Terörle topyekûn savaşmalıyız

Geçmişte yapılan yanlışlar olmasaydı, terör bugünkü boyutuna ulaşmazdı. Aynı yanlışları yapmamak için geçmişteki yanlışları konuşuruz ve fakat hep geçmişi konuşursak, terörle mücadele enerjimizi boşuna bölmüş oluruz.

Geçmişte yapılan siyasi yanlışların cevabını seçmen veriyor, kasıt ve garaz varsa, bunun cevabını da bugün olmasa da yarın hukuk düzeni verecektir.

Bugün hepimiz aynı gemide olduğumuza göre, terörle topyekûn mücadele etmeliyiz. ''Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet'' yürüyüşü başlangıç için iyi bir örnektir. Bundan sonra da tartışmalarımızı ''Terörü nasıl yok ederiz?'' çizgisinde tartışmalıyız.

Terörle topyekûn mücadele için üç temel adımı atmamız gerekir...

1) Erken seçimi erteleyip, sıkıyönetime gitmeliyiz.

Her şeyden önce siyasi partiler, kayıtsız-şartsız terörle mücadele etmeli... Oy kaygısı ile çekingen veya tavizkâr davranan siyasi partiler PKK'nın ekmeğine yağ sürmüş olurlar. PKK seçimlerin yenilenmesini, siyasi partiler arasındaki her çekişmeyi, fırsat olarak değerlendirecektir.

Bu nedenle her şeyden önce 1 Kasım seçimlerinin ertelenmesi gerekir. Terör ortamında, sağlıklı bir seçim yapılması mümkün değildir. Güneydoğuda diğer partilerin, batıda HDP'nin seçim güvenliği yoktur. Ayrıca 1 Kasım seçimlerinde Geçici Hükümetin, terör için diyerek, seçimi kendi lehine çevirecek bazı girişimlere gitme riski de vardır.

Seçimin ertelenmesine Meclis karar verebilir ve Cumhurbaşkanı da onaylayabilir. İyi niyet olunduğu takdirde, Meclisin 4 yıllık bir koalisyon çıkaracak siyasi yapısı vardır.

Koalisyondan sonra, sıkıyönetim ilan edilmelidir. Sıkıyönetim bir Anayasa kurumudur. Koalisyon kurulduktan sonra, Meclis de bir sıkıyönetim kararı verirse, bu süreç terörle topyekûn mücadelenin etkili bir aracı olur.

2) Tüm enerjimizi ve imkânlarımızı terörle mücadeleye ayırmalıyız.

Paralel yapı diyerek iş adamları üstüne gidilmesi, muhalif diyerek basının üstüne gidilmesi, basının tehdit edilesi ve gazete binasına maddi zarar verilmesi, AKP'li olmayan iş adamlarının yatırımları ile uğraşılması, terörle mücadele enerjimizi bölüyor. Bunlarla ilgili bir sorun varsa, hukuk düzeni de var. Önceki yıllarda Türkiye bu sorunları yaşamıyordu. Demek ki hukuk sorunu yok, keyfi idari tercihler var.

Anayasanın 35. maddesi Mülkiyet Hakkını düzenliyor... Bu maddeye göre ''Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.''

Bir gazeteyi basıp, malına zarar vermenin, bir muhalif iş adamını tutuklayarak, yatırımına dolaylı zarar vermenin, kamu yararı ile hiçbir ilgisi yoktur. Doğrudan mülkiyet hakkının çiğnenmesidir.

Komünizm devlet rejimi olarak ilk kez 1917 Ekim Devrimi'nden sonra kurulan Sovyetler Birliği'nde uygulanmıştır. İnsanın doğasında olan ferdi mülkiyet hakkı olmadığı için, rejim 70 yıl sonra çökmüştür.

Türkiye'de, iş adamlarına soruşturma, bina baskını gibi mülkiyet hakkının dolaylı yollardan ihlali, yabancı sermaye girişini engeller ve yerli sermaye çıkışını hızlandırır. Türkiye'nin içinde bulunduğu

Ekonomik bunalımı artırır. Bu da terörün işine gelir.

3) Terörün para kaynaklarını kesmeliyiz.

PKK'nın para kaynakları iyi biliniyor...

* PKK, zorla veya gönüllü olarak Türkiye'deki bir takım iş adamlarından, Avrupa'ya giden bazı iş adamlarından para topluyor.

* PKK'nın Avrupa bankalarında paravan şirketler adına hesapları var. Terör uluslararası bir suçtur. Yurt dışındaki banka hesapları, yine ilgili hükümetler ile iş birliği yapılarak tespit edilebilir.

* PKK, doğrudan kaçakçılıktan, sigara kaçakçılığından, sahte sigara yapmaktan da ciddi gelir sağlıyor. Sınırlarda yapılan kaçakçılıktan komisyon alıyor.

* ABD ve Avrupa Birliği raporlarında da uyuşturucu kaçakçılığı, PKK'nın temel gelir kaynaklarından biri olarak gösterilmektedir.

Sonuç: Türkiye, siyasi hesapların gölgesinden kurtulursa, gücünü birleştirip enerjisini yanlış harcamazsa, tez zamanda PKK terörünü yok eder.

Yazarın Diğer Yazıları