TGB’den pratik kek tarifi
Şu gazetecilik de zor zanaat, ne gecen belli ne gündüzün; mutfağa girmeye vakit mi var ki kendimiz pişirip kendimiz yiyelim; bir de üzerine marifetlerimizi ahaliye servis edelim diye yakınan arkadaşlar için pratik bir kek tarifi hazırlamış Türkiye Gençlik Birliği... Önceki gün hem yazılı, hem görüntülü olarak paylaştılar bütün Türkiye ile...
Tarife bakılırsa bir itirafçı, bir sazan, bir de miksere sahip her mutfakta pişirilebilecek kadar zahmetsiz bu işler... Tez elden bir itirafçı bulup, ondan çıkan zarfı miksere verdiniz mi işlem tamam!
Sazan mı?
Ha o da, -mikserin düğmesine basılınca kulak memesi mi olur artık; sızdırmaya daha müsait olan akışkan bir kıvam mı orası niyete göre değişir- kıvama gelmeyi bekleyen unsuru kekin!
***
Taraf’ın eski polis yazarı Emrullah Uslu’nun 5 Şubat 2011’de “Erzurum’a giden bir gencin tanıklığıyla” yazdığı ve TGB’nin eylemini Süheyl Batum’un organize ettiğini ileri sürdüğü yazıyı okuyunca midesi bulanan -ay pardon midesi kazınan- gençlerin yukarıdaki tarife uygun olarak hazırladığı kek kıvama geldi, pişti, servisine başlandı. Şimdi okyanus ötesine has kavruk kavruk kokan bir tabak duruyor önümüzde...
Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar...
Bu enfes tattan mahrum kalanlar varsa onlarla da paylaşalım mutfakta neler olduğunu:
TGB’li gençler, Türkiye’deki “bilgi, belge, iddia, iddianame, yafta üretimi” nasıl gerçekleşiyor anlamk için, “itirafçı” kılığına bürünen bir arkadaşları aracılığıyla Taraf’ın sazanı -bugün de ne çok sürçüyor kalemim- yazarı diyecektim; hani şu taa Amerikalarda eğitilmiş eski komiser yeni yazar Emrullah Uslu var ya; işte ona ulaşmışlar ve “TGB’de darbe toplantısı yapıldığı” zarfını atmışlar...
Uslu da, eline tutuşturulan zarfı kim göndermiş, neden göndermiş, nereden göndermiş bakmadan... Araştırma, soruşturma, sorgulama ihtiyacı duymadan yani... Gerçekmişçesine taşımış köşesine...
TGB de hemen o anda ilan etmiş gerçeği kendisine:
Keklendiniz!
O gün bugün komiser firarda!
***
Bugüne kadar Taraf üzerinden hedef gösterilen bütün kesimler; kişi ve kurumlar sevinçli kendilerine “son gülen” olma hazzını yaşatan bu gelişmenin ertesinde...
Süheyl Batum mesela; dünkü Cumhuriyet’te sütun dolusu teşekkür ediyor bugüne kadarki “kirli tezgah”ları deşifre ederken kendisinin de aralarında bulunduğu “mağdur”ları “temize çıkarma tezgahı”nı kuranlara:
“Muhteşem gençler, Atatürkçü gençler, TGB’nin pırıl pırıl gençleri, sizlere ne kadar teşekkür etsek azdır. Sadece kendi adıma değil, üzerinde bu oyunu oynadıkları güzel ülkemiz, Atatürk Cumhuriyeti’nin tüm sağlam kalmaya çabalayan kurumları adına...”
***
Toplumun, Uslu’nun düştüğü ağlanacak hale gülecek kadar “dolmuş” olması bir yana, TGB’nin basın açıklamasında da vurguladığı gibi “asıl önemli olan nokta Türkiye’nin yurtsever insanlarına yönelen tüm tertipler ve medya operasyonlarının hangi yolla yapıldığının ortaya çıkmasıdır.”
