Terör ve "demokrasi" yan yana olur mu?..
Siyasetin kendi içerisinde çelişkiler ve tehlikeli buhranlar yarattığı, Türkiye gibi bir başka ülke yoktur yeryüzünde...
Baksanıza; İspanya'da, İrlanda'da siyasallaşmış terörün dayatmaları bile çok gerilerde kalırken, Türkiye'de terör ve siyaset ilişkisi gündemden düşmüyor...
Asya'da, Afrika'da irili ufaklı silahlı örgütler rejimlerle çatışsa da; terörün uygar dünyada artık büyük tepki çekmesi, "şiddeti dayatarak kazanım elde etme" stratejilerini boşa çıkartırken, Türkiye'de tam aksi gelişmeler durmuyor...
İşte Türkiye'de, PKK'nın 15 Ağustos 1984'ten itibaren, Suriye'nin Bekaa Vadisi'nden yola çıkarak Eruh ve Şemdinli ilçelerine baskın düzenlemesi ile başlayan terör can almaya devam ediyor...
On binlerce masum insanı katleden, binlerce kamu görevlisini şehit eden PKK'nın şiddeti halen bitmiyor...
Örgüt neredeyse her gün militanlarını Suriye sınırından geçirmeye çalışarak sansasyonel eylemler yapmayı planlıyor, operasyonlar ise durmuyor...
İşte son Gara olayı da terör örgütüne yönelik infiali arttırırken, PKK'ya yakın HDP de teröre açıkça meydan okuyamadığı için sıklıkla gündeme geliyor, artık daha fazla tepki çekiyor...
HDP'ye yönelik "terör örgütünün güdümündeki parti" tanımlaması artık daha fazla kullanılıyor...
Kürt siyaseti ise en çok MHP ve AKP'nin kullandığı bu tanımlamayı çürütemiyor...
Çünkü ne PKK, HDP'yi dışlıyor, ne de HDP'liler PKK'dan uzak olduklarını söyleyebiliyor...
Örneğin; son olarak 8 Mart'taki fidan dikme töreni ile gündeme gelen Pervin Buldan'ın Hakkari'deki bir mitingde,
"Biz Öcalan'ın arkasındayız... Kandil'deki dostlarımız, arkadaşlarımız, yoldaşlarımız; sayın Karayılan, sayın Bayık, sayın Ok Türkiye'ye gelmelidir, siyaset yapmalıdır" diye konuştuğu video sosyal medyada en çok paylaşılan görüntüler olarak, infial yaratıyor!..
Cezaevindeki Selahattin Demirtaş ise bu ilişkiyi, "HDP Öcalan'ın projesidir", "Başkan Apo'nun heykelini dikeceğiz" şeklinde, farklı zamanlarda yaptığı konuşmalarla defalarca ilan etmişti...
Plan mı, takiye mi?..
Demirtaş birkaç gün önce avukatları aracılığıyla BBC'ye yaptığı açıklamada, İYİ Parti yöneticilerini sert ifadelerle eleştirse de;
HDP son günlerde en çok Cumhur İttifakı'nın hedefinde...
Özellikle MHP'nin ağır taarruzları durmuyor... HDP'nin kapatılmasını isteyen MHP lideri Bahçeli, "bir ucu PKK ile bağlantılı bir partinin, hem de devletten yardım alarak siyaset yapmasına" büyük tepki gösteriyor, savcıları ısrarla göreve çağırıyor...
Muhalefet ve özellikle yeni kurulan partiler ise HDP'ye tepkisiz... Onlar da Güneydoğu seçmenini ürkütmekten kaçınıyor...
CHP ise 2019 yerel seçimlerinde büyük kentleri biraz da HDP'nin desteğiyle almış olmasına dayanarak, bu parti ile ilişkilerini daha da yoğunlaştırmaya çalışıyor, kendi tabanından ise daha fazla tepki alıyor...
Peki, yukarıdaki saptamaları niçin mi gündeme getirdik?..
Muhalefetin televizyon kanallarında ve bir zamanlar, "PKK Kandil'de yere izmarit bile atmıyor" manşetini atan gazetelerde, HDP'nin kapatılma ihtimaline karşı bu partiyi CHP ile birleştirme çabası da gözden kaçmıyor...
İşte bu kesimlerin son günlerdeki dayanağı da Edirne Cezaevi'nde tutuklu bulunan, HDP'nin eski genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın BBC'nin sorularına verdiği yanıtlar...
Demirtaş'ın en çok dikkat çeken sözleri, HDP'nin Şubat ayı başında muhalefet partilerine yaptığı "demokrasi ittifakı" ziyaretleriyle ilgiliydi...
Demirtaş ittifakla ilgili demiş ki; "Sürecin giderek bu noktaya evrildiğini düşünüyorum..."
Bu soruyu kim yanıtlayacak?.
Demirtaş hangi plana dayanarak bir sürece dikkat çekti sorgulanmalı ama, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu o açıklamaya hemen destek vermekte gecikmedi...
Kılıçdaroğlu, konuyla ilgili soruya, "Millet İttifakı'nın özü de zaten bu; demokrasi... Bu açıdan bakıldığında doğru bir teşhis" diye yanıt verdi... MHP'nin "terörü destekliyor" diye kapatılmasını istediği bir partinin "demokrasi"ye sığınması ve ana muhalefetin de buna destek vermesi, yazının başında dikkat çekilen, Türk siyasetindeki çelişkileri bir kez daha gündeme getirdi...
Evet; demokrasi yaşamsaldır ve şüphesiz herkes için kaçınılmazdır...
Ancak "hangi demokrasi-nasıl bir demokrasi" sorusu da takiyeden uzak, net olarak yanıtlanmalıdır!...
Hele de konu, kendini PKK'dan soyutlayamayan bir partinin "demokrasi" çağrısı olunca, ortadaki paradoksun büyümesi kaçınılmazdır...
Bu ülkede ayrılıkçı-dinci terör demokrasiyi de vururken; Demirtaş'ın, HDP ve CHP'nin, hatta BBC'nin sormaktan kaçındığı en önemli soru milyonlarca insanın kafasını meşgul ediyor...
Samimiyetle sormak lazım; siyasallaşmış şiddet 40 yıldır Türkiye'ye büyük acılar yaşatırken, terör örgütü ile arasına mesafe koymayan, üstelik olabildiğince destekleyen Kürt siyasetinin istediği "demokrasi"nin asıl çerçevesi nedir acaba?..
Örneğin, terör- siyaset- demokrasi üçgeni ayakta nasıl duracak?..
Güneydoğu'ya gitmeden, Kadıköy'de oturup köy romanı yazan sosyolojik (!) zatlarla aklıevvellere sormak lazım;
Kalaşnikofun, şiddetin ve barışı vuran ayrılıkçı söylemlerin gölgesinde demokrasi olur mu?..
Bu soru sadece Demirtaş'a değil; aynı zamanda CHP'ye, HDP'ye ve (salt AKP'ye düşmanlık uğruna) muhalefet kanallarında ayrılıkçı güzellemeler yapan PKK, FETÖ, Soros hayranı kripto liboşlara da!.. Hadi biri yanıt versin...