Tekme hakları eylem planı
Zırva bir gelenek var malum; herhangi bir olay karşısında takındığımız tavrın doğru anlaşılabilmesi için önce adres beyanında bulunmak zorundayız. Ki, bizimle aynı hak ve hürriyetlere sahip olan kişilerin, sırf bu hak ve hürriyetlerini kullandıkları için "uğradıkları haksızlıklara karşı çıktığımız", "maruz kaldıkları adaletsizliklere razı olmadığımızdan" dolayı, kendimiz haksızlık ve adaletsizliğin hedefi olmayalım!
Metodolojik, ilkesel, velhasıl tamamen "teknik zeminde" şekillenmiş hassasiyetlerimiz üzerinden, duygusal, ideolojik yahut siyasi olarak yaftalanmayalım, "karalanmayalım(!)".
Önce bir kendimizle ilgili "toplumsal algı" rezervasyonumuzu yaptıralım, kendimizi korumaya/garantiye alalım, ondan sonra eğri oturup doğru konuşalım.
İlla konuşacaksak o da...
Konuşmamak çok daha "yerli ve millî" sayılıyor zira!
***
Bu ahval ve şerait altında önce şunu bir bilin:
- Levent Gültekin gibi düşünmüyorum!
- Çoğu konudaki fikirlerine zinhar katılmıyorum!
- Söylediklerini katiyen benimsemiyorum!
- Çoğu kez, yaklaşımlarını "zırva" sınıfında değerlendiriyorum!
***
Fikri ikametgâhımı yeterince açık ve net işaretleyebildim mi?
Tamam mıyız?
Bundan sonra yazacaklarımdan dolayı "Levent Gültekin sevdalısı, iş birlikçisi, yanlısı, taraftarı" filan ilan edilmem değil mi?
Oh be!
Şimdi sadede gelebilirim:
- Acizsiniz!
***
Bu vahametin kaynağı, -öyle olduğuna inanmak istemem ama- iddia edildiği gibi, Gültekin'in, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu ideolojisi de olan milliyetçiliği zehir yahut hastalıkla bir tuttuğu, "milliyetçilik" üzerinden Alparslan Türkeş'i itham ettiği konuşmasıysa, o konuşmayı ben de "şiddetle" kınıyorum.
Ama...
Gültekin'in uğradığı "şiddeti" daha da "şiddetli" biçimde kınıyorum!
***
Türkiye Cumhuriyeti de böyle bir "hukuk devleti" ise... (Bunun için bir "adalet reformu"ndan geçmesine de gerek yok; uygulamada sabote edilmezse, mevcut haliyle Anayasamız da, yasalarımız da imkân veriyor buna...)
Bir ifade, hakaret, iftira içeriyorsa, kin ve nefrete teşvik/tahrik ediyorsa, alenen hedef gösteriyorsa, terör propagandası işlevi varsa vs. vs. özetle "suç" vasfı taşıyorsa, yasal işlem başlatılır.
Yanlış bilgi içeriyorsa, tashih edilir; şifahen yahut yine yasal yollarla "düzeltilmesi" sağlanır.
Bunun dışında, ne kadar ağır olursa olsun suç oluşturmayan yahut tashihe muhtaç olmayan her türlü düşüncenin ifadesi "hak ve hürriyet" kapsamındadır.
Saygı duymayabilirsiniz ama -hele de kaba kuvvetle- engelleyemezsiniz.
Nokta.
***
Sineye mi çekelim?
Çekmeyin.
Misliyle mukabele edin; "silahların eşitliği" ilkesine riayet ederek, fikirle, düşünceyle, köklü bir mazinin alenileştirilmeye değer hatıraları, anekdotlarıyla...
25 kişi toplaşıp savunmasız haldeki bir (1) insanın üzerine çullanıp "namertlik" namzedine dönüşmeyin, o beğenmediğiniz, kızdığınız, tahammül edemediğimiz düşünceler var ya onların üzerinde tepinin. O düşünceleri tekmeleyin, o düşünceleri kırın dökün paramparça edin, o düşünceleri ezin, o düşüncelerin cıcığını çıkarın; ve bunu insana yakışır bir üslupla yapın. İlham aldığınız "bilge"likle...
***
Kaldı ki, mevzu "milliyetçiliğe sahip çıkmak" ise, "milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidar"ın ortağı olmaktan duyulan mutluluk ortada!
Mevzu, Türk Milliyetçilerine sahip çıkmak ise, onlara "Kan emici"den, "Morg bekçisi"ne demediğini bırakmamış birini "Cumhurbaşkanı" yapmak üzere sergilenen ısrarlı irade ortada!
***
Bir Türk Milliyetçisi olarak, mensup olduğu partiden, kurumdan, kuruluştan bağımsız olarak bu ideolojiyi benimseyen, dolayısıyla bu manada sorumluluğu bulunan bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından naçizane ricam;
Bize, Türkiye'nin dindar vatandaşlarının AK Parti iktidarından sonra yaşamak durumunda kaldığı travmayı yaşatmayın;
Onların, eşsiz bir utançla "Müslümanlık buysa ben bu Müslümanlardan değilim" dediği gibi, bizi de "Milliyetçilik buysa biz bu milliyetçilerden değiliz" demek durumunda bırakmayın.
***
Haddizatında...
Bir gazetecinin, İstanbul'un göbeğinde, güvenlik kameralarıyla çevrili, son derece işlek bir caddede, 25 kişi tarafından tekme tokat dövülebiliyor olması, milliyetçiliğin değil vatandaşlarının hak, hukuk ve adaleti gibi güvenliğini de korumakla yükümlü "devlet"in meselesidir.
Gültekin'e inen tekmelerin her biri evet hem vatandaş hem de gazeteci olarak sahip olduğumuz temel hak ve hürriyetlerimize de inmiştir ama asıl "öldürücü darbe"yi indirdiği yer, muhatapları zerrece üstlerine alınmasalar da, bu hak ve hürriyetleri korumakla ilgili arazları ortadan kaldıracağını taahhüt eden "İnsan Hakları Eylem Planı"dır.
Kendisini iktidarın koruması altında hisseden mahallelerin mensuplarına kendileri gibi düşünmeyenlere, kendileri gibi inanmayanlara, kendileri gibi yaşamayanlara karşı "tekme hakkı" tanımaya devam edecekse; ne gerek vardı korona ortamında onca tantanaya!