda görüş bildiren, gazete köşelerinde yorum yapanlardır.
(...) Onlar, İlhan Selçuk’un öldüğünü sanıyorlar ama yanılıyorlar. Aydınlanma Bilgesi İlhan Selçuk, Aydınlanma Devrimcisi Atatürk’ün Cumhuriyeti var oldukça yaşamaya devam edecek. Onlar mı? Bir süre sonra onların en meşhuru bile tarihin çöplüğüne gömülecek!
* Deniz Som / Cumhuriyet
+++++
‘Cumhuriyet’çilerin vedası
Hep duyduk: Zaman değişti, İlhan Selçuk değişmedi! Emperyalizm mi değişti, sömürü mü ortadan kalktı, ülkelerin iğdiş edilmesi mi günümüzde...
* Orhan Bursalı / Cumhuriyet
Şimdi değil. O gün oldu her şey. O sabahın altısında evi basılarak Emniyet’lere götürülüp saatlerce bekletilen, iki gece de orda sabahlatanlar bu ölümün suçlularıdır.
* Oktay Akbal / Cumhuriyet
İlhan Selçuk’un 85 yıllık yaşamında yoğurduğu yapıt tek kelimeyle “Adam”dı. Heykeltıraş yok artık. Yoğurup yonttuğu adam ise hep örnek olarak karşımızda duracak.
* Ali Sirmen / Cumhuriyet
Günümüzde türetilen “Kemalistler (!)” sözcüğü, O’nun aydınlanmacı inancı doğrultusunda ilerleyen “ulusalcıları” tanımlamak için, “liboşlar” ya da “döneklerce” çıkartıldı... O, Türk halkının mutluluğunun, gönencinin gerçekleşmesi yolunda bir pusulaydı...
* Özgen Acar / Cumhuriyet
İlhan, bence o meşum Mart 2008 baskınında yaşama gücünü yitirmişti. Emaneti yaratmak için kenetlenmek, okuru, yazarı, çalışanı ile bütün Cumhuriyetçiler için bir borç olarak algılanmalıdır.
* Orhan Birgit / Cumhuriyet
+++++
...Ve devlet siperde çömeldi!
Çok savaş gördü bu millet...
Çömelen devleti ilk kez görüyor.
Her yer jammer dolu. Sinyal kesiyorlar. Ki, mayın filan patlamasın. Havada üç tane Kobra var. Tam teçhizatlı, tur atıyorlar. Arada ısı bombası fırlatıyorlar. Ki, roket gelirse hedefi şaşırsın. Yüzlerce bordo bereli etrafta... Araziye yayılmışlar, eller tetikte. Kum çuvallarıyla çevrili siper... Ardında, çömelmiş Başbakan. Ve, Genelkurmay Başkanı. Ki, mıhlamasınlar.
(...) Ankara’da yıllardır yan gelip yatarken, dizlerinin üstüne çökmüş örgütün, yeniden ayağa kalkmasına göz yummanın neticesidir bu... Kahramanlarımıza vatan haini muamelesi yapıp, içeri tıkarken, “güzel şeyler oluyor” deyip, teröriste havai fişek fırlatmanın, şımartmanın neticesidir. Şeref madalyalı subaylarımız kendi kafasına sıkarken, utanmadan sırıtmanın... “Camilerimizi bombalayacaklar, bize suikast yapacaklar” iftirasıyla cahil cüheladan oy toplayıp, elinde roketle gezenleri gizli gizli affetmeye çalışmanın bedelidir. Adamlar harıl harıl memleketin yollarına mayın döşerken, şarkıcılarla türkücülerle şov yapmanın, 4-4-2’yle mi yoksa 3-5-2’yle mi hallederiz bu meseleyi diye, futbolcularla top sektirmenin bedelidir.
Bir taraftan “kardeşim” diye bağrına basacaksın Barzani’yi... Öbür taraftan “taşeron bunlar” deyip, kum çuvallarının ardından çömelerek bakacaksın Barzani’nin topraklarına.
Nasıl gezebiliriz ki ayakta?
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
+++++
Bir düşünün bakalım Mustafa Kemal Atatürk o mevziye gitseydi... Böyle mi poz verirdi!
* Fatih Altaylı / Habertürk
+++++
‘Midemi bulandırdılar’
Vakit’in dünkü manşetini, her zamanki gibi yine midem bulanarak okudum. Güya PKK Alevilerin kontrolüne girmiş, güya Aleviler Ergenekoncu imiş ve güya Ergenekoncu PKK, hükümeti zor durumda bırakmak için askerleri öldürüyormuş.
