Terörün sivil patronları!
“Bize terörist derseniz bundan gurur duyarız.”, “Bugün dilimizi tanıdınız yarın topraklarımızın adını tanıyacaksınız.”, “PKK’yı terör örgütü olarak görmüyoruz.”, “29 Mart seçimlerinde ‘Kürdistan’ın sınırlarını belirledik.” , “Valiyi buradan alınız. Güvenliği sorun olur.”, “Başbakan Van’a gelmesin.”, “Sırtımızı Cudi’ye dayadık.” Bütün bu söylemler Türkiye Cumhuriyetinin yasalarına göre kurulmuş, ülkenin birliği ve bütünlüğü üzerine yemin etmiş bir siyasi partinin mensuplarına aittir.
Devlet tanımaz, yasa takmaz ve ilke bilmez bu ekip, resmen PKK’nın siyasi uzantısıyız demektedir. Parti binalarını dağda örgütlenmiş eşkıya sürülerine siyasi ve lojistik destek vermek için kullandıkları, yapılan operasyonlarla onlarca kez kanıtlanmıştır. Dağa adam çıkararak, Kürtleri PKK’lılaştırarak, kepenkleri indirterek, araçları yaktırarak sözüm ona siyaset yapmaktadırlar.
Dağdaki teröriste moral, motivasyon ve umut veren bu tür sözde legal siyasi örgütler olduğu sürece terörizmi bitirmek mümkün değildir. Bunca gerçek ortada iken PKK niçin bitirilemiyor? diyenler ya kör, ya da kötü niyetlidir.
Bunlar, dağda vurulan PKK’lıların da, şehit olan Mehmetçiklerin de en azından manevi katilleridir. Bir yandan pişkin pişkin “barış”, “diyalog”, “anneler ağlamasın”, “silahlar sussun” sözlerini ediyorlar, diğer yandan da dağa adam gönderiyor, kentte kepenk kapattırıyor ve halkın araçlarını yaktırıyorlar. Kuzu postuna bürünmüş kurt misali mağdurluk psikolojisini sonuna kadar kullanmayı da ihmal etmiyorlar.
Şimdi de parti üyelerine yani dağla ilişkileri koordine eden ve yönlendirenlere karşı yapılan operasyonları protesto etmek için sözde açlık grevi yapıyorlar. Ardından da “yapılan operasyonlar dağa çıkmayı teşvik eder” diyorlar. Sanki dağa çıkılmasından bir şikâyetleri varmış gibi!
Bunlar parti falan değil terörün sivil patronlarıdır. Bu durumun, anayasal kuruluşlar da farkındadır. Ancak üzerlerine gidilememesinin nedeni AB ve ABD faktörüdür.
Gelelim terörün militan patronlarının durumuna. Onlar PKK’ya karşı oluşan ortamın ciddiyetini kavramış gibiler. Nitekim ta ayaklarına kadar Hasan Cemal, gitmiş, görüşmüş ve onların görüşlerine köşesinde geniş geniş yer vermiş: Osman Öcalan: “Kürt sorunuyla silah ve şiddet arasındaki bağın koparılmasından yana” imiş. “...Ama diyormuş ki: “İşin püf noktası aftır.” Adam resmen öldürdüklerimize bakmadan, yaktığımız, yıktığımız ocaklara aldırmadan bizi affedin diyormuş. Eski DEP Genel Başkanı Yaşar Kaya ise “Bu iş artık bitecek. Kürt silahlı ayaklanmasının miadı doldu. Önşartsız silah bırakması en doğru yoldur PKK için” demiş.
Ancak bizim şanlı medyamızda onlarla aynı kanaatte olmayanlar da var. Bunlardan birisi de Etyen Mahçupyan’dır. O, PKK’ya aman ha sakın “silahları bırakmayın” sonra
“sonunuz Ermeniler gibi olur” demeye getiriyor. Gerekçesini de Mahcupyan şöyle açıklıyor. “Bugün PKK’nın silahsızlanmasından söz edenler, Türkiye Devletinin Kürt belleğindeki tarihinin farkında değilmiş gibi davranıyor. PKK mümkün olabildiğince silah bırakmayacaktır, çünkü Kürt toplumu devlete güvenmemektedir. PKK’nın ‘siyasallaşması’ adı altında Kürtler üzerinde daha da tahakkümcü bir rejimin kurulmayacağının hiçbir garantisi yoktur...” “1909’da Ermeniler silahlarını teslim ettiler... Sonraki günlerde otuz bin kişi katledildi. Bugün Kürtlere PKK’nın silah bırakmasının ne denli ‘doğru’ olduğunu anlatabilirsiniz...” Bu sözlerin ne anlama geldiğini açıklamaya bilmem gerek var mıdır?
PKK, bitme ve bitirilme aşamasına geldiği her defa, ya içerden ya da dışarıdan Türkiye üzerinde hesapları olanlar tarafından yeniden yeniden üretilmektedir. Bu üretimde, yorgun ve yılgın teröristleri “sakın ha!”, “aman ha!” silah bırakmayın diyen, terörün kamufle edilmiş sivil patronlarının rolü büyüktür. Buraya dikkat etmek gerek!