Ters çevrilmiş kaplumbağanın teşekkürü
Başbakanı dinlerken çivisi çıkmış bir ülkede yaşadığımız hissine kapılıyor ve gerçekten çok üzülüyoruz.
Bu gidiş iyi bir gidiş değil.
Çünkü millete kötülük yapılıyor.
Neyse...
Sözü fazla uzatmadan hemen konuya girelim.
Hadise, yaşanmış bir hadisedir.
Emekli Orman Muhafaza Memuru Hüseyin Arabacı’nın Ankara’nın Nallıhan ilçesinin bir köy yolunda bire bir yaşadığı bir hadise..
Duygu yüklü bir hadise...
Gözlerini dünya ve makam hırsı bürümüşlere akıllarını başlarına toplatacak kadar ibret yüklü bir hadise...
Ağustos sıcağıydı diyor emekli Orman Muhafaza Memuru Hüseyin Arabacı’85 Motosikletle görev mahalline doğru yol alıyordum.
Bir müddet sonra yolun ortasında ters çevrilmiş bir kaplumbağa gördüm, yoluma devam ettim. İçim rahat etmedi, geri döndüm.
Kaplumbağa tepiniyordu.
Motosikletten indim, çevirdim.
Çevirir çevirmez altını yarım metre çapında ıslattı.
Tozlu yol minder büyüklüğünde ıpıslak olmuştu.
Sonra hızla yoldan çıktı ve otların arasında iki metre kadar ilerledi.
Durdu..
Geri döndü..
Yürüdüğü iki metrelik yolu geri kat etti.
Peki kaplumbağa niye geri döndü.
Öyle ya..
Kim bilir kaç saat güneşin altında sırtüstü kalmıştı..
Kim bilir ne korkular yaşamıştı!
Otların arasında gözden kaybolup gitmesi gerekirken geri dönmesinin anlamı neydi.
Sizler gibi ben de merak ettim ve sordum:
Neyse dostlar, kaplumbağa o iki metrelik yola güç bela geri döndükten sonra az önce kendisini çeviren Hüseyin beyin karşısında durmuş. Başını kaldırmış, yüzüne bakmış, bakmış, bakmış ve tekrar geri dönüp otlar arasında kaybolmuş...
İlginç değil mi!
Ben kaplumbağanın bu bakışlarında kendisini kurtaran yüzü tanıma merakını gördüm. Ben kaplumbağanın bu geri dönüş ve kendisini kurtaran yüze bakışında, “Allah senden razı olsun!” duasını hissettim.
Hiç şüpheniz olmasın ki o kaplumbağa kendisine bu merhameti gösteren bu yüzü ahret âleminde hatırlayacak ve sıkıntılı bir ânında Hüseyin Arabacı için Rabbine, “Yâ Rabbi bu kulun beni şöyle bir durumdan kurtarmıştı, sen de bugün ona merhamet et!” niyazında bulunacaktır...
Soru şu:
“- Biz insanlar bu kaplumbağa kadar vefalı mıyız?”
Allah’ın bizi her saniye ters çevrilmiş kaplumbağa konumundan kurtararak hayat bahşettiğinin idrakinde miyiz?
İdrakindeysek nasıl oluyor da bunca harama bulaşabiliyor, bunca gaflete dalabiliyoruz, bunca küstah olabiliyoruz...
Sahi biz kendimizi ne sanıyoruz!
Firavunluğa soyunduğumuzun farkında mıyız, değil miyiz!
Ortalık Allah’tan akıllı olduğunu bas bas bağıran insanlarla dolu. Nasıl oluyor demeyiniz, oluyor işte. Adam gözümüzün içine baka baka yalan söylüyor. Hem de ağzında Allah adı ile söylüyor bu yalanı...
Sanki ben Allah’ı da kandırırım diyor da farkında değil...
Yiyor, yemedim diyor.
Diyor, demedim diyor.
Bu kişiler ya öleceklerine inanmıyorlar ya da hesap gününe...
Yoksa kaplumbağanın Hüseyin bey için, “Ya Rabbi o bana merhamet etmişti, sen de bugün ona merhamet et” diyeceği gibi hırsızlık ve yolsuzlukla kazanılan servet ve makamlar da hesap gününde şahitlik edecek, bu kesin...
“- Ey Rabbim bu bizi gasp etti!”
Diyecekler..
Bunun olacağına kesin olarak imân etmiş olan onlar, siz ve bizler o tür şeylere nasıl el uzatabiliriz!
Ey akıl sahipleri!
İblis, Allah(c.c.)’ın emrine bir defa itiraz etti, şeytan oldu..
Biz günde kaç defa O’nun emirlerine itiraz ediyor O’nun kanunlarını çiğniyoruz, bir çetele tuttuk mu, tutuyor muyuz!
“Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan” bilsin ki, hiç ölmeyecek olan yalnızca Allah(c.c.)’tır ve o bu davranışıyla kendini ilahlaştırmıştır da farkında değildir...
Daha ne diyeyim...
Gözümün önüne yine...
Kaplumbağanın kendisini kurtaranın yüzüne
dakikalarca bakışı geldi...