Gazeteyi hemen buruşturup, layık olduğu yere, çöp sepetine attım. Aslında Vakit falan hikâye... Adamlar karakterlerinin gereğini yapıyorlar... Asıl mesele şu: Mide bulandıran, ayrımcılık yapan, fitne çıkaran, Alevi düşmanlığında sınır tanımayan bu tahrik odağına Başbakan Erdoğan, “gazete” muamelesi yapmaya devam edecek mi, etmeyecek mi?
* Ahmet Hakan / Hürriyet
+++++
Yazılarıyla uğurladılar
İktidarlar onu hiç sevmedi. Çünkü O: Cumhuriyet’in, demokrasinin, laikliğin, aydınlığın yılmaz savunucusuydu... Paranın satın alamayacağı, korkunun susturamayacağı adamdı. Başbakanların uçaklarına binmez... Onların sofralarına oturmaz... Paraya pula, iltifata teslim olmazdı. Kalemini kılıçtan daha keskin kullanır... Halkın ve ulusun onurunu bir şövalye zarafetiyle savunurdu...Onun fikirle ve kalemle yenilmeyeceğini iyi biliyorlardı... O yüzdendi ömrünün sonlarında reva görülen yüz kızartıcı hoyratlık... Ama nafile... Cumhuriyet’in bu ışık saçan dehası önümüzdeki yıllarda da gençlerin yolunu aydınlatacak, soylu insanlara örnek olacaktır... Sonsuz saygıyla.
* Melih Aşık / Milliyet
Şimdi artık o sanık falan değil. Siyasetin de, gazeteciliğin de, kavgaların ve yol ayrılıklarının da bittiği bir sonsuzlukta artık o.
* Mehmet Barlas / Sabah
Bozulan sağlığı ve ilerleyen yaşına dair bu hayatta tek bir dileği kaldığını söylüyordu: ‘AKP’nin gittiğini görmek.’ Sağlığıyla ilgili her olumsuz haber aldığımda yine de kendimi kötü hissetmiyordum bu yüzden; bedeninin ne pahasına olursa olsun direneceğini, en azından o güne kadar yaşayacağını düşünüyordum. Dahası, İlhan Ağabey’i o günü görmeden kaybetmeyi de kabullenemiyordum. Dün de ölüm haberini alır almaz kabullenemedim. ‘Adaletin bu mu dünya’ diyorum.
* Oray Eğin / Akşam
Ömrünü Anadolu Aydınlanması diye isimlendirdiği Atatürk ilke ve devrimlerini, Cumhuriyet değerlerini anlatmaya, aydınlatmaya verdi. Yarım asırlık çizgisini hiç kırmadı, eğip bükmedi. İnandığı gibi yazdı, inandığı gibi yaşadı.
* Fikret Bila / Milliyet
Bir kere ben “Yazının bir mimarisi vardır” cümlesini ondan öğrendim. “Ödünsüzlük” denilen olgunun erdemini de. Yıllarca yazıyla ayakta kalınabileceğini de ondan öğrendim, kaç yaşına gelirsen gel hep “delikanlı” olunabileceğini de. “Etrafındakileri sadece bir tılsımla değil, ancak başka tür özelliklerin varsa etkileyebilirsin” hükmünü de ondan öğrendim. Vursalar bile düşünmeyi. Vursalar bile düşündüğünü ifade etmeyi. İnat etmeyi. Sebat etmeyi. Bir duruş sergilemeyi... Hepsini ama hepsini ondan öğrendim. Eh, bunlar da az şey değildir sanırım.
* Ahmet Hakan / Hürriyet
Aramızda kuşak farkı var.. Beraber şunu yaptık bunu yaptık diyeceğim çok ciddi, çok anlamlı bir anım yok..(...)Yanılmıyorsam bir yıl kadar önceydi.. Emre Kongar ile karşılaşmıştım.. Emre Hoca, “Geçen gün İlhan’la kulaklarını çınlattık, yazılarını seviyor üslu bunu da beğeniyor” dedi.. Duyduğum en güzel sözdü..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
Bir gazetede tam 48 yıldır yazan başka yazar yok. Bu süre içinde 15 bin makale; belki de dünyada bir rekor... İlhan Selçuk “İktidara yalakalık yapan gazetelerin en şavalak köşelerinde Cumhuriyet’in suçlanmasını” son tahlilde normal karşılıyor.
* Yalçın Bayer / Hürriyet
+++++
MİNİ YORUM
Meğer yanlış biliyormuşuz
Muş Ticaret Sanayi Odası Başkanı açıklama yapmış, “Olağanüstü Hal İlan edilmesi halinde bölgede ekonomik ve siyasi sıkıntı yaşanır!” Anlamadığım, madem bölgede ekonomik ve siyasi sıkıntı yok, madem istihdam sorunu yok mesela, yoksulluk yok, geri kalmışlık yok... Adama sormazlar mı “daha ne istiyorsunuz” diye...