Tek tesellileri kaldı: İnsanlık suçlarında zaman aşımı yok
Tam da birilerinin, “Ben yapmadım o yaptı” demeye başladığı... Tam da birilerinin, parçası oldukları haksızlığın, hukuksuzluğun, adaletsizliğin vebalini “cami avlusu”na bırakıp arkalarına bakmadan sıyrılmaya çalıştıkları... Tam da birilerinin, başkalarını hedef gösterdikleri tahtanın göbeğine yerleştirildiği, vurdukları silahla vuruldukları, linç ettikleri gibi linç edildikleri şu günlerde öyle bir denk geldi ki Deniz Kurmay Kıdemli Albay Erhan Şensoy’un “Geçmiş olsun diyorlar. Ben de vatana, millete geçmiş olsun diye karşılık veriyorum. Haksız cezayı biz aldık ama aslında çöken mülkün temeli. Altında kalanlar ise bu karara sevinenler dahil hepimiziz. Şimdi farkında değilsek bile zamanla farkına varacağız” dediği mektubu.
Herhalde mektubu yazarken Şensoy da tahmin etmemiştir; “hukuk” un, “adalet”in bir gün herkese lazım olacağı gerçeğinin kendisini bu kadar çabuk fark ettireceğini!
***
Şimdi, kendisini yaratanları dahi yiyen bu “canavar”ın, herhangi bir sebeple -ilk acıktığında mesela- içinizden herhangi birini de yemeye kalkışmaması için hiçbir neden olmadığını tecrübe ettiğinize göre, daha ön yargısız, anlamaya çalışarak okuyabilirsiniz belki, Mamak Cezaevi’nde kaleme alınan aşağıdaki cümleleri:
“Ve bizler gerçekle baş başa kaldık. Bizzat gerçeğin içinde olmak, onu bilmek ama bu gerçeğin dış dünyaya tamamen farklı bir şekilde yansıtılmasının önüne geçememek insanoğlunun başına gelebilecek en kötü çaresizlik durumudur. Ancak bu çaresizlik bizleri, haklı ve masumane mücadelemizden hiçbir zaman alıkoyamayacaktır. Bu mektup da diğerleri gibi mücadelemizin bir parçasıdır.
Burada davadaki çarpıklıklar, sahtecilikler, adil yargılanmamak gibi artık anlamak isteyen herkesin anladığı hususlardan bahsetmeyeceğim. Belirtmek istediğim iki husus var:
Birincisi; bu davanın hiçbir aşamasında, mahkemenin ve Yargıtay’ın gerekçeli kararları dahil, “Nasıl” sorusunun cevabını net bir şekilde hatta çoğu zaman hiç bulamazsınız. Örneğin; yurt dışında bulunduğunu belgeleyen personel nasıl olmuş da haklarında iddia edilen toplantıya katılma, veri hazırlama, mesaj yazma gibi faaliyetleri yapmışlardır?(...)
İkincisi ise; Yargıtay bir kısım sanığın “suç için anlaştığına ama sonradan vazgeçtiğine” kanaat getirip bunları tahliye etmesi. (...) Yargıtay bunun kriterini nasıl belirliyor?
(...)
Tabii bir de şöyle bir çelişki var. Yargıtay’ın vazgeçmiş dediği sanıkların kendilerinin de vazgeçtiklerinden haberi yok. Öyle olsaydı zaten mahkemede söylerlerdi. Ama yapmadıkları, olmayan bir şeyden nasıl vazgeçsinler?
(...)
Söylenecek çok şey var ama uğruna canımı feda etmek için yemin ettiğim Yüce Milletimin şunu çok iyi bilmesini istiyorum:
Sizin adınıza karar veren mahkemeler önce 325 masumun tutuklu olarak hapiste yatmasının, sonrasında ise bunlardan 237 masum insanın hapislerde çürümeye devam etmesinin hükmünü vermiştir. İnanılmaz gelebilir, hadi canım denilebilir, ancak bu davadaki tek gerçek budur. Başka davalardan suçsuz ve günahsız yere cezaevlerinde bulunmuş ve bulunmaya devam edenleri tenzih ederek yazıyorum; 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde şu an 237 masum insan hapishanelerde yok yere çürümektedir.
Bir yandan “hak, hukuk, adalet, ileri demokrasi, iman, kul hakkı” gibi sözler ağızlardan düşmüyorken diğer yandan “korkunç hukuk hataları” yüzünden masum insanların hapislerde çürütülüyor olması maalesef bu ülkenin onlarca yıldır aşamadığı makûs talihidir.(...)
Netice olarak bize yapılan bu hukuksuzluk karşısında üzgünüz, isyankârız, aklımız almıyor ama tek teselliyi de yine hukuk içerisinde buluyoruz: İşkence ve insanlık suçlarında zaman aşımı olmaması!
Bizlere ve ailelerimize destek olan, sahip çıkan şerefli, cesur ve vatansever insanlara teşekkürden öte canımız feda olsun. Peşinen bizleri suçlu kabul eden ve medya yoluyla katledenler ile suçsuzluğumuzu bilmelerine rağmen bir takım klişe lafların arkasına sığınarak bunu söylemekten korkanları ise günahları ve utançları ile beraber Allah’a havale ediyorum.”