“İşte bunların gazeteciliği bu kadardır” diyor TGB’li gençler;
“Emrullah Uslu’ya giden sözde muhbir arkadaşımız “TGB Balyoz kapsamında Fatih Camii’ni bombalayacaktı” dese onu da yazardı. Hatta “balıklar uçabilir, kuşlar da memelidir” desek onu da yazacaktı...”
Ne dersiniz sizce yazmaz mıydı?
***
Emin olun yazıp ötesine bile geçerlerdi...
Ezbere söylemiyorum bunu...
TGB’nin Uslu’nun foyasını ortaya çıkarmasının hemen arkasından bir yandaş haber ajansı aracılığıyla, bütün yandaş yayın organlarının coşkuyla kullandığı bir haber sürüldü piyasaya:
“Eli kanlı TGB’liler!”
Habere göre bir grup TGB’li, Ankaragücü taraftarlarını bıçaklamıştı!
Dün İlker Yücel’le konuştuk TGB’den;
“Arkadaşlarımız Ankara’da gerekli araştırmayı yaptılar, ne karakolda, ne savcılıkta, bu olayla ilgili hiçbir resmi belgede, hiçbir şekilde “TGB” adı geçmiyor” diyor...
O zaman nereden çıktı bu haber?
Nereden olacak kuyruk acısından!
Bunun geleneksel itibarsızlaştırma operaysonlarının tekrarı olduğuna inanıyor TGB’liler. “Emre komiserimize saldıranlar da bunlardı” dedirtecekler akılları sıra!
***
“Kek”ten haber var mı diyorum:
Twitter’da takip için özel görevlendirme yapmışlar; “ruh sağlığından endişe ediyoruz” diyor.
Ha bu arada ilginç bir ayrıntı paylaşıyor Yücel telefonda;
“Ulusalcı, Atatürkçü, yurtsever çevreler tamam da, bu olaydan sonra “Yetmez ama Evet”çiler de “teşekkür” ettiler bize “aydınlanmalarını sağladığımız için!”
***
Öyle kuru kuruya teşekkürle olmaz...
Madem “yetmiş” sonunda, o zaman referandum öncesinde bağırdıkları kadar güçlü bağıracaklar “Yetmez ama cevap” diye Uslu’ya karşı da?
Evet cevap:
Ümraniye, Balyoz, Kafes...
Planlar, bombalar, krokiler, kazılar, cephaneler...
Gazetenizin manşetlerine dayanılarak karartılması onca insanın hayatının; hapse tıkılmaları, hastalıklara mahkum, ölüme tahliye edilmeleri...
Ne yani, bütün bunlar siz “keklenmeye” meyillisiniz diye mi geldi bu
ülkenin başına!
+++
Papağan kafeste
Taraf yazarı eski polis Emrullah Uslu’nun TGB’nin oltasına yaptığı balıklama atlayışı Oray Eğin bakın nasıl doladı diline: “Eski polis, şimdi köşe yazarı... Galiba adından pek memnun değil ki daha ’şık’ olduğunu düşündüğü Emre’yi kullanıyor. Gençler, bu arkadaşı aramışlar ve bir sürü saçma sapan komployla kafasını doldurmuşlar. O da inanmış! ...Ah Emrullah, nasıl da çoluk çocuğa yem oluverdin...
Sen gazeteci misin ki ’haber kaynağın’
olacak... Senin gazeteciliğin
papağanlıktan ibaret; birilerinin
söylemeni istediğini tekrar etmek görevin. Bu yüzden de gençlerin tufasına da kolaylıkla
düşebiliyorsun işte...”
+++
Gazetecilik refleksine ne oldu
ODA TV internet sitesinin merkezinde yapılan arama ve Soner Yalçın ile diğer site yöneticilerine yapılan gözaltılar -özellikle dün 2. Ümraniye Davası’nda savunmasına başlayan Yarbay Mustafa Dönmez ve Zir Vadisi aramalarıyla ilgili olarak yayımladıkları son görüntüler düşünüldüğünde- eğer öne sürüldüğü gibi bir “nereden buldun” operasyonun sonucuysa... İnsan sormadan edemiyor: Taraf’ın aylardır yayımladığı onca sözüm ona belge, yandaş medyanın sızdırdığı onca “kaset”, “ses kaydı” için “bu gazeteciliktir, kimin, neden, nereden sızdırdığı değil, içeriğinin doğru olup olmadığı önemlidir” diyenlerin “gazetecilik refleksi” dün, bir anda nasıl köreliverdi böyle?
