Teröre karşı tedbirler
13 Mart günü Ankara yine bir patlamayla dehşeti yaşadı. Olaya dikkat edelim. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bütün kademeleriyle, köy korucuları ve Emniyet güçleri hep birlikte kahramanca, ölüme tebessüm eden bir yiğitlikle Diyarbakır/Sur ve diğer ilçelerdeki ölüm tuzaklarının üstüne yürüdü asla dönmedi. Netice: PKK bölgede ağır darbe yedi. Aylarca ördüğü ölüm duvarları, siperleri Mehmetçiğin iradesi önünde yıkıldı. Türkiye'de ve bilhassa bölgede psikolojik üstünlük TSK'ya geçti. Halkın başı haklı olarak dikleşti. Genelkurmay Başkanımızın vakur, kararlı tavrı, ordumuzun disiplini ile gönüllere güven geldi.
İşte bu ortamda bombalar patladı. Düşmanın çiçek göndermeyeceğini bilecek kadar terör konusunda tecrübeli bir toplumuz... Ancak soysuzluğun, şerefsizliğin de bir sınırı vardır. Öyle görünüyor ki bunlar kanlarının icabını ortaya koyma konusunda sınır tanımayacaktır. Akılları sıra müzakere masasına oturmak için zorlayacaklardır.
İlk iş plan yapmak
Öncelikle; inancımıza ve imanımıza sahip çıkalım. Onların anladığı tek şey kuvvettir. İçeride alınacak tedbirler vardır. Emniyetin ve istihbaratın bütün tecrübeli kadrolarını, emekliler dahil toplamak ve teröre karşı bir plan yapmak ilk iş olmalıdır. Sivil halkın can ve mal güvenliği kesinlikle emniyet altına alınmalıdır.
Hükümetin TBMM'ye sevk edeceği "Terörde Acil Yargılama Ceza Usul Kanunu" ve "Teröristlere idam cezası" kanunları hızla müzakere ve kabul edilmelidir.
İngiltere, Londra metrosunda bomba patlatanları o metroda yargıladı ve infaz etti. Terör bitti. Türkiye "terör" denilen örtülü savaş şartlarını yaşarken idam cezasının kaldırılması büyük yanlış olmuştur. Hukuk düzenlemeleri ülkenin şartları göz önünde bulundurularak yapılmalıdır.
İkinci iş; ülkenin bütününde sıkıyönetim ilan etmek, yetki endişesi olmayan hukuki güvenceye kavuşmuş askerlerle terörün üstüne gitmektir. Hiç kimse kendisini aldatmasın bilhassa şehir terörü başka türlü bitirilemez. Sıkıyönetim ilan edildikten sonra yapılacak işler vardır:
1) Her mahalle, sokak acilen "kimler oturuyor?" sorusuyla tanımlanmalı ve Emniyet güçleri şüpheli evleri, işyerlerini tespit edip gözetlemelidir. 2) Şehir içinde 24 saat devamlı seyreden polis devriyesi oluşturulmalı, şüpheli araçlar sivil ekipler tarafından takip edilmeli, üniformalı polisler aracı durdurup kontrol etmelidir. 3)Şehrin belli, hassas yerlerinde araçların bagajı açık olarak kullanılması mecburi olmalıdır.
101 yıl sonra yeni şer cephesi
101 yıl önce Çanakkale zaferini kazandık. Rus Çarı Nikolay'ın "Hasta Adam" dediği Osmanlı Devletimize öldürücü darbeyi vurmak için Çanakkale'ye denizden ve karadan yüklendiler. Müttefiklerinin Rusya'ya yardım götürmek, buğday almak, gibi hedefleri sayılabilir. Bunların başında bu yeni cephe ile Avrupa üzerindeki Alman askeri yığınağını hafifletmek, bölmek geliyordu. Çanakkale deniz savaşı bunların yediği ilk tokat oldu. Arkadan Gelibolu, Anafartalar savaşları ile beyinlerine balyoz yediler. Gelişlerindeki şımarıklığa layık bir rezillikle gittiler. Ne gariptir 101 yıl sonra hiç bitmeyen düşmanlarımız Türkiye'ye karşı yeni bir şer cephesi kuruluşunda birleşiyor.
Kendilerine "Birleşik Devrim Hareketi" diyen terör örgütleri Avrupa'daki bazı sivil kuruluşların da bu oluşuma destek verdiğini iddia ediyor. 13 Mart 2016 günü çıkan Yeniçağ'da yer alan bu haberde, dış bağlantılı radikal sol terör örgütlerinin Türkiye'ye karşı eylem birliği kararı aldığı, bölücü örgüt PKK'nın çatısı altında birleştiği ifade ediliyor. Hainler birleşmiş, hedef T.C. Devletini bitirmektir diyorlar. İşte bu noktada yukarıda bahsettiğim terörle mücadele planının dış cephesini de kısaca ifade edelim. Türk Hava Kuvvetlerinin terör odaklarının dış mevzilerine düzenlediği taarruzları takdirle karşılıyoruz. Ancak bu konuda yapılacak çok işimiz var...
Açıkça bir gerçeği görmek zorundayız. Bilinen veya henüz bilinmeyen bir takım karar merkezleri bizi bu toprakta bitirmek istiyor. Bunu görmek ve gerekeni yapmak onurla yaşamanın şartıdır. Aynen 101 yıl önce olduğu gibi milletin dev yumruğuyla beyinlerine inmekten başka çare yoktur. Bazılarının bu patlamaları öne sürerek PKK ile müzakere masasına oturmayı telkin etmesi intiharla eş değerdedir. Terör tamamen bitirilmeden müzakere masası bahse konu olamaz. Ayrıca dağlar gibi yatan, bu toprağı vatan yapan şehitler böyle soytarılıkları affetmez...
Büyük milletimize yakışan soğukkanlılıkla, granit bir kaya gibi dimdik ayağa kalkalım. Yel ne alır kayadan!