Teresleri kandırmak!

Sıcak gündem içimi acıtıyor. Bugün, “Kızım sana söyleyeceğim gelinim sen anla” cinsinden bir sohbet yapmak istiyor canım.
Emin olun sıkılmayacaksınız.
İzzet Paşa, Sivas’ta vali iken vilayetlerde pamuk yetiştirilmesi için Babıâli’den bir emir geldi. Bu emir, memleketin iklimi düşünülmeden Sivas’a tebliğ edilmiş ve bir miktar tohum da gönderilmişti.
Aradan birkaç ay geçti.
Paşa bir gün çarşıda gezerken gözüne ilişen bir hallaç dükkânından birkaç okka pamuk aldırdı. Bu pamukları süslü kâğıtlara sardırıp, gönderilen tohumların ekilerek epeyce pamuk alındığını ve numunesinin takdim edildiğini Babıâli’ye yazdı.
Babıâli ne mi yaptı?
Ne yapacak, Paşa’nın çalışkanlığını takdir ederek teşekkürlerle beraber bir de Nişan gönderdi.
İzzet Paşa mutlu, “Teresleri kandırdık!” diye söylendi.
Devlette çalışmış ve devlette çalışanlarla bir hayli içli dışlı olmuş biri olarak çok iyi biliyorum ki, bu devletin rafları İzzet Paşa’nın Sivas’ta, hem de bir iki ayda yetiştirdiği pamuk gibi düzmece raporlarla dolu. O raporlarda grafikler, istatistikler, faturalar da düzmece... Taçlar da, koltuklar da işte böyle mükemmel yalan yazan memurların başlarına ve altlarına kondu.
Elbette istisnalar oldu. Yoksa hepten çöker, çürürdük.


Rüşvet ve yemin
Kiminle konuşsak bir dürüstlük abidesi ile muhatap olduğumuz hissine kapılıyor,
seviniyoruz.
Kimse rüşvet almıyor, vermiyor.
Rüşvet alandan da verenden de alabildiğine nefret ediyor üstelik. İyi de.. Pekiyi niye bu yolsuzlukların ardı arkası bir türlü kesilmiyor? Nasıl oluyor da maaşı ev kirası ve çocuğunun okul taksitine ancak yeten kimi memur ve bürokratların altlarında müteahhitlerin binebildikleri arabalar, tapu kayıtlarında işadamlarının bile zor alabildiği evler, yazlıklar var?
Koca Ragıp Paşa sadrazam iken bir gün ahbaplarına sordu:
“- Rüşvet almadığınıza yemin edebilir misiniz?”
Oradakiler bu soru üzerine yemin billâh ederek rüşvet almadıklarını söylediler. Meclis’de dürüstlüğü ve dobralığı ile meşhur Haşmet de vardı. Bir köşede sessizce duruyor yemin falan da etmiyordu.
Ragıp Paşa bu kez ona yöneldi:
“- Haşmet, Rumeli’de hayli üst görevlerde bulundun. Sessizce durup yemin etmediğine bakılırsa bir hayli rüşvet almışa benzersin..”
Haşmet biraz daha sessiz kaldıktan sonra şöyle dedi:
“- Efendim, Müslümanlarda yalan yere yemin edenler çatlar diye bir itikat vardır. Şimdi ben efendilere bakıyorum. Eğer çatlamazlarsa ben de yemin edeceğim...”
İşte böyle...
İnsan ister istemez herkes doğru ve dürüst ise bu eğriliklerin müsebbibi kim diye merak ediyor ve Haşmet’in Ragıp Paşa’ya verdiği bu cevabı hatırlıyor...


Beş yüz beş kuruşluk masraf
Bakın şimdi de aklımıza Çengellioğlu Tahir Paşa geldi. Rahmetli Osmanlı tarihinin meşhur vezirlerindendi.
Namuslu, çalışkan, cesur ve sert bir devlet adamı olarak nam salmıştı. Kaptanı Deryalık da yapmış, oldukça da başarı kazanmıştı.
O görevde iken yani Kaptanı Deryalığı sırasında Rodos adasında fitne çıkaran, Hıristiyan halkı hükümet aleyhine kışkırtan bir konsolos vardı.
Çengellioğlu Tahir Paşa bu konsolosu birkaç defa ikaz etti.
“- Size Rodos’un havası yaramıyor!”
Dedi..
Fakat Konsolos anlamazlıktan geliyor, fitneye devam ediyordu. Bir gün Tahir Paşa’nın tepesi iyice attı.
“-Siz beni beş yüz beş kuruş zarara sokacaksınız anlaşılan. Beş yüz kuruşa bir köle alacağım. O köle sizi vurup öldürecek. Sonra beş kuruşa bir ip alacağım. O iple o köleyi sizi öldürdüğü için asacağım!”
Konsolos bu ihtardan sonra Rodos’u hemen terk etti.
Dememiz o ki, büyük ve akıllı devlet kötü hadiselerin peşi sıra giden değil daha onlar olmadan, tetikçi ve tetikçiyi ortadan kaldıracak sebeplere ihtiyaç duymadan evvel gereğini yapan, yapabilendir.

***


Ve sohbetimizi bir dörtlükle bitirelim...

Sönmüş şurada, kimin ocağı, belli değil!
Yüz yok, bacak kimin bacağı, belli değil..
Ey servet ve makamına güvenen gafil;
Gör bak, kimin ne olacağı belli değil!

Yazarın Diğer Yazıları