+++
Belge bizden, ferman sizden...
2003 yılında Irak’taki ABD kuvvetleri bir av partisindeydiler.
...Araçtan indiler. İki katlı bir binanın önünde bekleyen askeri de içeri iterek buradakileri bastılar. Basılanlar da askerdi.
Ama rütbelerinde ayyıldız vardı. Basılan birliğin başındaki binbaşı; üzerlerine çevrilmiş otomatik silahlara aldırmadı.
Üstünü aradı:
-Amerikalılar bastılar, teslim olmamızı istiyorlar. Direneceğiz. Çatışacağız.
Üstü; çatışmayın sakın, diye emir vedi.
***
Teslim olun, demekti bu. Onlar da silahlarını yere indirdiler. Amerikalı coni bunu görünce hareketlendi. Yere çöktürdü ayyıldız armalı askerleri bir bir. Ellerini arkaya kanırttı. Naylon kelepçeleri vurdu. Kelepçeyi öyle sıktılar ki kan oturttular bileklere. Sonra da hepsinin başına o çuvalları geçirdiler. Yere çöktürülüp elleri kelepçelenmiş, başlarına çuval geçirilmiş 11 askerin fotoğraflarını çektiler.
***
Haber geldi Ankara’ya. Genelkurmay başkanı; sanki hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi yapıp;
-Allah Allah, çekti.
Gizli boğaya gelen, aşikare doğum yaparar ya... İş duyuldu.
-ABD’ye nota vermeyecek misiniz, diye soruldu.
Soruyu alan güldü:
-Ne notası, müzik notası mı?
Yardımcısı kızdı:
-ABD büyük devlettir, ona nota verilmez.
Genelkurmay başkanı; aynı çizgideydi...
-Aman aman, dost ve müttefik Amerika darılmasın. O Amerika, yapar... 11 askerin başına çuval geçirilmiş şurada. Ne olmuş yani? Başkaları da şehit oluyor. Bu daha mı kötü sanki?
***
Kervan artık yola çıkmıştı. Başladılar asker avına.
Ayyıldızın başına çuval geçiren General Raymond Odierno’yu...
Daha da yüceltmek gerekiyordu...
İçişleri Bakanı ayyıldızın, davet etti bu adamı Türkiye’ye...
Ayaklarına kırmızı halı serdirtti.
-Var olasın, eline sağlık, dercesine...
’Sustu Enadır Layf Gazinosu / Sustu şarkılar’
Genelkurmay sustu; millet sustu...
Geldik bugüne.
Siz misiniz ABD’ye kafa tutmaya kalkışan?
Siz misiniz, Amerika dışında bir de Avrasya var diyen?
Siz misiniz onların hükümetine yan gözle bakan?
Siz misiniz Atatürk, laiklik, çağdaşlık diyen...
Al şu belgeleri savcım.
Bizim operasyon gazetesi de sana yardımcıdır.
Bak, bavul dolusu delil.
Yetmedi mi biraz daha bulalım sana Gölcük’ten. Belge bizden; ferman sizden. Viva Independence Day!
Rıza Zelyut / Güneş
+++
“Kağıttan Kaplan” benzetmesi yapıyorlar. Kağıttan Kaplan olsaydı “yapılmamış darbenin yeni kanıtları bulundu” diye 163 emekli ve görev başında subayı tutuklayıp içeri koymazlardı. Kağıttan Kaplan değil. Yaralı Kaplan! Ölüsünden bile korkuluyor. Acaba yapılmayan darbeden değil de ilerde Türk halkının büyük tepkisine neden olacak ve ABD’nin Oerratdoğu’da istediği bir “bölme planı” var, bu plan açıklandığı zaman bu yaralı kaplanın halkın önderliğine geçmesinden mi korkuluyor?
