Ters yola girdik
Çıkar hırsı, bencillik, açgözlülük, aldatmaca, kayırmaca, kandırmaca... Sonunda koca ülkeyi bu hale getirdi. Gözler kapatıldı, kulaklar tıkandı...
Kırılan testi gibiyiz! Su testisi taşa çarparsa kırılır. Taş, su testisine çarparsa yine testi kırılır.
Toplum olarak taşa çarpan testiye döndük. Kırılan hep biz oluyoruz!
Bana, “Yahu sussana, şu iktidarı kızdırmasana” diyen dostlar oluyor. Beni sevdikleri için uyarıyorlar. Evet, susmak akıllılıktır ama ben bir türlü akıllı olamıyorum!
“Ekonomi büyüdü” deyip duruyorlardı. Ben de “Bu büyümeden halka yansıyan bir şey yok!” diyordum. Öyle oldu, ekonomi büyüdü, ücretler hep küçüldü!
AKP’nin 5 yıllık döneminde yüzde 41 büyüme oldu ama kırılan testi misali, dayağı hep çalışanlar yedi. İşçinin, memurun ve tabii ki emeklinin, kazançları geriledi. 2002-2007 döneminde, gelir dağılımındaki adaletsizlik, bordro mahkûmlarını 388 YTL zarara uğrattı.
Eğer memur maaşları, gerçekleşen enflasyon rakamının üstüne yıllık büyüme rakamları eklenerek artırılsaydı, şu anda 980 YTL olan ortalama memur maaşı 1368 YTL olacaktı.
Peki, ne anladık biz bu büyümeden?
***
Ekonomide yıl sonu göstergeleri hiç de parlak değil.
Hız kesen büyüme yüzde 2’ye düştü. Beklenen bunun iki mislinden fazlaydı... Kontrol edilemeyen enflasyon yukarı doğru kafasını kaldırdı. Dışarıdan yüzde 17.21 gibi dünyanın en yüksek faiziyle borç bulabiliyoruz. Cari açık (döviz açığı) aldı başını gidiyor (35 milyar 161 milyon dolar)... Devletin iç ve dış borcu, AKP iktidara geldiğinde 218 milyar dolardı, bugün 436 milyar dolar! Bu ne başarı(!) böyle? Borçlanma, maşallah tam iki katı
Meclis’teki bütçe görüşmelerinde CHP adına görkemli bir konuşma yapan İlhan Kesici, ekonomideki tehlikeli gidişi çarpıcı rakamlarla gözler önüne serdi. Türk ekonomisini keşke İlhan Kesici gibi insanlar yönetseydi. Bugün ülke olarak bu vahşi faiz sömürüsünden kurtulurduk!
Üretemiyor, tüketiyoruz. Özelleştirmeden gelen 20 milyar doları yedik, her yerden borç aldık, onu da yedik! Bu nereye kadar gider? “Ufukta kara bulutlar görünüyor” diyenler haksız mı?
***
Her şey meydanda... Durum pek parlak değil! 2007 iyi gitmedi, 2008 daha kötü bir yıl olmaya aday! Başbakan Erdoğan bile, tüm iyimserliğine rağmen durumu itiraf etmek zorunda kaldı ve “Enflasyonda bu yıl hedefimizi yakalayamadık. Büyümede gerileme oldu. Bunu bir sıkıntı olarak görüyorum!” diye itiraf etmek zorunda kaldı.
Uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch Rating dün, “Şu andaki durum pozitif değil. Enflasyon büyüme trendine girmişken, büyümenin düşüş trendine girmesi rahatsız edici” diye açıklama yaptı.
Oysa “müthiş bir kalkınma” içindeydik! Bizimkiler öyle söylüyorlardı.
2008 yılı, iktidarın sadece kendi yandaşlarını köşe başlarına getirerek bu işin yürümeyeceğini öğreneceği bir yıl olacak! Muhafazakár kadrolaşmayla işlerin gitmeyeceği anlaşıldığı zaman da belki iş işten geçmiş olacak. Eğik bir zemin üzerinde kayıyoruz! Bütün göstergeler bozuldu. Sattığımız ile satın aldıklarımız arasındaki farkın büyüklüğü, bu işten anlayanları korkutuyor!
***
İşsizlik ayrı bir dert... TÜİK’in yaptığı araştırma, eylülde işsizliğin yüzde 9.3’e yükseldiğini gösteriyor. Toplam işsiz sayısı 89 bin kişi artarak 2 milyon 405 bine çıktı. İşin hazin yanı, bunların devletin resmi rakamları olması... Gerçek işsizlik, bu rakamların en az birkaç misli!
Çıkar hırsı, bencillik, açgözlülük, aldatmaca, kayırmaca, kandırmaca... Sonunda koca ülkeyi bu hale getirdi. Gözler kapatıldı, kulaklar tıkandı, beyinler durdu. Muhterem halkımız masallara inandı. Tatlı vaatler saf insanları mutlu kıldı ama artık oyunun sonuna yaklaşıyoruz!
Gerçek şu: Her şey üstümüze üstümüze geliyor diyorsak, ters yola girmişizdir.
+++++
GÜNÜN TESPİTİ
Soygun filmi!
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek,
“Türkiye’deki
malzemeyle
Hollywood 500 film
yapardı” demiş.
Doğru...
Özellikle de
soygun filmi...
* Haldun Ertem / Milliyet
+++++
Bugün
Murat Çelik
Bala değil Bâlâ!
Yazmazsam içimde kalacak...
Depremin merkez üssü olan yer, Ankara’nın Bâlâ İlçesi.
Bâlâ!
Bala değil.
Yazarak anlatmak kolay değil tabii ama deneyeceğim...
Televizyon ve radyolarda bir “Bala” dır gidiyor iki gündür.
Türk Dil Kurumu (TDK), Türkçe’de, üzerinde yer aldığı bazı ’a’ların uzun ve önündeki ’l’harfinin inceltilerek okunmasını sağlayan ’^ ’(şapka) işaretini kaldırdı ya, maalesef bu ayrımı gözetmek de iyice zorlaştı.
TRT spikerleri dışında Bala’yı ’Bâlâ’olarak, yani doğru telaffuz eden neredeyse yok.
Arının yaptığı ’bal’gibi kalın değil; Nota olan ’la’gibi...
Değerli bir taş ve onun rengi olan ’lal’gibi...
Çiçeklerden ’lale’gibi...
Söz anlamındaki ’laf’gibi...
Şaka manasındaki ’latife’gibi...
İnce okunuyor bu ilçenin adı.
Bala!
Bâlâ yani...
Tamam mı?..