Teslim mi olalım?
PKK problemini çözmek için kendimizi tanımamız daha doğrusu ne olduğumuzu hatırlamamız gerekiyor.
Ey millet!
Fransızların ünlü şair ve yazarı La Martine’nin vicdan sahibi bir münevver kimliği ile, “Bir ırk ve millet olarak yeryüzünün en şerefli insanları” dediği Türk milletine hâlâ “Barbar” diyen ve bizi Ermenilere soykırım uygulamak ve Araplara emperyalist davranmakla itham eden İngiliz, Fransız, Alman, Yunan, Amerikan, İsrail velhasıl bütün Batı, yani Haçlı/Siyon ittifakı yüzyıllardır kimi zaman açık kimi zaman örtülü bir şekilde “Türkler Kürtlere baskı yapıyor” tezgâhı ile zihnindeki hedefe doğru yol alıp duruyor.
Ey millet!
Bugün yeryüzünün düzeni Birleşmiş Milletler denen bir kuruma havale edilmiş, bu BM ise ABD başta olmak üzere beş daimi üye tarafından gasp edilmiş durumdadır. BM’ye üye tam 192 devlet var. Biliyor musunuz ki BM üyesi 192 devletin 62’si yani BM’nin üçte biri daha dün Türk milleti ile aynı vatanda bugünkünden çok daha huzur içersinde yaşıyordu. Ama bu bütünlük ve bu huzur Türk’e “barbar” diyen ve “Kürde zulmediyor” iftirası ile topraklarımızı fitne tarlası haline getiren İngilizler, Fransızlar, Almanlar, Yunanlılar, Amerikalılar ve diğerleri tarafından aynı taktikle paramparça edilmiş ve sonra da her birinin yeraltı ve yerüstü zenginliklerine el konulmuş, yetinilmemiş, zihinler de vaftiz edilmiştir.
Türk’le Kürt arasında zaman zaman sürtüşmeler olmuştur. Ama bu tür sürtüşmelerde hep bir yabancı parmak vardır ve her şeye rağmen olanlar iki düşman çatışması değil bir kardeş kavgasıdır. Bırakın Türk’ün Kürt’le kavgasını bu topraklarda Türk’ün Türk’le kavgası az buz değildir. Beylikler dönemini düşünün. İstanbul’un Osmanlılaşması nice Anadolu beyliklerinin bu bütünlüğe dâhil olmasından çok daha öncedir. Sonra Türk’le Kürt arasında zaman zaman olan bu tatsızlıklar hiçbir dönemde topyekûn bir hal almamıştır.
Bin yıldır bu topraklarda yaşıyoruz ve bin yıldır bu topraklarda devlet olarak Türk’ün hâkimiyeti var. Selçuklu Türk’tü, Osmanlı Türk’tü. Türk Kürde ne yaptı? Bin yıldır Kürde sen niye Kürtsün demeyen, diline, mezhebine karışmayan Türk’ü ırkçılıkla suçlayan Haçlı/Siyon cephesi Amerika’da Kızılderili bırakmadı, Hindistan’a girdi talan etti, yetmedi herkese İngilizceyi mecbur kıldı. Fransa Nijer’de bir sigara içimlik yani 30 yıl kaldı, bugün Nijer halkının tamamı Fransızca konuşuyor, Nijer toprakları Fransızların veya acentelerinin elinde ve biliyor musunuz Fransızlar bu topraklardan çekilirken Nijer’de ne kadar ağaç varsa kestiler, ülkelerine götürüp mobilya yaptılar. Bugün Nijer halkı işte bu uygulamadan dolayı kuraklık çekiyor, açlıktan ve hastalıktan kırılıyor. İsrail’in Filistin halkına yaptığı ortada ve bu İsrail ABD’sinden Fransa’sına, İngiliz’inden İtalya ve Almanya’sına kadar cümle Haçlılar tarafından destekleniyor, besleniyor.
Türk halkı ile Kürt halkı arasında, Türk devleti ile Kürt insanı arasında zerre sorun yok. Küçük bir grup hariç Kürt insanı da bunun farkında.
Tıpkı 1919’un ilk aylarında olduğu gibi bir dönem yaşıyoruz. O günlerde, Sevr’in metnini hazırlamak için toplanan Paris Barış Konferansı’na kendini “Kürtlerin temsilcisi” olarak kabul ettiren ve parçalanacak Osmanlı’dan bir “Kürdistan koparma” talebi ile orada bulunan Kürt Şerif Paşa’lar vardı. Zihin olarak sanki bugünün PKK, BDP’siydi Kürt Şerif Paşa.
Ama Şerif Paşa’nın bu hareketine Kürtler, Paris Barış Konferansı ve İtilaf Devlet liderlerine çektikleri, “Şerif Paşa gafil ve lanetlidir. Biz muazzam Osmanlı kitlesinin en metin, en sarsılmaz, kale gibi direnci olan Kürtler her şeyden evvel İslâm’dır. İkinci olarak Osmanlı’dır ve en sonra da Kürt’tür” şeklinde özetlenebilecek uzun ve muhteşem bir telgrafla cevap verdiler; bin yıllık kardeşliği tercih ettiler.
Kürdün kahir ekseriyeti bugün de budur.
“Önce Kürdüm” dese de budur ve Kürtler Nijer’in durumuna düşmeyecek biz Türkler de İttihat ve Terakki hastalığından komaya girmeyeceksek...
Çare orada, o telgraf da, bugün de işte öylece durmaktadır...