Necati Doğru / Sözcü
+++
KISA... KISA...
-Necdet Kutsal’dan boşalan Milli Gazete genel yayın yönetmenliğine Mustafa Kurdaş getirildi.
-6 yıldır kolon kanseri ile mücadele eden Yeni Akit gazetesi yazarı Duran Kömürcü hayatını kaybetti.
-Ferah Koçak, Gülden Geçkin Şafak ve Ekin Özkan prodüktör olarak görev yaptıkları, Yiğit Bulut yönetimindeki Habertürk TV’den istifa ettiler.
+++
Muhalefet partileri için 12 Haziran seçimleri Türkiye’nin geleceği açısından en son önemli seçimdir. Bu seçimin kaybedilmesi halinde Türkiye mutlaka dönüşecektir!
Can Ataklı / Vatan
+++
Öyle bir geçti ki reform...
Danıştay ve Yargıtay’ı yeniden şekillendiren yasayı Cumhurbaşkanı Gül onayladı.. HSYK Danıştay’a 61, Yargıtay’a 137 yeni üye atayacak.. ’Yargı reformu’ tamamlanacak!.. Bu önemli değişiklik Meclis’te en ince ayrıntısına kadar tartışıldı mı? İnce elenip sık dokunuldu mu? Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi yangından mal kaçırılır gibi mi geçti? Bazı milletvekillerinin tek kulağı yasa değişikliğinde, öteki kulakları televizyondaydı.. Hem yargı reformunu yaptılar hem de ’Öyle Bir Geçer Zaman Ki’adlı diziyi izlediler.. Dizi sayesinde zaman öyle bir geçti ki, vekiller bile yaptıkları işin büyüklüğünü anlayamadı..
Mehmet Tezkan / Milliyet
+++
İktidar kendi borazanını tıkar mı hiç!
“Elektirikte TRT payı kaldırıldı” haberini okuyunca gözlerime inanamamıştım. Ama inanmamakta da haklıymışım.
Meğer elektirik faturalarından alınan TRT payının ucundan azıcık kesilmiş. Kesilen miktarın TRT’nin gelirlerine maliyeti 50 milyon lira... TRT’nin sadece elektirikten elde ettiği yıllık gelir 450 milyon liraydı... Şimdi 400 milyona inecek... Vah TRT...
İktidar kendi borazanını tıkar mı?
Danıştay’ın “Otomobilin çıplak değeri üzerinden TRT bandrol payı kesilemez” kararına rağmen ilgili kararname Resmi Gazete’de yayınlandı. Yargının kararı yok sayıldı... Kararnameye göre ithal edilen otomobilin gümrük beyannamesindeki değeri üzerinden binde 4 oranında TRT bandrol payı kesilecek. Anlamı; 25 bin liralık arabada 200 lira TRT vergisi ödenecek... Araba fiyatı yükseldikçe vergi de artacak.
Paralar nereye gidiyor
Kalabalık şişirme kadrolara, uyduruk programlara harcanıyor vergilerimiz... İyi de seyretmiyorum ki kardeşim, neden vergisini ödüyorum? Almadığım bir hizmetin parasının neden benden zorla tahsil ediliyor deme şansınız yok!
Yandaş medyadan TRT’ye yapılan transferlerin yaptığı programlardan insana fenalıklar geliyor. Tabii o programları yapan yandaş arkadaşlara ödenen paralar bir yerden gelmeli... Reklam geliri yetersiz.. O zaman yüklenin yeni vergilere... Binlerce kadrolu elemanı olan TRT’de 250’ye yakın araştırmacı var. Neyi araştırıyorlarsa artık? Dünya çapında üretim yapan fabrikalarımızın AR-GE departmanlarında bile bu kadar araştırmacı yok! Yine de TRT kendi kadrolu personelini çalıştıracağına dışarıdan program sipariş ediyor, parasını trink ödüyor. Bizden de trink vergisinialıyor. Ne güzel Türkiye!
Murat Muratoğlu / Sözcü