Tehdit edilen Mustafa Özbek ve demokrasi
Her halde Emin Şirin’i herkes hatırlıyordur. Genç Parti’nin yetkililerindendi. “Ergenekon” sürecinin başında etkili konuşmalar yapıyordu. Sessizliğe gömüldü. ATO Başkanı Sinan Aygün’ün söylem ve analizleri bir zamanlar kamuoyu tarafından dikkatle izlenirdi. Sinan Aygün, iktidarın aldığı yanlış kararları ve uyguladığı yanlış ekonomik politikaları ciddi ve somut bilgileri kullanarak eleştiriyordu. “Ergenekon”dan içeri alındı ve çıktıktan sonra tamamen sustu. Sinan Aygün dikkat çekecek kadar çok konuşuyordu şu sıralarda yine dikkat çekecek kadar suskun. Prof. Dr. Emin Gürses, Prof. Dr. Erol Mütercimler hakeza eleştirel analizler yapan hocalardı. Silivri, sorgu, tutukluluk derken onlar da tümüyle sessizliğe gömüldüler.
Hâlbuki iktidar yetkilileri, Türkiye’nin demokrasiden “ileri demokrasiye” geçtiğini, ifade özgürlüğü ve insan hakları konusunda büyük ilerlemeler kat edildiğini söylüyorlardı. Buna karşın vatandaşlar ise daha önce hiç yaşamadıkları kadar dinleme, izleme, takip, sorgulama ile karşı karşıya kalıyorlardı. Bu ülkenin konuyla ilgili bakanı ise vatandaşlara “dinlenmek istemiyorsanız, konuşmayın” diyordu.
İşin ironik görünen bir diğer yanı da iktidarın her sıkıştığı dönemde bir mahkeme kararının imdadına yetişmesiydi. Örneğin bir mahkeme toptan yakalama kararları veriyor, maksat hasıl olduktan sonra da hiç yakalama yapılmadan toptan salıvermeler yaşanıyordu. Defalarca herhangi bir sanık için, aynı iddia ile ilgili olarak tutuklama ve tahliye kararları verilebiliyordu.
Özbek tehdit ediliyor!
Türkiye’de hak ve özgürlüklerin vahametini özetleyen bir olay da ömrünü Türk sendikacılığına veren Mustafa Özbek tahliye olduğunda yaşandı. 22 ay tutuklu kaldıktan sonra nihayet tahliye edilen Türk Metal Sendikası’nın eski Genel Başkanı Mustafa Özbek dışarı çıktığında konuştu: “22 ay savunma yapmadan çıktım, 3 saat önce teröristtim, hür bir vatandaşım şimdi ne değişti” dedi. Bunun üzerine Başbakan Yardımcı Bülent Arınç “Bir insan 22 ay sonra tahliye olmuş, hayırlı olsun, gözü aydın. Diğer arkadaşlar içerideler. .../... Şimdi Mustafa Özbek savunma yaptı mı yapmadı mı... Ama sorgusu yapılmıştır. Sorgusundan sonra zaten susma hakkı diye bir şey var, ’konuşmayacağım’dediğinde zorla konuşturacak halleri yok. Dolayısıyla tahliye edildi. Bu işin keyfini yaşasın, içerideki arkadaşları için de dua etsin onlar da özgürlüklerine kavuşsunlar ama kabadayılık olmasın. Çünkü öyle kabadayılar vardı. Tahliye edilip çıktığında 1,5 saat kadar televizyon önünde konuşan sonra tekrar ‘içeri buyurun’ dendiğinde sesi çıkmayanlar var” .
Sayın Arınç, açıkça “1.5 saat kadar televizyon önünde konuşan sonra tekrar ’içeri buyurun’dendiğinde” sesi çıkmaz, diyor. Özbek’e aynı şey sizin de başınıza gelebilir, ‘konuşmalarınıza dikkat edin’ daha doğrusu ‘konuşmayın’ diyor. Konuşmasını uzun uzun yukarıya aldığımız Sayın Arınç’ın bu sözleri tam anlamıyla bir tehdittir. Ancak bu tehdidin yalnızca Sayın Özbek’e yapılmadığı da bir gerçektir. Tehdit, doğrudan doğruya demokratik hukuk devletine, anayasal düzene ve ifade özgürlüğüne yöneliktir. Bu olay bile demokrasinin, hukukun, yargının ve adaletin Türkiye’de ne hale geldiğinin tipik göstergesidir.
Bu durumda iktidar mensuplarının demokrasi, hukuk, hak ve özgürlükleri yalnız yandaşları için uygun gördüğü açıktır. İşin doğrusu bugün Türkiye’de iktidarın “evet” dediğine “evet” demek özgürlüğü de yok değildir. Ancak sıra “hayır” diyenlerin “hayır” deme özgürlüğüne gelince işte o zaman baskı geliyor. Zaten Başbakanın bizzat kendisi referandum öncesi “hayır” diyenlerin “darbeci” olduğunu ilan etmişti. Bu tür uygulamaların çokluğu hukuk ve demokrasinin baskı kurma aracı olarak kullanıldığının delilidir.
Vatandaşların neden “Burası Türkiye” dediği şimdi daha net anlaşılıyor. Böyle bir Türkiye’de ne Şirin, ne Aygün, ne de Özbek eskisi gibi konuşabilir!