Terörün tasması kopmadıkça!..

Kapkaranlık adamlar bundan 18 yıl önce o topraklara sinsice sızdılar...

Dehşet verici planlar yaptı o adamlar... Krokiler çizdiler, para buldular, militanları ayarladılar ve sonra uçakları ele geçirerek (!) tarihin en büyük saldırılarına giriştiler...

Takvimler 11 Aralık 2001'i gösterdiğinde, dünyanın gözü Amerika'nın üzerinde dolaşan kara bulutlardaydı...

Çünkü iç sefer gerçekleştiren 4 ABD uçağı, 19 El Kaide militanı tarafından kaçırılmış ve ölüm saçmaya başlamıştı;

İlk uçak New York'taki Dünya Ticaret Merkezi Kulesi'ne çarptı... İkinci uçak 15 dakika sonra Güney Kulesi'ni hedef aldı... Bir buçuk saat içerisinde iki kule de adeta ateş topuna dönerek yerle bir oldu...

Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon binasına çarpan üçüncü uçak yapının dış yüzeyine zarar verirken, Washington D.C'yi hedef alan dördüncü uçak yolcuların müdahalesiyle eylemi gerçekleştiremeden bölgeden uzaklaşmış ve Pensilvanya'da düşmüştü...

2996 insanın yaşamını yitirdiği saldırılarda binlerce kişi yaralandı, Amerikan Devleti en az 10 milyar dolar zarara uğradı...

O saldırıların yaşandığı dönemde Amerikan başkanı olan George W. Bush, olayı "medeniyetler çatışması" olarak nitelendirirken, terörizme lanet yağdırdı ve bu olayların ardından El-Kaide'yi hedef alma iddiasıyla, Irak iç savaşın kucağına atıldı, işgalcilerin insafına terk edildi...

11 Eylül'ün ardından George W. Bush, "terörizmle mücadele" için dünya liderlerine çağrı yaparken "ya bizdensiniz ya da onlardan" diye ateş püskürdü...

Şiddeti büyüten karanlık!..

El Kaide'nin yaptığı 11 Eylül saldırılarının üzerinden 18 yıl geçmesine rağmen olayla ilgili kuşkular bitmedi...

Amerika gibi "dünyanın jandarması" olarak nitelendirilen ve yerkürenin herhangi bir bölgesinde en küçük eylemden haberdar olduğu ileri sürülen etkili istihbarat ağına sahip bir ülkenin, nasıl olur da hazırlığı aylar süren böylesine devasa bir saldırıdan haberdar olmadığı tartışılıp durdu...

Kuşkular yalnızca eylemin bu kadar rahatlıkla ve etkili biçimde yapılmasından kaynaklanmamıştı...

Bu saldırıyı gerçekleştiren El-Kaide'nin, Amerika'yı hedef alabilecek kapasitede nasıl büyüdüğü, organize olduğu, araç- gereç-mühimmat ve parayı nasıl bulduğu kuşkusu da hep öne çıktı...

Ve bir başka gerçek vardı ki, Afgan-Rus Savaşı'nda Amerika'nın beslediği radikal dincilerin bir gün bizzat ABD'yi hedef alması şaşılacak en önemli konuların başında geldi...

Ancak El Kaide ilgili kuşkular bu saldırının üzerinden uzun yıllar geçmesinin ardından bitmedi...

Çünkü radikal dinci örgüt vahşi eylemleriyle önce Irak'ta, sonra Libya'da, ardından da Suriye'de arzı endam etti ve insanlığa büyük korkular yaşatırken kimse şunu sorgulamadı;

Usame Bin Ladin adlı bir Suudi müteahhit nasıl oldu da "terörün şemsiyesi" olarak nitelendiren bir örgüt için 100'den fazla ülkede hücreler oluşturabildi, Asyalı'sından Avrupalı'sına kadar onbinlerce karanlık adamı nasıl organize etti, silahları, araç-araç gereçleri, paraları nasıl buldu, istihbaratı nasıl sağladı ve dünyaya nasıl korku salabildi?..

Trump'un sinsi çelişkisi!..

Evet; küresel terör ile ilgili kuşkular Suriye işgali ile birlikte ne yazık ki başa döndü...

Çünkü Amerika'yı bile içten vuran bir örgüt, adını IŞİD olarak değiştirirken ve emperyalizmin "böl- yönet" stratejisinin taarruz gücü olarak Suriye'de ortaya çıkarken, konu yine "terörizm" ve bundan şikayet eden de ne tuhaf ki yine Amerika!..

Yazıya işte bu yüzden 11 Eylül saldırıları ile başladık...

Çünkü dünyanın en büyük terör örgütü olmaya Amerika'yı içten vurarak başlayan bir örgütün perde gerisindeki kuşku ve karanlık ilişkiler; Irak, Libya ve sonra Suriye'de küresel bir tehdit halinde sıkıntılar yaratırken, bu örgütün Orta Doğu'da milyonlarca insanı hedef almasına, masumları katletmesine, şehirleri işgal edip yıkmasına göz yuman Amerika ve ortakları şimdi terörizmden nasıl şikayet edebiliyorlar?..

Birileri de çıkıp Amerika'ya sormuyor; sizin o etkili istibaratınız, yayılmacı rejiminiz ve her yere uzanan kollarınız El Kaide ve IŞİD'in bu kadar palazlanmasını nasıl göremedi, nasıl önleyemedi?..

Teyakkuz zamanı…

Evet; terörün panzehiri olarak Orta Doğu'da yine terörü kullanan Amerika ve işbirlikçilerine sorulacak o kadar soru var ki...

Örneğin; daha 3 gün önce Türkiye'ye aşağılayıcı mektuplarla meydan okuyan, ekonomik yaptırımlarla tehditler savuran ABD lideri, sözde IŞİD'i yok etmek için silahlandırdığı PKK'ya "bizimle birlikte savaşsınlar diye onlara çok para verdik" diye böbürlenirken, dün ise Erdoğan'ın Tweet'ini alıntıladı ve "terörizmi yenelim" mesajını paylaştı...

Şimdi can alıcı soruyu soralım; 11 Eylül'de içten vurulmasına rağmen El Kaide ve IŞİD'in büyümesine Irak, Libya ve Suriye'yi işgal etmesine göz yuman Amerika, IŞİD'i vurma iddiasıyla PKK/YPG'yi silahlandırırken terörizmle mücadele edebilir mi acaba?..

Velhasıl Türkiye; ne Amerika ile yapılan anlaşmaya ne de PKK'nın geri çekilmesi için tanıdığı süreye fazla itibar etmesin...

Çünkü emperyalizm petrol uğruna Orta Doğu'yu bu kadar karıştırırken ve karanlık-kuşkulu ilişkilerin ardı arkası kesilmezken, 40 yıllık terör 40 günde bitmez!!!

"Barış Pınarı Harekatı"nın ABD ile yapılan anlaşmanın ardından beklemeye alınması kimin işine gelecek, elbette ortaya çıkacak ama konu kangrenleşmiş ve sınır dışından da taarruz eden "terör" olunca, bu meseleden en çok yara alan Türkiye'nin her an teyakkuzda olması kaçınılmazdır...

Yazarın Diğer Yazıları