Tehlikeli yanılmalar!
İktidarın TMSF ve diğer baskı yöntemleriyle yönlendirdiği medya ve onun kiralık kalemleri seçim sonuçlarını genelde “Halk Muhtıra Verdi” şeklinde yorumladılar. Seçimleri TSK’dan AKP’nin rövanşı alması gibi değerlendirenler, bu ülkeye ve demokrasiye en büyük kötülüğü yapmış olanlardır. TSK’nin “e-bildirisini” muhtıra olarak nitelendirenler, seçimleri TSK ile AKP arasında geçen bir muhtıra düellosu olarak nitelemişlerdir. Özellikle bazı yayın organları ülkede kamplaşmayı, bölünmeyi, ayrışmayı ve yarılmayı kışkırtacak yayınlara imza atmaktadır.
Seçim kazanmak demek; sorumluluk yüklenmek demektir. Halkın büyük bir kısmının onayını almak demektir. Bu büyük bir başarıdır ama asla zafer falan değildir. Bu tür değerlendirmeler aynı halkın bir kesimini diğerine karşıt duruma getirir. Yarılmaları ve ayrıştırmaları kurumlaştırır.
Nitekim Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü aleyhine örgütlenmiş çıkar guruplarının söz ve değerlendirmeleriyle bölücülerin ve Sevr özlemcilerinin yorumları arasında çok yakın bir ilişki vardır. Birkaç örnekle, iç ve dış odakların 22 temmuz seçimlerine yönelik yaklaşımları arasındaki benzerlik ortaya konulabilir.
Örneğin; eski ABD Ankara Büyükelçisi Mark Parris, seçimi kaybedenler arasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin de olduğunu öne sürmek gibi bir skandala imza atıyor. Parris, seçimlerde kazananlar arasında demokrasi açısından Türkiye, AKP olduğunu söylüyor. Türkiye kazanmış! AKP kazanmış, TSK kaybetmiş! Bundan daha vahim bir değerlendirme yapılabilir mi? Amaç TSK ile Hükümet arasına gerilim sokmaktır. Sinsi bir ayrıştırma operasyonuyla Türkiye karşı karşıyadır.
Seçimler dış basında kamplaştırıcı bir algıyla yorumlanmıştır. Bütün değerlendirmelerde kutuplaşma öne çıkarılmıştır. Dış basında seçim sonuçlarını “İslam-laik hesaplaşması”, “Siyasal İslam’ın laikliğe karşı zaferi” olarak değerlendirenlerin sayısı hiç de az değildir. Hatta “Türkler Atatürk’e veda etti” diye saçma değerlendirmeler bile söz konusu olmuştur.
AB Komisyonu Başkanı Franco Fattini, “Erdoğan şimdi laik azınlığın haklarını da korumalı” diyecek kadar işi ileri götürmüştür. AB, “Alevi ve Kürtleri azınlık olarak kabul edin!” türünden çarpık yaklaşımının ardından şimdi de “laik azınlık” kavramından söz etmektedir. AB, Türkiye’de azınlık yaratmak için hiçbir fırsatı kaçırmamakta her yolu denemektedir.
Barzani’nin 22 Temmuz seçimleriyle ilgili mesajı da, işin bir başka yönünü ortaya koymaktadır. Kuzey Irak’taki Kürt Bölgesel Yönetimi’nin Başkanı Barzani’nin seçimin galibi AKP’ye dostluk mesajı göndermesinin ardından ikinci bir mesaj da lideri olduğu Irak Kürdistan Demokrasi Partisi’nden bağımsız vekillere geldi. KDP, DTP kökenli bağımsız vekillere “Eski hataları yapmayın. Uzlaşmacı Olun” tavsiyesinde bulundu. Meclis’in daha demokratik bir görünüme kavuştuğunu vurgu yapan KDP temsilcisi Merani, “Böyle bir Meclisten sınır ötesi kararı çıkacağını sanmıyorum” dedi.
Barzani, bağımsız listelerden TBMM’ye giren vekillere bugün için “uzlaşmacı olun” tavsiyesinde bulu-nabildiğine göre, yarın tam tersi bir tavsiyede bulunabileceğinin mesajını da vermiş olmaktadır. Bağımsızların, Barzani’yi ‘üç liderlerinden birisi’ olarak nitelendirdikleri ise cümle alemin malumudur.
Durum ortada. Bu şartlarda yarılma ve ayrışmaları kimse alkışlamamalıdır. Herkes halkının iradesini sindirmelidir. Demokrasi üzerine titremelidir. TSK’yı gözbebeği olarak görmelidir. TSK’nın her şart altında halkın en güvendiği kurum olduğunu bilmelidir. Siyasi partilerin hem demokrasinin hem de Türkiye’nin gerçeği ve gerekleri olduğunun farkında olmalıdır. Ayrışmış ve kutuplaşmış Türkiye görüntüsünü ancak Türkiye düşmanları alkışlar.