Terörle mücadele ve kültür!
Kahraman milletler kahraman evlatlara sahip olan milletlerdir. Nesillerinin yaptığı kahramanlıklar milletlerine onur, gurur ve güven verirler. Büyük milletler bu bağlamda büyük kahramanları olan milletlerdir. Büyük kahramanlar çıkaran bir millet olduğu için Türk milleti büyük bir millettir. Kahramanlarını yüzüstü bırakan, onlara karşı ilgisiz davranan ve onları kaderiyle baş başa bırakan uluslar, gerektiğinde kendileri için kahramanlık yapacak evlat bulmakta zorlanırlar.
Güneydoğuda pimi çekilmiş el bombasının üzerine, vücudunu paramparça olma pahasına siper eden asker için, “kahraman” tabirinden başka hangi asil kavram kullanılabilir ki?
Kutsal vatan toprağı için elini, ayağını, gözünü ve hayatını “vatan sağ olsun” diyerek feda edenler için elbette ne söylense azdır.
Kahraman vatan evlatlarının tevazuunu saygıyla karşılayalım ama, onların kıymetlerini ve yaptıklarını unutmamak kaydıyla bunları yapalım.
Şehitler ve gaziler vatanın bağımsızlığı, milletin ve devletin bekası için bedeninden ve yaşamından fedakârlık yapan insanlardır. Onlar vatan ve bayrak için ölür, ya da sakat kalırlar.
Geride bıraktıkları ise, uğruna hayat feda edilen asil millete emanet edilen hatıralardır.
Onların emanetlerine sahip çıkmak, her yurttaşın birinci öncelikli görevidir. Elbette devletin de kendisini var eden evlatlarını görmezlikten gelmesi beklenemez!
Son yıllarda tarih, din, milliyet ve vatan şuuruna yönelik küresel saldırılar şehit ve gazilik olgusunun yıpranmasına neden olmuştur. Milliyet özürlü yetkililerin şehit ve gazilik kavramının yıpratılmasına destek vermeleri, durumu giderek vahim bir boyuta indirgemiştir. Son yıllarda Türk gençliğinden örnek alabilecekleri kahramanları ve onların yaptığı kahramanlıklar adeta kıskanılmaktadır. Yunanistan üzülür, Ermenistan darılır, AB de kızar diye şehit ve gazilik kavramlarına müfredatlarda bile karşı çıkan yetkililer çıkmıştır.
Milli bilinç zayıflığı, tarih ve coğrafya cahilliği bir milletin istiklal ve istikbali için yapılan fedakârlıkların görülmezlikten gelinmesine neden olmuştur. Yıllardır Kore’de, Kıbrıs’ta ve dağlarda savaş veren adsız kahramanların gösterdiği kahramanlıklar, film yapımcıları ve tiyatrocular tarafından görmezlikten gelinmiştir. Bu mücadeleyi verirken ölenler hatıralarını toprağa götürmüş, kalanlar da mütevazı yaşantıları içinde, yaşadıklarıyla unutulmaya terk edilmişlerdir.
Bu unutma ve unutulma, Türk milletinin tarih yapmaya tarih yazmaktan daha meraklı olmasından kaynaklanmamaktadır.
Verilen mücadelenin ve katlanılan fedakârlıkların unutulması ya da unutturulması gerçekte bir çeşit bilinçli hafıza kaybı operasyonlarıdır. Ülkenin popülerleştirilen aydınlarının, yapımcılarının, senaristlerinin ve sanatçılarının gündeminde “dedikodular”, “sevecen ağalar”, “malayani aşklar”, “mafyatik ilişkiler” ve iğrenç konular var. Türk milletinin ahlaki, insani, milli ve manevi değerlerini esas konu alan programlar yok.
Kahraman Mehmetçiğin verdiği efsanevi mücadele hiçbir sinema ve tiyatro eserinin konusu olmazken, bu ülkenin tiyatro ve sinema salonları bölücülüğe çanak tutan yapımlarla, ağzına kadar dolu olabiliyor.
Ali Kırca’nın “Siyaset Meydanı” adlı programında “şehit ve gazi” lerin anlattıkları, Türk milletini derinden sarsmıştır. Vücudunun parçalanması pahasına vatanını ve arkadaşlarını koruyan Mehmetçiğin hikâyesini, belki de birçokları ilk kez duymuş oldular. Ne diyordu bu vatan evladı “Ben büyük bir şey yapmadım. Yalnızca görevimi yaptım. Kim olsa benim gibi aynı şeyi yapardı”. Şu mütevaziliğe bir bakar mısınız? Olağanüstü cesareti, kahramanlığı ve fedakârlığı yalnızca “görevimi yaptım” anlayışı içinde değerlendiren kahraman gazilerin önünde eğilip, onların tevazuunu alkışlayalım. Ancak onların yaptıklarını unutturmamak kaydıyla bunu yapalım!
Bölücülükle, ihanetle, hainlikle, gafletle ve dalaletle mücadele yalnız silahla yapılmaz!
Terörle mücadele kültürün, medyanın ve sanatın konusu haline getirildiğinde terör yenilmiş olacaktır! Bunun yolu da kültür, sanat ve medyanın bölücülüğün hizmetinden çıkarılmasından geçmektedir.