Terörün ekonomik boyutu mu, siyasi boyutu mu daha önemlidir?
Deniz Baykal’ın öne çıkardığı “akıl tutulması” bu günkü siyasete bire bir uymaktadır. Terörün tırmanması karşısında, siyasilerin söyledikleri ve uygulamaları, aynı zamanda terörün neden bu kadar tırmandığını da açıkça ortaya çıkarmıştır.
A) Terörün ortaya çıkmasında ekonomik ve sosyal sorunlar önemlidir. Fert başına gelir seviyesinin ve refahın yüksek olduğu toplumlarda ayrılıkçı terörün ortaya çıkma olasılığı daha azdır. Ancak bir defa ortaya çıktıktan sonra terörün önlenmesinde, ekonomik ve sosyal konularda alınacak önlemlerin bir anlamı yoktur. Zira terörün hedefi ülkeyi bölmektir. PKK terörü de önce özerk bölge, sonra da Kuzey Irak’taki Kürt bölgesiyle birleşmek istiyor.
PKK, açılımın öngördüğü, bölgesel kalkınmayı, lisan ve kültürel haklar verilmesini, revizyon olarak görüyor.
Bölgede kalkınma sağlanarak, PKK’ya halkın desteği azaltılabilir... Ancak öte yandan da PKK baskısı ve can korkusu var. Kaldı ki terör ortamında kalkınma olmaz. Parası olan da, bölgeden İstanbul’a kaçmayı tercih ediyor. Uygulama da bölgesel teşvikler de bir işe yaramadı.
Özal döneminden beri, hükümetler terör bölgesinden elektrik parası almıyor. Örneğin Diyarbakır, Hakkari, Batman, Şırnak’ta elektrik kayıp ve kaçak oranı yüzde 60- 70’tir. Bazen bölgeye ve halka farklı destekler, hükümetlerin terörden dolayı mecbur olmaları şeklinde anlaşılıyor ve bu da terörün bitmesini istemeyenlerin işine geliyor.
B) Terörün önlenmesi tamamıyla siyasidir.
1) Kılıçdaroğlu’nun “Terör, Türkiye’nin ulusal bir sorunudur. Bu soruna da ulusal düzeyde yaklaşmak gerekir. Terörle mücadele için ortak bir proje geliştirmemiz lazım. Hep birlikte terörle mücadele için ulusal politika oluşturmamız lazım.” sözü de yalnızca bir iyi niyet düzeyinde kalır.
Zira, devletin varlığı zaten bir sosyal mutabakata dayanır ve temelde görevi halkın huzuru ve güvenliğini sağlamaktır. Terörle mücadele devletin oluşum nedenidir. Güvenlik güçlerinin görevidir. Siyasi iktidarın yapması gereken güvenlik güçlerinin önünü açmaktır.
2) Maalesef, AKP İktidarı güvenlik güçlerinin önünü kapatıyor. Orduya karşı, Ergenekon yoluyla, Başbakanın ve Bakanların demeçleriyle orduya karşı asimetrik propaganda yapıldı. Dün de yapıldı, bugün de devam ediyor.
Terörist saldırısından önce, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç Türk silahlı kuvvetleri için artık CHP’nin arka bahçesi değil diyerek, Ordunun geçmişini suçlamıştı.
Terör günü, Mehmet Ali Şahin, “Bugün verdiğimiz şehitlerimizle ilgili ben Genelkurmaydan tatmin edici bir açıklama bekliyorum. ... Ben bunu kamuoyu adına istiyorum.’’ diyerek daha çatışma halinde orduya dolaylı yoldan sataşmıştır.
3) Daha da önemlisi, Deniz Baykal’ın dediği gibi ” PKK muhatap alınmıştır.
Örneğin kapatılmadan önce Diyarbakır’da toplanan DTP kongresinde, Kürt halkının önderinin Abdullah Öcalan olduğu ve Türkiye’de Kürtlere özerklik verilmesi gereği vurgulanmıştı.
24 Aralık 2009’da KCK operasyonuna tepki gösteren Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Hükümete ve devlete küfür ederek, devleti kabul etmediğini göstermişti.
Bu uygulamalara karşı, Hükümetin hiçbir girişimi olmadı.
Hükümet, PKK’ya Habur’dan, “Öcalan’ın talimatıyla geldik. Pişmanlık duymuyoruz” diye giren 34 teröristin ayağına hakim ve savcı gönderecek kadar düşünülmesi bile mümkün olmayacak tavizi vermiştir.
4) AKP, Dış politikasını terörle mücadele üstüne kurmuyor. Ne Arap ülkelerinden ne İran’dan ne de Hükümetin yoluna kırmızı halı serdiği Barzani’den terörle mücadelede destek alamıyor. Artık İsrail teknik destek, ABD istihbarat desteği vermiyor.
5) İktidar ve muhalefet, AB standardı diye yeri ve zamanı olmadığı halde, Genelkurmayın Savunma Bakanlığına bağlanmasını istiyor. Askeri harcamaların şeffaf olmasını istiyor. Bunlar prensip olarak yapılabilir. Ancak önce terörün önlenmesi gerekir. Terör tırmanırken bu hususları tartışmayı rafa kaldırmalıyız.
Özet olarak, AKP sıfırdan aldığı terörü bu günkü seviyesine getirdi. Günah ne ordunun, ne de muhalefetindir, tamamıyla kendisinindir.